bir erkeği aldatmakla başlar, bir erkeğin ağlatmak.
-----------------------------spoiler----------------------------:
sezon4e05
heroesten hiro denen japondan sonra, ya da şu geleceğe dönüş, geçmişe dönüş filmlerinden sonra lostun da bu zamanda yolculuk konusuna el atması "sen de mi brutus?" dedirtmiştir.
çok ağlak bir bölüm, şahsen gözlerim doldu penny ve desmondun aşklarına.-----------------------------spoiler----------------------------
sezon4e05
heroesten hiro denen japondan sonra, ya da şu geleceğe dönüş, geçmişe dönüş filmlerinden sonra lostun da bu zamanda yolculuk konusuna el atması "sen de mi brutus?" dedirtmiştir.
çok ağlak bir bölüm, şahsen gözlerim doldu penny ve desmondun aşklarına.-----------------------------spoiler----------------------------
bülent ersoy: klişe laflar bunlar gülüm.
ebru gündeş: yürrü be bush, aslansın bush.
bülent ersoy içimdeki "hassiktir len" lafını, ebru gündeş de "sana inanmak istiyorum" lafını temsil ediyor. şunu da söyleyeyim, ebru gündeşi hiç sevmem. oh be rahatladım.
ebru gündeş: yürrü be bush, aslansın bush.
bülent ersoy içimdeki "hassiktir len" lafını, ebru gündeş de "sana inanmak istiyorum" lafını temsil ediyor. şunu da söyleyeyim, ebru gündeşi hiç sevmem. oh be rahatladım.
modernitesini, etki-tepkisini bir tarafa bırakarak rasyonel düşünmeli. türbanlı öğretmenin olabilme ihtimalini düşünürken bulduysak kendimizi, olması muhtemeldir. olacaktır da.
sakin olun.
rasyonel düşünmeye devam. fanteziye dalmadan, omurgalı bir şekilde düşünmeli. türbanlı kadın kız çocuklarına nüfuz edecek, etti diyelim. aynı türbanlı kadın lisede hem erkek hem de kızlara nüfuz edecek, etti diyelim. benim kızım ya da oğlum da türbanlı öğretmene doğuştan önyargılı. o önyargıyı sen nasıl kıracaksın? önyargıyı geçtim, o "kaygıyı" nasıl gidereceksin? benim kızım ya da oğlum illa ki sorgulayacak "peder bu ne iş?" diye. ben kendimden geçtim, benim çocuklarımı düşünme zamanım. ben karşı olduğum türbanın okullarda nasıl serbest olacağını, madem demokrasi o halde "karşı" olanların haklarını kim koruyacak. neyse, konu bu değil, ben karşı olduğum şeyi takarak okullarda eğitim veren üstelik benim çocuğuma eğitim veren öğretmeni nasıl kabulleneceğim?
çok basit bir soru, benim zihniyetimi nasıl değiştireceksiniz? dün neysem yarın da o olacağım, dün kara dediğime bugün ak mı diyeceğim? cidden merak ediyorum, beni nasıl ikna edeceksiniz türbanlı öğretmenden zarar gelmeyeceğine dair? açıkçası, korkuyorum var mı bir diyeceğiniz o tarz insanlardan. hadi buyrun bakalım bunlar da "bir babanın düşünceleri olsun". siz cidden sessiz sakin her taş yerine oturur, her şey unutulur kimse gıkını çıkaramız mı sanıyorsunuz?
kıyafetinden dolayı kafamızda beliren düşüncelerden dolayı öğretmenin bu mesleği daha ne kadar sürdürebileceğini düşünmeli. bu baskıya hangi insan dayanabilir? okullarda türlü türlü çevrelerden öğrenciler olacak, ateistinden alevisine, şafisinden caferisine. herkes kendi imgeleriyle okulda bulunmak istediğinde ne olacak? nereye kadar "tek taraflı özgürlüğü" savunacağız. e, türbana izin verdin, caferisine de izin verecek misin, alevisine de izin verecek misin?
herkes kendi payına düşen bir kısım özgürlükten vazgeçmelidir. sınırsız özgürlük, sanırım cennette de yok. bir elma yüzünden buralara sürülmüş varlıklar olarak, o "yasak" elmayı yemememiz gerektiğini "cennetten" kovulunca mı anlayacağız?
hekim seçmek gibi güzel bir sağlık hizmeti var. türbanlı öğretmenler eğitim vermeye başladıklarında ilk iş olarak "öğretmen seçmek" meselesine gündeme getireceğim. çocuğumu kimlerin eline teslim ettiğimi bilme hakkım, sorgulama hakkım, seçme hakkım "elbette" var. kimse alınmasın, kimse gücenmesin.
sakin olun.
rasyonel düşünmeye devam. fanteziye dalmadan, omurgalı bir şekilde düşünmeli. türbanlı kadın kız çocuklarına nüfuz edecek, etti diyelim. aynı türbanlı kadın lisede hem erkek hem de kızlara nüfuz edecek, etti diyelim. benim kızım ya da oğlum da türbanlı öğretmene doğuştan önyargılı. o önyargıyı sen nasıl kıracaksın? önyargıyı geçtim, o "kaygıyı" nasıl gidereceksin? benim kızım ya da oğlum illa ki sorgulayacak "peder bu ne iş?" diye. ben kendimden geçtim, benim çocuklarımı düşünme zamanım. ben karşı olduğum türbanın okullarda nasıl serbest olacağını, madem demokrasi o halde "karşı" olanların haklarını kim koruyacak. neyse, konu bu değil, ben karşı olduğum şeyi takarak okullarda eğitim veren üstelik benim çocuğuma eğitim veren öğretmeni nasıl kabulleneceğim?
