confessions

aysemayse

- Yazar -

  1. toplam entry 1944
  2. takipçi 1
  3. puan 30339

slam dunk

aysemayse
zamanında derslere hep geç kalmamıza neden olmuş, muhteşem anime. eskiden tam 12.30’da yayınlanırdı show tv de, okulumuzun nüfusu çok olmadığı için, yemekhane genelde boşalmaya başlardı, yemekhane görevlisine yalvarır, televizyonu açar izlerdik. 13.00 gibi bittiği için çılgın gibi koşarak derse yetişmeye çalışan kalabalık öğrenci grubu olurdu.

şu an hala her yaz, kardeşimle anime izleme sitelerinden bulur izleriz. kızıl kafalı, rekor kırmıştı. kızlar tarafından sürekli red edilen, sanırım 59 kızın kendisini reddetmesiyle, ortaokulda sinirli, hırslı, komik hanamichi sakuragi’nin liseye başladığı ilk gün 1000. kez aşık olup, aşkını etkilemek için basketbola başlaması, çok berbat, yeteneksizken bile kendini genius olarak kabul edip, takımdakileri sinir etmesi, aşık olduğu kızın, hoşlandığı ama kimseyle fazla konuşmayan, süper yetenek kaede rukawa ile sürekli yarışması ve zamanla acayip ilerleme kaydetmesini, gerçekten içindeki büyük dahinin ortaya çıkmasını anlatırdı. bir de anbiribablıya gibi unbelievable ın japonca halleri mevcuttu bu animede.

hala moralim bozuk olduğunda filan hanamichi’yi ve çetesini düşünür, gülerim. bunu izleyen kişi bulmak çok garip bir şekilde zordur. sanırım tam okul saatlerine geliyor diye, ama buldun muydu muhabbeti hiç bitmez, aşırı zevkli olur. yıllardır tanıdığım arkadaşım, birden hanamichi taklidi yaptığında, alnından öpüp, evlenme teklif etmiştim, o da taklit ettiğin kişinin hanamichi olduğunu anladığım için, onun için zaten çok özel birisiyken, şimdi daha da özel olduğumu, o an yangın çıksa ilk beni kurtaracağını söyleyip, beni tebrik edip, kibarca evlenme teklifimi redddetmişti, o kadar özel bunu izlemiş insan benim için.

(bkz: hın hın hın hın)

alcide herveaux

aysemayse
uyku sorunlarıma çare olmuş, son 2 gündür rüyalarıma giren şahsiyettir, kendisini rüyamda görünce nasıl uyanmak istemiyor, nasıl huzur ve güven içinde uyuyorum anlatamam. elele aslımescit’de filan yürüyoruz, geçen yetimhaneye gidip çocuk bile sevdik, sonra 4 aylık bebek bana "seviyosan, söyle bence dedi", korkumdan bebeği kucağımdan düşürdüm, yanlız son seferlerde acayip sakarlıklar ve çirkeflikler yapıyorum taksiciyle kavga ettim, sanki benden soğudu gibi bir hisse kapıldım, bu gece düzelticem inşallah.

rambo

aysemayse
özellikle erkek ev arkadaşıyla yaşamış bir bayansanız, muhakkak izleme günleri yapmışlığınız olan filmdir. bu serinin ikinci filmini stv de görüp dayanamayıp, her seferinde izlemişliğim de vardır. azeri televiziyasında izlemek ise apayrıdır. acayip nostalji yaşıyorum, böyle sahneleri bekliyorum, replikleri bekliyorum, görüp duyunca acayip zevk alıyorum. ama nedense hep 2. ye denk geliyorum tv’de.

mesela o amerikan askerlerinin bambu kafesi, geçememeleri beni çıldırtıyor. beni koysan kırarım yani, hayır kaz 30 cm 1 saatte yürü git. bir de vietnam askerlerinin bir yerde bomba patladığında "aalllaaaaahhh" diye bağırma sahnesi var geri alıp alıp izlerim.

