indirip heyecanla dinledim. gerçekten de gençler güzel iş çıkarmışlar. tabi bazı eksik parçalar vardı onları da ben tamamladım şahane oldu. mesela bir hakan peker adlı müthiş şahsın hey corç versene lan borç eseri albümde yoktu.sonra gülşenden içine ata ata ne hale düştün,tuta tuta çatlayacaksın be adam, çekinme hadi hadi söyle de kurtul bundan, kura kura kurudun be adam(kura kura kurudun) sözlerinin olduğu be adam şarkısı da yoktu. sonuç olarak eksiklere rağmen güzel olmuş aferin. maaşınıza en kısa zamanda zam yapacağım.
geçen gece beynimin kabızlık çektiği dönemlerdi. biriken çok şey vardı fakat çıkmak istemiyordu delik ufak geliyor ya da biriken çoktu. artık kabızlığın temel nedeni nedir bilemiyeceğim. kültürlü bir sürü insan var aramızda onlar bir açıklama getirirler herhalde kabızlığa.
efendim uzandım yatağa ve duvar saatini göz ucuyla kesmeye başladım. tik tak tik tak tik tak…sonra gözüm müzik setine döndü(ki müzik seti değil aslında kıçı kırı tek kasetçalar bir de cd çaları olan pazar malı teyp 15 gaymeye kapatmıştım zamanında). acaba bunlar benim dostum muydu ? yoksa düşmanım mıydı ? yahut bunlar kişileştirilmeyi hak ediyorlar mıydı ?. mal gibi durmadan düşündüm. sonra bizim köylü ferdi çay getirdi odaya. aldım çayımı, attım şekeri bi yudum çektim akabinde yaktım sigarayı. mideme giden sıcak çay sanki beynime yansımışcasına bir yumuşama hissettim. hatta yumuşama değil nemlenmişti evet artık nemi hissediyordum, nem o kadar yoğunlaştı ki bu nem değildir artık ıslaklıktı. inanılmaz bir olay basbayağı ıslaklık hissediyordum. kendi kendime ” nirvanaya çıktım artık kendimi aştım” dedim.
durdum ve ıslaklığın vermiş olduğu ferahlıkla düşünmeye başladım. duvar saati benden ne istiyor ? benden istediği bir adet boklu kalem pil. hem duracell gibi ebesinin hamı fiyatta olanlar da değildi bu. koftiden 5 tane 1 milyonluk pillerden istiyordu sadece. karşılığında ise bana verdiği zamandı. kontrol olmasa bile kontrol edebilme fırsatımın olduğunu hatırlatıyordu. ayrıca kayıp zamanımı da gösteriyordu ki bu da efkar basmasına sebebiyet vermişti. tabi ders almayı bildikten sonra tecrube sahibi olmanın önemini gösteriyordu zira her hata bir tecrübe, her tecrübe ise bir mükafattır lafını yıllarca sayıklamış biriyim ben. o zaman duvar saati benim en lazım olan dostumdu. kendisini elime alıp sevdim, öptüm tekrar görevini icra etmesi için yerine taktım.
ve döndüm müzik setine, benden elektrik istiyordu. kol gibi elektrik faturasına rağmen. fütürsuzca bunu istiyordu. üstelik istedikleri sadece bu kadar değildi. anlayışlı komşular ve ev sahibi de istiyordu. sonra içine kaset ya da cd istiyordu. aksi takdirde hiç bir halt yapmıyordu. bu kadar isteğine eyvallah çektikten sonra ise verdiği sadece bir sürelik farklı ses, kulak ferahlığı ve duvar saati kardeşin sürekli bana hatırlattığı zaman kaybıydı. ulan dedim madem o kadar şey istiyorsun bari zaman kaybına sebep olma hayvan. ve dedim ki müzik seti benim dostum değil, hatta ibnenin önde yaldızlı bayrak tutan düşmanım. hemen ayağa kalkıp bi tekme koydum kendisine. kaset koyulan kısmı kırıldı ve mekanizması zedelendi. sevinmem gerekirken bir anda üzüldüm yazık oldu gül gibi müzik setine, mal haşim bundan sonra anca kendi osuruğunu dinlersin diye hayıflandım.
sonuç olarak anladım ki; dostum da olsa düşmanım da olsa her daim ikisine de ihtiyacım var. düşmanım olmasına rağmen seviyordum ben müzik setini. bu tıpkı tatlı gelen şeylerin hep zararlı olması gibi bir şeydi. evet geçen gece ben bunu iyice belledim, beynime kazıdım. aynı şeyi insanlar üzerinde yapabilecek miyim diye merak etmekteyim şu anda. laf aramızda ıslaklıktan doğan bir ferahlama hissetmiştim yaa işte o nirvanaya ermemden mütevellit değilmiş. yatağımın yanındaki su bardağını devirmişim farketmeden ve götüm ıslanmış. daha çok kasmam gerekiyor nirvana için.
efendim uzandım yatağa ve duvar saatini göz ucuyla kesmeye başladım. tik tak tik tak tik tak…sonra gözüm müzik setine döndü(ki müzik seti değil aslında kıçı kırı tek kasetçalar bir de cd çaları olan pazar malı teyp 15 gaymeye kapatmıştım zamanında). acaba bunlar benim dostum muydu ? yoksa düşmanım mıydı ? yahut bunlar kişileştirilmeyi hak ediyorlar mıydı ?. mal gibi durmadan düşündüm. sonra bizim köylü ferdi çay getirdi odaya. aldım çayımı, attım şekeri bi yudum çektim akabinde yaktım sigarayı. mideme giden sıcak çay sanki beynime yansımışcasına bir yumuşama hissettim. hatta yumuşama değil nemlenmişti evet artık nemi hissediyordum, nem o kadar yoğunlaştı ki bu nem değildir artık ıslaklıktı. inanılmaz bir olay basbayağı ıslaklık hissediyordum. kendi kendime ” nirvanaya çıktım artık kendimi aştım” dedim.
durdum ve ıslaklığın vermiş olduğu ferahlıkla düşünmeye başladım. duvar saati benden ne istiyor ? benden istediği bir adet boklu kalem pil. hem duracell gibi ebesinin hamı fiyatta olanlar da değildi bu. koftiden 5 tane 1 milyonluk pillerden istiyordu sadece. karşılığında ise bana verdiği zamandı. kontrol olmasa bile kontrol edebilme fırsatımın olduğunu hatırlatıyordu. ayrıca kayıp zamanımı da gösteriyordu ki bu da efkar basmasına sebebiyet vermişti. tabi ders almayı bildikten sonra tecrube sahibi olmanın önemini gösteriyordu zira her hata bir tecrübe, her tecrübe ise bir mükafattır lafını yıllarca sayıklamış biriyim ben. o zaman duvar saati benim en lazım olan dostumdu. kendisini elime alıp sevdim, öptüm tekrar görevini icra etmesi için yerine taktım.
ve döndüm müzik setine, benden elektrik istiyordu. kol gibi elektrik faturasına rağmen. fütürsuzca bunu istiyordu. üstelik istedikleri sadece bu kadar değildi. anlayışlı komşular ve ev sahibi de istiyordu. sonra içine kaset ya da cd istiyordu. aksi takdirde hiç bir halt yapmıyordu. bu kadar isteğine eyvallah çektikten sonra ise verdiği sadece bir sürelik farklı ses, kulak ferahlığı ve duvar saati kardeşin sürekli bana hatırlattığı zaman kaybıydı. ulan dedim madem o kadar şey istiyorsun bari zaman kaybına sebep olma hayvan. ve dedim ki müzik seti benim dostum değil, hatta ibnenin önde yaldızlı bayrak tutan düşmanım. hemen ayağa kalkıp bi tekme koydum kendisine. kaset koyulan kısmı kırıldı ve mekanizması zedelendi. sevinmem gerekirken bir anda üzüldüm yazık oldu gül gibi müzik setine, mal haşim bundan sonra anca kendi osuruğunu dinlersin diye hayıflandım.
sonuç olarak anladım ki; dostum da olsa düşmanım da olsa her daim ikisine de ihtiyacım var. düşmanım olmasına rağmen seviyordum ben müzik setini. bu tıpkı tatlı gelen şeylerin hep zararlı olması gibi bir şeydi. evet geçen gece ben bunu iyice belledim, beynime kazıdım. aynı şeyi insanlar üzerinde yapabilecek miyim diye merak etmekteyim şu anda. laf aramızda ıslaklıktan doğan bir ferahlama hissetmiştim yaa işte o nirvanaya ermemden mütevellit değilmiş. yatağımın yanındaki su bardağını devirmişim farketmeden ve götüm ıslanmış. daha çok kasmam gerekiyor nirvana için.
(bkz: dream on)
arkadaşların ısrarı ile sosyomat denen acayip siteye kayıt olup akabinde listemi bütün götik hatunlara ile doldurma hevesine kapılmışken orada karşılaştığım nart nesken jake nickli şahsa rastlamıştım.kendisi reşat çalışlar tarzı yazılar yazıp ilgiyi üstüne toplama merakanında bir insandı. ve yapılan hiçbir yoruma cevap dahi vermiyordu ki, şahsına edilen iyi ya da kötü kelamlar bence onu fena şekilde eğlendiriyordu.özellikle, o varken bunu yapan zihniyet, şu varken bunu dinleyen mallar, bu dururken şuna merak salak gerzek gençler, hak deliği varken bok deliğinden..öhööömm neyse işte bu tarzda başlıklar açardı. mesele ilgiyi üzerine toplamak değil mi ? evet, madem öyle her yol mühabtır mantığında ilerlemek (fakat konsept dahilinde) gayet normaldir. ne kadar ilgi gösterirsen, ne kadar tenkit edersen o kadar üstüne bulaşır. sonuç olarak takmamak en güzelidir. oku, gül ve geç taktiğini ısrarla tavsiye eder bu bahsi kapatırım.