çok basit bir soru, benim zihniyetimi nasıl değiştireceksiniz? dün neysem yarın da o olacağım, dün kara dediğime bugün ak mı diyeceğim? cidden merak ediyorum, beni nasıl ikna edeceksiniz türbanlı öğretmenden zarar gelmeyeceğine dair? açıkçası, korkuyorum var mı bir diyeceğiniz o tarz insanlardan. hadi buyrun bakalım bunlar da "bir babanın düşünceleri olsun". siz cidden sessiz sakin her taş yerine oturur, her şey unutulur kimse gıkını çıkaramız mı sanıyorsunuz?
kıyafetinden dolayı kafamızda beliren düşüncelerden dolayı öğretmenin bu mesleği daha ne kadar sürdürebileceğini düşünmeli. bu baskıya hangi insan dayanabilir? okullarda türlü türlü çevrelerden öğrenciler olacak, ateistinden alevisine, şafisinden caferisine. herkes kendi imgeleriyle okulda bulunmak istediğinde ne olacak? nereye kadar "tek taraflı özgürlüğü" savunacağız. e, türbana izin verdin, caferisine de izin verecek misin, alevisine de izin verecek misin?
herkes kendi payına düşen bir kısım özgürlükten vazgeçmelidir. sınırsız özgürlük, sanırım cennette de yok. bir elma yüzünden buralara sürülmüş varlıklar olarak, o "yasak" elmayı yemememiz gerektiğini "cennetten" kovulunca mı anlayacağız?
hekim seçmek gibi güzel bir sağlık hizmeti var. türbanlı öğretmenler eğitim vermeye başladıklarında ilk iş olarak "öğretmen seçmek" meselesine gündeme getireceğim. çocuğumu kimlerin eline teslim ettiğimi bilme hakkım, sorgulama hakkım, seçme hakkım "elbette" var. kimse alınmasın, kimse gücenmesin.
sevgiliden ayrılınca başka insanların sevgililerinden ayrılınca neler hissettiklerini merak etmek adına müzik dinler, dert dinler, kitap okur, daha bir duyarlı olur insan bu sevgili olayına.
sittin sene izlemeyeceği bir sabah programını izlerken bulur kendini, neymiş efendim "ayrılık" temalı bir programmış.
hiç dinlemediği şarkıları dinler, ayırt etmeksizin. başka zaman olsa, ben onu dinlemem ben bunu dinlemem... demek ki, o bu şu önemli değilmiş, önemli olan hissetmekmiş. gerisi cacıkmış.
sittin sene izlemeyeceği bir sabah programını izlerken bulur kendini, neymiş efendim "ayrılık" temalı bir programmış.
hiç dinlemediği şarkıları dinler, ayırt etmeksizin. başka zaman olsa, ben onu dinlemem ben bunu dinlemem... demek ki, o bu şu önemli değilmiş, önemli olan hissetmekmiş. gerisi cacıkmış.
bir haftasonuydu. milliyet sanat aldım hemen paketi karıştırmaya başladım. bakalım bu kez ek olarak ne vermişler diye. vcd formatında bir film vardı. "bir rüya için ağıt" yazıyordu filmin üzerinde. yine telaşlanmıştım. zira milliyet sanatın verdiği diğer filmlerden hiçbir şey anlamamıştım. hepsi sanatsal filmlerdi ve ben sanattan hiçbir şey anlamadığımı görmüştüm. bu filmde sanatsal bir şeyse "oynamıyorum lan" diyerekten filmi izlemeye başladım.
filmi seyretmeye başladım. bu kez anlayabiliyordum bir şeyler. hatta filmle parelel gidiyordu filmi algılayışım. sevindim. bir sanat dergisinin verdiği filmi anlayabiliyordum. oley!
film içine çekiyordu beni. bir ara gözlerimden yaş geldiğini farkettiğimde ilk cd bitmişti.
ikinci cdyi izlemek için sabırsızlanıyordum. sonu nasıl acaba? kız ne yapacak? adam ne yapacak? nasıl da enterese etmişti beni karakterler.
filmde kullanılan tekniğin ne olduğunu oldukça merak ediyordum. gerçekten de çok çarpıcı bir teknikti. tam bana göre... heyecanla sonuna kadar seyredip, bir tuvalete gidip geldikten sonra. başımın felaket ağzıdığını, stres bastığını, ellerimin titrediğini, acayip bir şekilde sinirlendiğimi farketmemle filmi tekrar seyretmeye başlamam bir oldu. tekrar... sevdiğim şarkıları da tekrar tekrar dinlemeye bayılırım lakin bir filmi tekrar izlemek...
...filmi rafa kaldırdım. tamam dedim, bu kadar seyretmek yeter. takmaya gerek yok, hem ben uyuşturucu falan da kullanmıyorum, o hayatlar bana da ait değil. kendi halinde bir insanım. takacak bir şey yok!
nasıl yok ya?
...film sonra moda oldu. klişe bir laf ama gerçekten de öyle oldu. birkaç kişiye verdim filmi alın da seyredin "adamlar ne yapmış" görün diye. seyredenler "iyiymiş" deyip geçiştidiler.
sadece iyi mi? hiç mi bir şey hissetmedin?
-ne abi... film işte. güzel yani.
filmi seyretmeye başladım. bu kez anlayabiliyordum bir şeyler. hatta filmle parelel gidiyordu filmi algılayışım. sevindim. bir sanat dergisinin verdiği filmi anlayabiliyordum. oley!
film içine çekiyordu beni. bir ara gözlerimden yaş geldiğini farkettiğimde ilk cd bitmişti.
ikinci cdyi izlemek için sabırsızlanıyordum. sonu nasıl acaba? kız ne yapacak? adam ne yapacak? nasıl da enterese etmişti beni karakterler.
filmde kullanılan tekniğin ne olduğunu oldukça merak ediyordum. gerçekten de çok çarpıcı bir teknikti. tam bana göre... heyecanla sonuna kadar seyredip, bir tuvalete gidip geldikten sonra. başımın felaket ağzıdığını, stres bastığını, ellerimin titrediğini, acayip bir şekilde sinirlendiğimi farketmemle filmi tekrar seyretmeye başlamam bir oldu. tekrar... sevdiğim şarkıları da tekrar tekrar dinlemeye bayılırım lakin bir filmi tekrar izlemek...
...filmi rafa kaldırdım. tamam dedim, bu kadar seyretmek yeter. takmaya gerek yok, hem ben uyuşturucu falan da kullanmıyorum, o hayatlar bana da ait değil. kendi halinde bir insanım. takacak bir şey yok!
nasıl yok ya?
...film sonra moda oldu. klişe bir laf ama gerçekten de öyle oldu. birkaç kişiye verdim filmi alın da seyredin "adamlar ne yapmış" görün diye. seyredenler "iyiymiş" deyip geçiştidiler.
sadece iyi mi? hiç mi bir şey hissetmedin?
-ne abi... film işte. güzel yani.
sezen aksu ve zülfü livaneli düeti olan hoş bir şarkıdır. umutsuzluk içindeki umudu anlatır.
ölüm korkusunu, özlemi, yalnızlığı, gurbeti, ayrılığı anlatır.
"gül açsa da kuş uçsa da,
görmez dargındır..."
ölüm korkusunu, özlemi, yalnızlığı, gurbeti, ayrılığı anlatır.
"gül açsa da kuş uçsa da,
görmez dargındır..."
düşünmediklerimi yazdım, olmayanı olabilir gibi gösterdim. aslında bir düşüncem yoktu, laf olsun diye yazdım. okuyanlar okudu, hatta ciddiye alıp tartışanlar oldu. hatta kendi düşüncesini eksi oyla savunanlar da oldu. ben güldüm, klavyemin başında çok güldüm. ahahah, halen de gülüyorum.
ben saçmaladım diye sizler ne demeye saçmalarsınız ey sözlük yazarları? siz de benim gibi delirdiniz!
geçen bir başlık açtım sormayın, alayına isyanı baştım.o öyle olmaz, böyledir, sizin gibi gerizekalılar anlamaz dedim, madem öyle hergün böyle dedim. alayı heyecan yaptı, gerizekalı sensin bile diyen oldu. ama ben yine klavyemin başında bir güldüm bir güldüm sormayın. ahahah hala gülüyorum! çok safsınız.
klavye delikanlısıyım var mı bir diyeceğiniz? atıyorum, tutuyorum, siz de ciddiye alıyorsunuz, because siz de klavye delikanlısısınız. hani sizin de hoşunuza gitmiyor değil, saçma sapan fikirleri savunmak! anti-tez üretmek, bilgiç kesilmek. çok sıkıcısınız, benim gibi!
ben saçmaladım diye sizler ne demeye saçmalarsınız ey sözlük yazarları? siz de benim gibi delirdiniz!
geçen bir başlık açtım sormayın, alayına isyanı baştım.o öyle olmaz, böyledir, sizin gibi gerizekalılar anlamaz dedim, madem öyle hergün böyle dedim. alayı heyecan yaptı, gerizekalı sensin bile diyen oldu. ama ben yine klavyemin başında bir güldüm bir güldüm sormayın. ahahah hala gülüyorum! çok safsınız.
klavye delikanlısıyım var mı bir diyeceğiniz? atıyorum, tutuyorum, siz de ciddiye alıyorsunuz, because siz de klavye delikanlısısınız. hani sizin de hoşunuza gitmiyor değil, saçma sapan fikirleri savunmak! anti-tez üretmek, bilgiç kesilmek. çok sıkıcısınız, benim gibi!
hakkinda bildigim bazi $eyler var.
yalan söyledim aslında yok. yani sallayacağım. neremden sallayacağım sorun değil.
efendim, makyaj felan fıstık, görüntü kirliliği, perhiz-lahana turşusu, sosyal tabanla uyumsuzluk... liste uzayıp gider. listeye bir de kabartma tozu eklersek tam olur. süper olur. he, başlığın sahibi yazara da değinmek lazım, öylesine bir insandır. bilen biliyor zaten.
estetik kaygılar hepimizde var. mesela ben aynanın karşısında yakışıklı göründüğüm bir kare yakalamak için dakikalarımı harcıyorum. basbayağı çirkin bir insanım ama bir umut işte. profilden falan durumu kurtarırım gibi geliyor...
kapalı kızların da görünür yeri yüzleri. herkes gibi onların da estetik kaygıları var. haklarında bu kadar genel yargı yanlış aslında, estetik kaygıları olamayanlar da olabilir. estetiğe düşkün bir toplum da olmamız, bu estetik kaygıları daha da artırıyor. hal böyleyken, ortaya çıkan manzara da "uyumsuzluk içindeki uyum" gibi oluyor.
makyaj yapmak kadını güzelleştirir. güzelleştiriyor da, bunun canlı tanıklarıyız. bir kadının makyajsız haline bakmayan birisi, makyajlı halini görünce ağzının suyua akıyor. ağzının suyunun akması kötü algılanmasın, beğeni anlamında.
kapalı kızlar da makyajı beğenilme kaygısı ile yapıyor. tıpki diğer kadınlar gibi, erkekler gibi. erkeklerin de makyaj yaptığı bir uygarlıkta yaşıyoruz ama hala gelin görün neleri tartışıyoruz. yok aslında tartışmıyoruz, öylesine saçmalıyoruz çoğu zaman.
yazının girişinde de söylediğim gibi, bir sosyolog falan değilim, öylesine sallıyorum. nice insanın salladığı gibi.
yalan söyledim aslında yok. yani sallayacağım. neremden sallayacağım sorun değil.
efendim, makyaj felan fıstık, görüntü kirliliği, perhiz-lahana turşusu, sosyal tabanla uyumsuzluk... liste uzayıp gider. listeye bir de kabartma tozu eklersek tam olur. süper olur. he, başlığın sahibi yazara da değinmek lazım, öylesine bir insandır. bilen biliyor zaten.
estetik kaygılar hepimizde var. mesela ben aynanın karşısında yakışıklı göründüğüm bir kare yakalamak için dakikalarımı harcıyorum. basbayağı çirkin bir insanım ama bir umut işte. profilden falan durumu kurtarırım gibi geliyor...
kapalı kızların da görünür yeri yüzleri. herkes gibi onların da estetik kaygıları var. haklarında bu kadar genel yargı yanlış aslında, estetik kaygıları olamayanlar da olabilir. estetiğe düşkün bir toplum da olmamız, bu estetik kaygıları daha da artırıyor. hal böyleyken, ortaya çıkan manzara da "uyumsuzluk içindeki uyum" gibi oluyor.
makyaj yapmak kadını güzelleştirir. güzelleştiriyor da, bunun canlı tanıklarıyız. bir kadının makyajsız haline bakmayan birisi, makyajlı halini görünce ağzının suyua akıyor. ağzının suyunun akması kötü algılanmasın, beğeni anlamında.
kapalı kızlar da makyajı beğenilme kaygısı ile yapıyor. tıpki diğer kadınlar gibi, erkekler gibi. erkeklerin de makyaj yaptığı bir uygarlıkta yaşıyoruz ama hala gelin görün neleri tartışıyoruz. yok aslında tartışmıyoruz, öylesine saçmalıyoruz çoğu zaman.
yazının girişinde de söylediğim gibi, bir sosyolog falan değilim, öylesine sallıyorum. nice insanın salladığı gibi.
ne tarzlarından bahsedeceğim, ne de görselliklerinden, bunlar benim için önemli şeyler değil.
zamanın en iyi gruplarından biridir. dinleyene, dinletene, sevene, sevdirene rahmet okunulacak cinstendir.
kolay kolay sevdirtmez kendini. bir parçasını seversiniz bu mudur lan deyip rafa kaldırabilirsiniz. öyledir, çoğu zaman. yakın durmaz dinleyicisine.
karamsar günlerinizde, elleriniz rafa uzanır. "bu mudur lan?" dediğiniz grubu dinlersiniz. içiniz burkulur, ama melodinin uyumsuzluğu gerer sizi. "bu ne lan? bir yandan ağlıyorum bir yandan da gaz yapıyorum." dersiniz. hem ağlağım hem de güzelim tarzında takılırsınız.
sentenced, soğuktur, ısıtmaz içinizi. moraliniz iyi değilse uzak durun, derbeder olursunuz. yıkar sizi, no one there der, ağlarsınız!
amok öncesi, amok sonrası geyiği yapılır. kulak vermeyin, bunlar boş söylemlerdir. amok öncesi de güzeldir, amok sonrası da. çünkü karşınızda müzik tarihinin en baba gruplarından biri vardır, her çalışması alkışlanacak cinsten.
sentenced, soğuktur, müziğe aldanıp da kulak vermeyin, acıtır içinizi. müziğe aldanıp gaz bir grup diye sahiplenmeyin, o gaz şarkılarla ağlarken bulabilirsiniz kendinizi.
zamanın en iyi gruplarından biridir. dinleyene, dinletene, sevene, sevdirene rahmet okunulacak cinstendir.
kolay kolay sevdirtmez kendini. bir parçasını seversiniz bu mudur lan deyip rafa kaldırabilirsiniz. öyledir, çoğu zaman. yakın durmaz dinleyicisine.
karamsar günlerinizde, elleriniz rafa uzanır. "bu mudur lan?" dediğiniz grubu dinlersiniz. içiniz burkulur, ama melodinin uyumsuzluğu gerer sizi. "bu ne lan? bir yandan ağlıyorum bir yandan da gaz yapıyorum." dersiniz. hem ağlağım hem de güzelim tarzında takılırsınız.
sentenced, soğuktur, ısıtmaz içinizi. moraliniz iyi değilse uzak durun, derbeder olursunuz. yıkar sizi, no one there der, ağlarsınız!
amok öncesi, amok sonrası geyiği yapılır. kulak vermeyin, bunlar boş söylemlerdir. amok öncesi de güzeldir, amok sonrası da. çünkü karşınızda müzik tarihinin en baba gruplarından biri vardır, her çalışması alkışlanacak cinsten.
sentenced, soğuktur, müziğe aldanıp da kulak vermeyin, acıtır içinizi. müziğe aldanıp gaz bir grup diye sahiplenmeyin, o gaz şarkılarla ağlarken bulabilirsiniz kendinizi.
"ben 40 yıllık öğretim üyesiyim, çocuk değilim. türkiye’de türbanlılar odtü’ye bilkent’e girecek kadar puan alamıyor. genelde bu öğrenciler açık öğretim’e giriyorlar. buradaki düzgün üniversiteleri kazanıp bırakıp yurt dışına giden yok."
1-türkiye’de türbanlılar odtü’ye bilkent’e girecek kadar puan alamıyor.
gerizekalı mı bunlar diye algılayanlar, gelin oturun yamacıma. bir şey anlatacağım. prof, bir tespit yapmış. istatistiklere dayanarak yapılan bir tespit. yani, sen şunu kafana sok bir kere: tartışılan, türbanlıların zeki mi yoksa gerizekalı mı olduğu değil, neden kazanamadıkları! bunu anladıysan, cümleyi derinleştirelim.
kapalı insanların, yeni yeni burjuvalaştıklarını, vizyonlarının yeni yeni değiştiğini birçok kez vurguladık. kapalı insanların genelinin hala fakir olduğunu, eğitimsiz olduğunu bilmek de yarar var. prof da lafı buraya getiriyor, diyor ki:
o kadar puan alamıyorlar. "alamazlar falan demiyor, nerde onlarda o zeka hiç demiyor." ne diyor, maddi sebeblerden dolayı okuyamıyorlar, e haliyle de yüksek puanlı yerleri kazanamıyorlar.
2 - bu öğrenciler, bu üniversitelere girip türbandan dolayı okullarını bırakarak başka ülkelere gitmiyorlar.
yani, kız o kadar puanı almış,kazanmış, peruğunu takar paşalar gibi okur. odtü’de okuyan kapalı kızların olduğunu ben de biliyorum herhalde! dedim ya 40 yıldır bu işin içindeyim. bir daha niye tekrar ediyorsam dediklerimi. yoksa kim bırakır gider, herkesin hayallediği bir üniversiteyi.
3 - genelde bu öğrenciler açık öğretim’e giriyorlar.
buraya salak olduklarında girmiyorlar elbet, anlatamadım galiba, hani maddiyat dedik, eğitimsiz aile dedik. hani, bir şeyler dedik. sen hala "oha lan bunlar gerizekalı mı, koskoca prof’un söylediğine bak, prof olmuş ama adam olamamış, yuh" diyorsan eyvellah sana.
4 - buradaki düzgün üniversiteleri kazanıp bırakıp yurt dışına giden yok.
efendim söylediğim gibi, odtü’yü kazanıp da ben yurtdışında okuyacağım birader diyen yok. e gidenler kim? türkiye’deki okulları kazanamamış olanlar, yurtdışında şansını denemek isteyenler.
medya insanları çok güzel bir çarpıtma yapmışsınız, size 10 üzerinden 10 veriyorum. ödülünüz de hazır yarın tamamlıyorum. merak etmeyin!
1-türkiye’de türbanlılar odtü’ye bilkent’e girecek kadar puan alamıyor.
gerizekalı mı bunlar diye algılayanlar, gelin oturun yamacıma. bir şey anlatacağım. prof, bir tespit yapmış. istatistiklere dayanarak yapılan bir tespit. yani, sen şunu kafana sok bir kere: tartışılan, türbanlıların zeki mi yoksa gerizekalı mı olduğu değil, neden kazanamadıkları! bunu anladıysan, cümleyi derinleştirelim.
kapalı insanların, yeni yeni burjuvalaştıklarını, vizyonlarının yeni yeni değiştiğini birçok kez vurguladık. kapalı insanların genelinin hala fakir olduğunu, eğitimsiz olduğunu bilmek de yarar var. prof da lafı buraya getiriyor, diyor ki:
o kadar puan alamıyorlar. "alamazlar falan demiyor, nerde onlarda o zeka hiç demiyor." ne diyor, maddi sebeblerden dolayı okuyamıyorlar, e haliyle de yüksek puanlı yerleri kazanamıyorlar.
2 - bu öğrenciler, bu üniversitelere girip türbandan dolayı okullarını bırakarak başka ülkelere gitmiyorlar.
yani, kız o kadar puanı almış,kazanmış, peruğunu takar paşalar gibi okur. odtü’de okuyan kapalı kızların olduğunu ben de biliyorum herhalde! dedim ya 40 yıldır bu işin içindeyim. bir daha niye tekrar ediyorsam dediklerimi. yoksa kim bırakır gider, herkesin hayallediği bir üniversiteyi.
3 - genelde bu öğrenciler açık öğretim’e giriyorlar.
buraya salak olduklarında girmiyorlar elbet, anlatamadım galiba, hani maddiyat dedik, eğitimsiz aile dedik. hani, bir şeyler dedik. sen hala "oha lan bunlar gerizekalı mı, koskoca prof’un söylediğine bak, prof olmuş ama adam olamamış, yuh" diyorsan eyvellah sana.
4 - buradaki düzgün üniversiteleri kazanıp bırakıp yurt dışına giden yok.
efendim söylediğim gibi, odtü’yü kazanıp da ben yurtdışında okuyacağım birader diyen yok. e gidenler kim? türkiye’deki okulları kazanamamış olanlar, yurtdışında şansını denemek isteyenler.
medya insanları çok güzel bir çarpıtma yapmışsınız, size 10 üzerinden 10 veriyorum. ödülünüz de hazır yarın tamamlıyorum. merak etmeyin!
akp kütahya milletvekili.
akp iktidarından ihale almak isteyen müeahhitler, konusunda yaptığı değerlendirme ile insanı şoke eden biridir:
"evet, tabii ki bunlar olabilir (...) elbette iş alacaksa, iş yapacaksa kendine çekidüzen verecek."
hobaa! kendine çekidüzen vereceksin, iktidara yalakalık yapacaksın! ne mutlu yalakayım ama para bende diyene! ihale almak istiyor musun? eşin kapalı mı? gel o zaman kanka, sen de bizdensin!
akp iktidarından ihale almak isteyen müeahhitler, konusunda yaptığı değerlendirme ile insanı şoke eden biridir:
"evet, tabii ki bunlar olabilir (...) elbette iş alacaksa, iş yapacaksa kendine çekidüzen verecek."
hobaa! kendine çekidüzen vereceksin, iktidara yalakalık yapacaksın! ne mutlu yalakayım ama para bende diyene! ihale almak istiyor musun? eşin kapalı mı? gel o zaman kanka, sen de bizdensin!
ana haber bültenlerinin aldığı son isim, kalıcı isim. haberlerde artık, türkiye’nin sanatçı geçinen kişilerinin özel hayatları yayınlanır oldu. artık kim kimle ne zaman nerde...
magazin forever!
uyutma politikaları... uyuşturmak... bir nevi uyuşturucu!
açıyorsun televizyonu ne olmuş ne bitmiş, gazete de okumuyorsun zaten, öğreneyim diyorsun. çok yararlı şeyler öğreniyorsun:
-hülya avşar’ın yırtmacı.
-sibel can’ın gözyaşları.
-tarkan kıvırtması...
ahey ahey! halay başı kim çeker, bir magazin sever çeker.
oyyyş! ülkenin siyasi sorunlu umrumda mı, bir elimde kumanda, bir yandan magazin, umrumda mı dünya?
leylim ley!
magazin forever!
uyutma politikaları... uyuşturmak... bir nevi uyuşturucu!
açıyorsun televizyonu ne olmuş ne bitmiş, gazete de okumuyorsun zaten, öğreneyim diyorsun. çok yararlı şeyler öğreniyorsun:
-hülya avşar’ın yırtmacı.
-sibel can’ın gözyaşları.
-tarkan kıvırtması...
ahey ahey! halay başı kim çeker, bir magazin sever çeker.
oyyyş! ülkenin siyasi sorunlu umrumda mı, bir elimde kumanda, bir yandan magazin, umrumda mı dünya?
leylim ley!
napolyon’un bir sözü olan para para para’nın türkiye’de algılanışı.
ayrıca üç kere söyleyince de serbest oluyormuş. (zekeriya beyaz)
gündemde tutmak için bu tür söylemler laik sisteme zarar verir.(lokal anestezi uzmanı deniz baykal)
ne kadar söylersek o kadar oy yavv. (makine mühendisi prof necmettin erbakan ve saz arkadaşları.)
o ne be hiç duymadım. (odtü’de bir hoca.)
ben de takacağım. (sabah sabah hasbinallah seda sayan.)
benim neyim eksik ki? (çakar çakmak sibel can.)
onu boşver de kalk git bir çay koy. (sokaktaki adam.)
kal geldi. (gerçekten de öyle.)
ayrıca üç kere söyleyince de serbest oluyormuş. (zekeriya beyaz)
gündemde tutmak için bu tür söylemler laik sisteme zarar verir.(lokal anestezi uzmanı deniz baykal)
ne kadar söylersek o kadar oy yavv. (makine mühendisi prof necmettin erbakan ve saz arkadaşları.)
o ne be hiç duymadım. (odtü’de bir hoca.)
ben de takacağım. (sabah sabah hasbinallah seda sayan.)
benim neyim eksik ki? (çakar çakmak sibel can.)
onu boşver de kalk git bir çay koy. (sokaktaki adam.)
kal geldi. (gerçekten de öyle.)
(bkz: lindsay lohan)
yıl m.s. 2007, günlerden bir cumartesi, istanbul, saat 18:37.
uygarlık ilerlemiş, insanlar modern yaşama daha kolay adapte olur hale gelmiş. insanlar bir şeyi keşfetmişler, doğuştan var olan yetenekleri merak sayesinde: empati.
kendini başkasının yerine koymayı öğrenmiş, uygarlığık tarihinin zirvesindeki insan.
bazı insanlar da hala kendi çapında eğelenip, kendi oluşturdukları dünyada yaşıyorlar. hala "öteki"ni anlamak yerine, ötekini kendi dünyalarında uzaklaştırıyorlar. kendilerince sosyal sınıflar yaratıyorlar. kendilerine benzeyen insanlarla muhabbet edip, kendileri ile aynı zevkleri paylaşan, aynı dünya görüşüne sahip insanlarla yaşıyorlar. bu doğal bir şey. lakin, ötekinin yaptıklarını küçümsüyorlar, ötekini ilkel olarak görüyorlar.
böyle bir görüş, yukarda da söylediğim gibi empatiden yoksun, kendi çapında eğlenen insanların görüşüdür. yeterince uygarlaşmış insan, hiçbir şeye önyargılı yaklaşmaz. her şeyi tadar, hoşuna gideni tatmaya devam eder! bu kadar basit!
bir yandan metallica nothing else matters derken müslüm gürses de "son pişmanlık neye yarar" der. aynı şeyi, farklı sazlarla söyleseler de aynı şeyi söyler. sen hangisini beğenirsen beğen, aynı kapı! ikisini de beğenebilirsin.
uygarlık ilerlemiş, insanlar modern yaşama daha kolay adapte olur hale gelmiş. insanlar bir şeyi keşfetmişler, doğuştan var olan yetenekleri merak sayesinde: empati.
kendini başkasının yerine koymayı öğrenmiş, uygarlığık tarihinin zirvesindeki insan.
bazı insanlar da hala kendi çapında eğelenip, kendi oluşturdukları dünyada yaşıyorlar. hala "öteki"ni anlamak yerine, ötekini kendi dünyalarında uzaklaştırıyorlar. kendilerince sosyal sınıflar yaratıyorlar. kendilerine benzeyen insanlarla muhabbet edip, kendileri ile aynı zevkleri paylaşan, aynı dünya görüşüne sahip insanlarla yaşıyorlar. bu doğal bir şey. lakin, ötekinin yaptıklarını küçümsüyorlar, ötekini ilkel olarak görüyorlar.
böyle bir görüş, yukarda da söylediğim gibi empatiden yoksun, kendi çapında eğlenen insanların görüşüdür. yeterince uygarlaşmış insan, hiçbir şeye önyargılı yaklaşmaz. her şeyi tadar, hoşuna gideni tatmaya devam eder! bu kadar basit!
bir yandan metallica nothing else matters derken müslüm gürses de "son pişmanlık neye yarar" der. aynı şeyi, farklı sazlarla söyleseler de aynı şeyi söyler. sen hangisini beğenirsen beğen, aynı kapı! ikisini de beğenebilirsin.
bazen, insan eline bir not defteri alıp şöyle siyasi tarihimiz boyunca edilmiş aptalca lafları, ayarları, saçma tanımları yazmak istiyor. morali falan bozuk olunca oku, bir neşelen pir neşelen.
adnan menderes:
-istersek odunu bile seçtiririz.
süleyman demirel:
-dün dündür, bugün bugündür.
(reklam reklamdır, reklama reklam demeyene tesüf ederim- kemal sunal)
bülent arınç:
-dindar bir cumhurbaşkanı seçeceğiz.
oyyşşş!
ne cesaret anlam veremedim. parayla imanın kimde olunduğu bilinmezdi de, bilenler varmış efendim. ayrıca, cumhurbaşkanı bizim hacı ahmetin damat adayı gibi maşallah:
-eli yüzü düzgün, inancı sağlam, eşine dostuna vefalı.
adnan menderes:
-istersek odunu bile seçtiririz.
süleyman demirel:
-dün dündür, bugün bugündür.
(reklam reklamdır, reklama reklam demeyene tesüf ederim- kemal sunal)
bülent arınç:
-dindar bir cumhurbaşkanı seçeceğiz.
oyyşşş!
ne cesaret anlam veremedim. parayla imanın kimde olunduğu bilinmezdi de, bilenler varmış efendim. ayrıca, cumhurbaşkanı bizim hacı ahmetin damat adayı gibi maşallah:
-eli yüzü düzgün, inancı sağlam, eşine dostuna vefalı.
kardeş bir şey soracağım. demokrasi diyorlar, nedir ki acaba:
-kardeşim, okudum araştırdım, şimdi sana açıklıyorum. demokrasi himalayalarda yaşayan bir tavşan türü. vallahi bak! bu tavşan oldukça vahşi, böyle dişleri var nah şu baş parmağım kadarlar. öyle üstüne doğru gittin mi saldırganlaşıyorlar, mazallah kaçamazsan öldün bil!
-deme yav. ben de demokrasiden acayip tırsıyordum, sebebsiz yere. insan görmediği, hissetmediği şeyden nasıl korkar deme, anlatılanlardan o kadar tırsıyordum ki... haklıymışım da yani. baksana, resmen bir canavar!
gün geçmiyor ki insan yeni bir şey öğrenmesin. son zamanlarda, son seçimden sonraki süreçte diyelim insanlar yeni bir demokrasi tanımı oluşturdular. tanıma göre, en fazla oyu alan demokratiktir. yani, en fazla oyu alan demokrasi çiftliğinde at koşturabilir. yani, en fazla oyu alan, demokratik sistemin sahibidir!
profösöre şöyle diyor biri:
-atanmış seçilmişe kafa mı tutuyor bre zındık!
ordan alkışlar yükseliyor. haklı çok haklı... yürü be! o kadar kişi var arkanda!
aynı kişi yine şöyle diyor anayasa taslağı ile görüş bildirenlere:
-siz kendi işinize bakın.
alkış, bu adam çok mantıklı konuşuyor ya. verdiğimiz oya değdi. yürü be!
come on feel the noise!
şimdi siz curcurayı görün ey demokrasi hayalleyenler. demokrasi öldü, yaşasın en çok oyu alan!
kaçın, demokrasi geliyor. o dişlerini kaba etinizle bileylemek istiyor.
-kardeşim, okudum araştırdım, şimdi sana açıklıyorum. demokrasi himalayalarda yaşayan bir tavşan türü. vallahi bak! bu tavşan oldukça vahşi, böyle dişleri var nah şu baş parmağım kadarlar. öyle üstüne doğru gittin mi saldırganlaşıyorlar, mazallah kaçamazsan öldün bil!
-deme yav. ben de demokrasiden acayip tırsıyordum, sebebsiz yere. insan görmediği, hissetmediği şeyden nasıl korkar deme, anlatılanlardan o kadar tırsıyordum ki... haklıymışım da yani. baksana, resmen bir canavar!
gün geçmiyor ki insan yeni bir şey öğrenmesin. son zamanlarda, son seçimden sonraki süreçte diyelim insanlar yeni bir demokrasi tanımı oluşturdular. tanıma göre, en fazla oyu alan demokratiktir. yani, en fazla oyu alan demokrasi çiftliğinde at koşturabilir. yani, en fazla oyu alan, demokratik sistemin sahibidir!
profösöre şöyle diyor biri:
-atanmış seçilmişe kafa mı tutuyor bre zındık!
ordan alkışlar yükseliyor. haklı çok haklı... yürü be! o kadar kişi var arkanda!
aynı kişi yine şöyle diyor anayasa taslağı ile görüş bildirenlere:
-siz kendi işinize bakın.
alkış, bu adam çok mantıklı konuşuyor ya. verdiğimiz oya değdi. yürü be!
come on feel the noise!
şimdi siz curcurayı görün ey demokrasi hayalleyenler. demokrasi öldü, yaşasın en çok oyu alan!
kaçın, demokrasi geliyor. o dişlerini kaba etinizle bileylemek istiyor.
bu kız da trabzonda çıktı! ne o şaşırdınız mı?
hilal, düşen arkadaşını kaldırmak için yarışı bıraktı. fair playe layık görüldü. alkışlar hilal sana. göğsümüzü kabarttın.
trabzon üzerinde uçan huma kuşu, ne bilir gülün kıymeti? kargagı kondurman dala, ne bilir dalın kıymeti?
görmek istediklerini gör, topyekun insanları fişle! helal sana, helal sana! trabzonluların hepsi öyle, hepsi böyle! ahaha, balık hafızalı olmayın, aynısını sivasa da yaptınız, sivaslılar böyle sivaslılar şöyle! üç beş kendini kaybetmiş itin yaptığını tüm sivasa maletmişti birileri! sivaslılar yobazdır! ahaha, trabzonlular faşişttir! üç beş faşiştin yaptığını trabzona mal etmek ne de malca bir şeydir!
al sana küçücük bir kızın yüreği, al sana küçük bir kızın insanlığı! bak da insanlık öğren, fair play öğren! bak da gerçek trabzonlu nedir öğren?
şairin dediği gibi:
kurunun yanında yaş da yanacaksa, akmasın bu yaşlar boşa!
hilal, düşen arkadaşını kaldırmak için yarışı bıraktı. fair playe layık görüldü. alkışlar hilal sana. göğsümüzü kabarttın.
trabzon üzerinde uçan huma kuşu, ne bilir gülün kıymeti? kargagı kondurman dala, ne bilir dalın kıymeti?
görmek istediklerini gör, topyekun insanları fişle! helal sana, helal sana! trabzonluların hepsi öyle, hepsi böyle! ahaha, balık hafızalı olmayın, aynısını sivasa da yaptınız, sivaslılar böyle sivaslılar şöyle! üç beş kendini kaybetmiş itin yaptığını tüm sivasa maletmişti birileri! sivaslılar yobazdır! ahaha, trabzonlular faşişttir! üç beş faşiştin yaptığını trabzona mal etmek ne de malca bir şeydir!
al sana küçücük bir kızın yüreği, al sana küçük bir kızın insanlığı! bak da insanlık öğren, fair play öğren! bak da gerçek trabzonlu nedir öğren?
şairin dediği gibi:
kurunun yanında yaş da yanacaksa, akmasın bu yaşlar boşa!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?