zenne

aysemayse
filmin konusu ve oyunculuğuna diyeceğim yok, gerçek hayattan alınmış bir konu olması ve gerçekten eşcinsellerin yaşamlarının zorluğu, reddedilmelerini, cesurca anlatması açısından sarsıcı bir filmdi ama çok daha iyi bir film olabilirmiş. ha sarsmadı mı, ağlatmadı mı ağlattı ama zaten ortada korkunç bir olay var. ama yine de beklentilerimi açıkçası karşılamadı, çok daha iyi bir film olabilecekken, biraz aceleye gelmiş hissi yarattı bende.

bir kere filmin, kurgusunda ve akışında bir problem var. bazı yerlerde, gerçeklik olgusu çok oturtulamamış, gerçek bir hikaye, bazen karakterlerin, karakter olmaktan çıkıp tip haline gelmesiyle, insanı hikayeden koparıyor. bazen çok ince ayrıntılar dikkatinizi çekmiyor değil ama tamamını kotarmaya yetmiyor bu hoş ayrıntılar.

karakterler, çok yüzeysel işlenmiş, sanki daha derinlerine inerek çok daha etkili olabilirmiş. mesela can karakterini, filmin ana karakteri gibi alıp, kendisine doğru düzgün değinilmemiş. ahmet yıldız’ın gerçek hikayesinden esinlenilmiş ama ahmet yıldız merkeze alınmamış. böyle garip bir aksaklık vardı, filmde. bence, ahmet yıldız’ın hayatını, tüm gerçekleriyle başka bir film, zenne yani can’ın hayatını, daha fazla derinlerine inerek, daha çok işleyerek, iki farklı vurucu film yapılabilirdi.

can’ın danslarını hiç estetik ve iyi bulmadığımı belirtmeliyim.

kimsenin dikkatini çekmeyen bir insan var filmde, can karakterinin eniştesi, teyzesi kendisine öküz diyip, insan muamelesi yapmazken, o yarma gibi gösterilen adamın insaniliği, iyiliği insana umut veriyor. çok sevdik biz o enişteyi, insanlık öyle, eğitimle, entellikle, zenginlikle kazanılamıyor işte. değişik adamdı, allah herkese öyle enişte versin, bir ara, senaryoyu abartmak adına can’ı taciz maciz edecek diye ödüm patladı ama hiç bozmadı çizgisini.

cihangir

aysemayse
uzun süre yaşadığım, çok da zevk aldığım ama gerek, evin taksim’e gelen ve evi uzakta olan arkadaşların pansiyon görevini görmeye başlaması, gerek haftasonları gürültüsü (her yeri öyle değil ama benim ki maalesef öyleydi) gerek küçücük eve yıllar önce verdiğim kiranın pahalılığı dolayısıyla taşınma kararı aldığım semttir.

ayrıca şöyle bir özelliği vardır çok sevdiğim, öyle asıl popülasyonu, yerlileri esnafı öyle entel filan değildir, göründüğü gibi, hatta tam tersidir ama bu çok güzel karışmıştır bir şekilde. karşınızda evet entel birisi yaşarken, altınızda gayet oraya yıllar önce taşınmış, zorla o evi almış, sevimli anadolulu yaşlı amca ve karışı, oğlu, gelini, torunları inciniği, dindiniği, onun altında yabancı iki bay varken, karşılarında hanzo bey, onun üstünde aşırı kibar, aristokrat teyze yaşayabilir. birde genelde her apartmanda 5-6 kedisi olan bir kadın vardır ve kimse kimseye karışmaz.
o kadar rahat ve merkezidir ki, her şeyi çok rahat bulabildiğinizden, iş hariç uzun bir süre belli bir alanın dışına çıkmamanıza neden olabilir.

ayşemayşe

aysemayse
genel olarak uyuyamadığı için, bazen sapıtıp her yerde uyuyabilir evet hatta sohbet ederken, sen anlat ben seni dinliyorum deyip, oturduğu yerde, 20 dk uyuyup sohbete kaldığı yerden devam etmişliği vardır. 2 gün uyuyamayıp, tramvayda çok güzel uyuyabildiğini farkedip, hiç gereği yokken, sırf uyumak için tramvayla zeytinburnuna gidip, geri dönmüşlüğü vardır. (tez yazdığım günlerdi). kısacası evet, yatağı hariç, her yerde bir güzel uyuyabilendir. yatağın altına bezelye tanesi mi var ne var anlamadım ki.