(bkz: oh$)
bir nevi çükünün sadece işemeye yaradığını sanan kişi gibidir.
(bkz: doktorculuk)
halt etmenin hasosudur zira kitap okumak bir marifet değildir. kişinin beyni için gerekli olan bir gıdadır. kitap okumakla ilgili bir marifet var ise o da analiz edebilmek, adabıyla yorumlayabilmektir. analiz yapabilen her insan marifetlidir. fakat her kitap okuyan için bunu demek doğru olmaz.
husuf namazını eda etme fırsatını bulduğum güzelim olay. geçen güneş tutulmasında küsuf namazını kılmak istiyordum lakin yüksek promil alkol buna engel olmuştu. keşke herkes benim gibi dini bütün olsa ne güzel olurdu değil mi ? neyse ben bi teheccüd namazı kılıp geleyim.
hergün yeni sayısı çıkan koçum dergi. ya bana öyle geliyor ya da benim huztin bozuldu. hayır hergün dergi ile ilgili bir uyarı mesajı gelmese kendimi eksik hissediyorum.
sakalsız halini görmesiyle bile depresyona girmesi, akıllara bir soruyu düşürmüştür. acaba etek tıraşından sonraki ruhsal durumu nasıl oluyor ? evet hayranları bunu merak etmektedir. yoksa yıllardır üzerinde bir orman mı taşıyor ?
aslında o kadar da boka sarmayacak bir durumdur. haa boka saran bir modeli de vardır. mesela adınız mahmut, sağlıklı bir erkeksiniz ve çok yakın arkadaşınız olan müberra nın sevgilisi necati ye aşık oluyorsunuz. aha bu boka sarar. onun haricinde gönül bu.
eskiden buralar böyle bostandı be. eskiden böyle anketlere herkes kendi nickini yazar, ne denli tevazu sahibi olduğunu göstermeye çalışırdı. oysa şimdi ? şimdi ise nerede bir ibne, nerede bir dönme, nerede bir koca memeli var onların adı yazılıyor. (bkz: hey gidi günler hey)
yıllardır aradığım seychelles seferine sahip sitedir ayrıca. 1349 euro param olsaydı da sepete ekleseydim keşke.kahvdeki arkadaşlara seychelles e gittim diye hava atardım.
cebimde 12 ytl 40 kuruş var tekrar bakayım belki bana göre bir seferi vardır.
cebimde 12 ytl 40 kuruş var tekrar bakayım belki bana göre bir seferi vardır.
çorum a seferi olmayan talihsiz site. haa seferi olsa gider miydim ? hayır gitmezdim. ama olsun o da şirin bir şehrimiz sonuçta.
goetica var ama onda hiçbir bok yok. döverim öyle diceyi ben.
376 denen şahsın epeyce sessiz olduğu bir buluşmaydı. bu insan evladının, götüka hanfendinin sadece 3 katı kadar fazla konuşmuş olması, herkesi şaşkınlığa uğrattı. oysa biz en az 7 katı kadar bekliyorduk.
piksi hanım ise hökümet gibi fotograf makinesini çıkarıp masasya koymuştur.bu yüzden 376 yanında getirdiği 3-5 megapiksellik osuruktan makinesi çıkarmaya haya etmiş yerin dibine girmiştir.
insomnia jim efendinin ise buluşma esnasında 376 ile fazlaca yakınlaşması gözlerden kaçmamış soranlara ise sadece arkadaşız demiştir. hadi neyse yedik diyelim.
faten denen insan evladı ise gittiğimiz her cafeden bir garson kaldırma girişiminde bulunsa da sadece ikinci gidilen yerden(ki sadece 2 yere gittik ) amacına ulaşmış, mahmutadındaki garsonu kaldırmış, hatta telefonunu alıp en kısa zamanda buluşma sözü vermiştir. ne diyelim cinsel tercih sonuçta.ibne de olsa insan insandır.
sadede gelirsek güldük eğlendik muhabbet ettik falan filan. emeği geçen herkese teşekkur ederim artı rep.
piksi hanım ise hökümet gibi fotograf makinesini çıkarıp masasya koymuştur.bu yüzden 376 yanında getirdiği 3-5 megapiksellik osuruktan makinesi çıkarmaya haya etmiş yerin dibine girmiştir.
insomnia jim efendinin ise buluşma esnasında 376 ile fazlaca yakınlaşması gözlerden kaçmamış soranlara ise sadece arkadaşız demiştir. hadi neyse yedik diyelim.
faten denen insan evladı ise gittiğimiz her cafeden bir garson kaldırma girişiminde bulunsa da sadece ikinci gidilen yerden(ki sadece 2 yere gittik ) amacına ulaşmış, mahmutadındaki garsonu kaldırmış, hatta telefonunu alıp en kısa zamanda buluşma sözü vermiştir. ne diyelim cinsel tercih sonuçta.ibne de olsa insan insandır.
sadede gelirsek güldük eğlendik muhabbet ettik falan filan. emeği geçen herkese teşekkur ederim artı rep.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?