nekropsi

kuran-ı kerim’de bitip bitmeyeceğine dair hiç bir referansa rastlamadığım veya rastlayıp da hatırlamadığım sorunsal. birinci olasılık çok daha güçlü.

ne robbie williams’ı ne bilmem neyi ya.. duran duran diyorum, çocukluğum, ilk gençliğim diyorum daha da bişi demiyorum.

ahmet çakar’ın şansına bak.

türkiye’de üst düzey bir yöneticiden aldığım "management for engineers" dersinde hocanın siyasi bir düzlemde tanımladığı ve benim de beynime bu tanımını da kazıdığım kavram:

"zaman, en demokratik hakkımızdır."

sonrasında yetiştirilmemiş projelere mazeret olarak sunulmaması gerektiği ortaya konuldu tabi.

yasmin’in sesini bir duyan bir daha asla unutamaz denmiş resmi internet sitesinde… doğru söze ne hacet!

kimdir peki yasmin levy?

23 aralık 1975’te "şehri mukaddes" kudüs’te doğan yasmin levy, kökleri 15. yüzyıla kadar giden judeo-ispanyol kültürü ve ladino müziği ile sefardik araştırmalarda bir öncü olarak tanımlanan babası yitzhak levy sayesinde henüz çocukluğunda tanıştı.

müzik kariyerine flamenko söyleyerek başlayan sanatçı, ladino dili ve kültürünün yok olması tehlikesi karşısında kendisini bir sorumluluk beklediğini fark ettikten sonra sefarad şarkılarına yöneldi ve repertuarının kaynağını babasının çalışmaları oluşturdu.

levy, özü ve oluşumu bakımından evrensel değerler taşıyan ancak belli bir cemaate hapsolmuş ladino müziğini ortadoğu’daki diğer kültürlerin müzikleri ile harmanlayarak, ele aldığı müziği ve dolayısıyla kültürü küçük bir kaynaktan alıp daha geniş denizlere yöneltme imkanı buldu. sanatçı anılan "füzyon"u israil, ispanya, türkiye, paraguay ve iran’dan müzisyenlerle çalışarak elde etti. gitar, ud, perküsyon, darbuka, arp, kontrbas, klarnet, kanun, ney, zurna, zil gibi farklı kültürlerin enstrümanlarının tınılarını, sahip olduğu harika ses ve yorum kabiliyeti ile birleştirerek müziğine "artı değer" katmayı bildi. böylelikle hem sefarad kültürünün korunmasına katkıda bulundu hem de bu müziğin çok-kültürlü ve bu nedenle daha sağlam bir şekilde "insanlık kültürü"ne eklemlenmesini sağladı.

albümleri:

• 2004: romance & yasmin
• 2005: la judería
• 2006: live at the tower of david, jerusalem
• 2007: mano suave



ne diyelim. dağılarak dinliyoruz efendim.

(bkz: la nina de las flores)

yasmin levy - la nina de las flores

two-person-zero-sum game’ler için her oyuncunun elinde bulunan ve definite olan pay-off matrixlerine göre her oyuncunun pay-off’unu daha fazla artıramayacağı, yani her oyuncu için elde edilecek kazancın en fazla olduğu durumu sağlayan bir strateji(ki bu arada pure ve mixed olarak ikiye ayrılır) bulunduğunu ortaya koyan kişidir. ispatladığı teorem daha sonraları two-person-nonzero-sum game’ler ve sonrasında n-person-zero-sum ve n-person-nonzero-sum game’ler için geliştirilmiş ve halen de geliştirmektedir. nash, teoremini doktora tezinde ortaya koymuş ve ispatlamıştır ki bu doktora tezi bildiklerimizin aksine sadece 32 sayfadır. şu adresten ulaşılabilir:

http://static.scribd.com/docs/2t8gb37gc7x13.pdf

oyun teorisinin mühendislikteki spesifik bir uygulaması bitirme projemdir. oyun teorisi hakkında söyleceklerim devam edecektir. dikkatle ve huşu içinde izleyiniz efenim.

ayçe idil erkmen anısına yazılmış harika bir grup yorum parçası.

ayçe idil erkmen kimdir diyenler için:

"1970’de kırklareli’de doğdu. istanbul üniversitesi iktisat fakültesi’nde okuduğu yıllarda devrimci düşüncelerle tanıştı. bir iyö-der’li olarak öğrenci gençliğin akademik-demokratik mücadelesinde yeraldı. 1990 yılında ortaköy kültür merkezi’nde çalışmaya başladı. özgürlük türküsü müzik grubunun ilk elemanlarındandı. ayşe gülen halk sahnesi’nde ve kültür ve sanatta tavır dergisinde çalıştı.

‘94’ün ekim ayında almanya’dan döndüğü sırada mehmet topaç’ın cezalandırılması nedeniyle başlatılan operasyonda ankara’da gözaltına alındı. onbeş gün işkenceden sonra tutuklanarak önce ankara’ya, ardından çanakkale hapishanesi’ne konuldu.

tahliyesine az bir süre kala devrimci bir sanatçı, bir kadın, bir cepheli olarak ölüm orucu direnişinin birinci ekibinde yeraldı. 26 temmuz 1996’da direnişinin 68. gününde ölümsüzleşti. sanatçı, yazar, oyuncu olan idil kararlılığıyla zaferi ördü. “ben bir mitralyözüm” sözüyle belleklere kazınan cüretiyle, kadının özgürlük mücadelesinde de bir sembol oldu."

mercan dedenin kafasında kalmış olan bir tutam saçın yaşlılık sebebiyle ağarması.

mercan dede’nin 800 isimli albümündeki en son vuruşu yapan parça. harika müzik, harika sözler, ne diyim daha ya. dinleyin işte. şu sözleri müzikle dinleyin de gününüzü görün...

doldur sûfî kâdehleri aşk ile
kâdehimiz candır, hepimiz bir can
içelim de aklımız çıksın baştan
doldur sûfî kâdehleri aşk ile

diyâr-ı mâsivâ’dan geliriz biz
evvel tek idik şimdi bin olduk biz
duyardık, uyurduk, uyandık aşka
doldur sûfî ahh yanıyor içim

gel dedi sultanımız geldik işte
üfle de neyden etmesin şikayet
şükür biz de aşık olduk nihayet
doldur dede yürekleri aşk ile

boğaziçi üniversitesi yabancı diller yüksek okulu dahilinde ermeni alfabesiyle yazılmış türkçe metinleri okuma üzerine açılmış, kayıt sayfasından gördüğüm kadarıyla da aktokmakyan adlı kişinin verdiği ders.

kaybolduk ve deliriyoruz diye türkçeye çevrilebilecek cümle.

"yeter kardeşim, yeter!" dedirtecek derecede karmaşıklaşan olay örgüsüne sahip, 4. sezon itibariyle beni her replikte bir anlam, her karede bir şifre arayan paranoyak bir hale sokan,olayların birbirine bağlanmasının en az bir 6.-7. sezonu bulacağını sandığım, senaristlerinin muhtemel bir ibnelik çıkarmasıyla sonunun bağlanmadan izleyenleri göt gibi bırakacak olduğunu düşündüğüm dizi.

bir de jack diye bir karakter var ki uyuz oluyom kardeşim..

bu aralar başıma gelmesinden(ki gayet olası ama elimden geleni yapmaya çalışıcam) korktuğum durum. ilginç bir deneyim de olabilir gibi geliyor bir taraftan da. bilemiyorum tabi.

edit: sonunda başıma geldi. berbat bişiymiş...

bir dönemler kardeş türküler grubunun temellerinin atıldığı yer olan büfk(boğaziçi üniversitesi folklor klübü) dahilinde müzik yaparken, tanışma fırsatı bulduğum, çalışkan, kaliteli müzisyen.

ibranice telaffuzu "yahve"dir. nitekim, son harf "het" telaffuz edilmez.

tarihsel kişik salome hakkındaki hikaye şudur:

salome kral hirodes’in üvey kızıdır ve çok güzeldir. kralın gönlü bu kıza kaymıştır. vaftizci yahya da uzun bir süreden beri sarayın nezarethanesinde tutulmaktadır. salome de vaftizci yahya’ya aşıktır. salome, vaftizci yahya’ya, ona duyduğu aşka karşılık vermesi dahilinde serbest bırakalacağını söylemesine rağmen, yahya buna razı gelmez. salome’de yahya’ya karşı kin oluşur.
bir eğlence akşamı kral iyice sarhoş olur. annesinin gözü önünde üvey kızına sarkmaya başlar. anne bir şey yapamaz. kral, salome’den dans etmesini ister. salome, önce ters karşılar ancak sonra aklına vaftizci yahya gelir ve kralın isteğini ancak bir şartla kabul edebileceğini söyler. bu istek, yahya’nın başının bir tepsi içinde kendisine getirilmesidir. ve istediğini elde eder.

hastalıklı bir aşk hikayesidir kısacası salome’ninki.

aynur doğan’ın nupel adlı albümünde mükemmel denilecek kadar iyi yorumladığı türkü. dersimden...

yarın (gerçi artık bugün oldu da) başvuru işlemlerinin tamamlanması için kayıt randevusuna gideceğim sınav.