dişçi koltuğunda uyumak

aysemayse
uzun ve yorgun ve uykusuz geçen günlerinize, bir de diş ağrısı nedeniyle işkence gibi geçen bir gece eklendiyse, huzuru ancak dişçi koltuğunda bulabileceğinizden dolayı gayet normal olan durumdur. hatta üst üste gitmeniz durumunda alışkanlık haline gelebiliyor ve doktorun, dişi yapılırken uyuyan tek hastam sizsiniz diyerek indirim yapmasına bile neden oluyor.

erhan erkut

aysemayse
fikirlerini kendine saklasa, suya sabuna dokunmasa, oturup yukarıdan aldığı emirleri, sesini çıkarmadan yerine getirse, düşünmese, düşüntürtmese daha koltuğunda uzun yıllar kalacak olan kişidir. winter is coming diyerek başladığı mezuniyet konuşması şöyledir;

http://tinyurl.com/pypd529

kilyos

aysemayse
kesinlikle denizi pistir, bir kere gittiğim ve bir daha da asla gitmeyeceğim, gitsem de, denize girmeyeceğim yerdir. ya böyle yağlı gibiydi su anlamadım, sonra ileride demirlemiş gemileri filan gördüm, koşarak uzaklaştım.

taksim gezi parkı direnişi

aysemayse
söylentilere göre polisin biber gazını bitiren ve 10 milyon dolarlık biber gazı şiparişi verilmesine neden olan direniştir.

şu an taksim tarafından gelen ıslık, bağırış sesleri, evin üzerinden geçen helikopterler biber gazı bitmişken direniyor musunuz çocuklar diye düşündürtmedi değil. ama buna çoğu insanın, gezi parkı direnişi, biber gazsız olmaz diye cevap vereceğinden eminim.

film izlerken uyumak

aysemayse
aslınsa uyuyorsanız film izlemiyormuş gibi algılanır ama aslında öyle değildir, böyle filmden gelen sesler, konuşmalar rüyalara karışır, etrafta filmi dikkatle izleyen insanların olması garip bir huzur verir, arada uyanıp, bir sürü soru sorup, insanları çıldırtıp, biraz devam edip tekrar uyuyup, bir ara yine sorular sorup, uyumak ve film bittiğinde uykunu tamamen almış, filmi anlamış ve ee bundan sonra ne izliyoruz deyip, yeni film koyulduğunda, tekrar yerini alıp uykuya başlamanın zevki hiç bir şeyde yoktur.

30 haziran 2013 istanbul yağmuru

aysemayse
beni fena yakalamış ve sayesinde yağmurda ağlamak ne demek öğretmiş olan yağmurdur. sığındığım yerden arkadaşımın, bana bakıp,"hadi koşak mı" deyip elimden çekip, çocuklar gibi şen koşmaya başlamasıyla, birden bilinçsizce, dahil olduğum, 2 dk sonra sığınacak yer bulamayıp, koşmaya mecbur kalıp, ağaçtan uzak dur ağaçtan uzak dur diye bağırıp, üzerime yıldırım düşecek ve ayağım kayıp düşecem diye ağlamaya başlamama neden olan şeydir ayrıca. ha bir de astığım çamaşırlarımı ıslatan yağmurdur. hayır, işin kötüsü ben bu tuzağa 55. kez düşüyorum ve bu sefer ayağım sakat sonuç "şiş bilek, sırılsıklam bünye, "aa ben onu tamamen unutmuştum, ee sen neden bana uyuyon diyen bir salak".

glastonbury festivali

aysemayse
ingiltere’nin pilton, somerset bölgesinde glastonbury şehrinde yapılmakta olan ve asıl adı glastonbury festival of contemporary performing arts (glastonbury çağdaş performans sanatları festivali) olan, dünyanın en büyük açık hava festivalidir. festivalin sayfası ve bu sene çıkan grupları şurdan görebilirsiniz evet gerçekten de büyüktür.

http://www.glastonburyfestivals.co.uk/line-up-poster/
28 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol