günümüz siyasetçilerinin varoluş felsefesi.
bir kişinin en iyi ihtimalle dövülüp haşat edileceğini, topuğuna sıkılacağını, ağzına sıçılacağını betimleyen fiil.
(bkz: hesabını kesmek)
efendim, bunlar genellikle arkadaşlar arasında yapılır ve arkadaş hatrına katlanılır. şöyle birşeydir örneğin:
üç beş arkadaş hoş bir meyhanede kafaları çekerler. sonra aralarında iyice dibi bulmuş, sızmış olanını alıp istanbulun diğer ucunda bir ıssız dağ başı bir yere bırakırlar. cebindeki cep telefonu, cüzdan ve bilimum işe yarar araç gereci de beraberlerinde götürür, adamcağızı afedersiniz sik gibi gece vakti ortada bırakırlar. abimiz uyanıp da eve nasıl gittiği hakkında sonraları bir daha konuşmamıştır.
aradan geçen bir hayli zamandan sonra yine aynı tayfa aynı meyhanede içerler. geçen gecenin mağduru olan abimiz dikkatlidir bu sefer. ve elebaşı olduğunu tahmin ettiği arkadaşına damardan girip duble üstüne duble yuvarlatır. eleman iyice sızınca da diğer elemanlara o arkadaşı eve bırakacağını söyleyip ayrılırlar ortamdan. abimiz gider hareme, bir adıyaman otobüsü bulur, bizim sızmış arkadaşı koltuğa oturtur, yine cebinde ne var ne yok son kuruşuna kadar da alır ve muavine de sıkı sıkı tembih eder:
-bak birader, bu arkadaş taa adıyamanda inecek. babası vefat etti, henüz haberi yok. sakın ha, erken uyanıp da inecem falan derse indirmeyin, cenaze namazına yetişecek.
işin bok tarafı şudur ki sızmış olan arkadaşın ertesi gün tek ders sınavı vardır. eleman yolun orta yerlerinde uyanır ama nafile, incem der, indirmezler, kavga dövüş adıyamana kadar gelirler.
sonra nasıl para buldu, nasıl istanbula geldi bu konuda da kimse net bir bilgi sahibi değildir.
üç beş arkadaş hoş bir meyhanede kafaları çekerler. sonra aralarında iyice dibi bulmuş, sızmış olanını alıp istanbulun diğer ucunda bir ıssız dağ başı bir yere bırakırlar. cebindeki cep telefonu, cüzdan ve bilimum işe yarar araç gereci de beraberlerinde götürür, adamcağızı afedersiniz sik gibi gece vakti ortada bırakırlar. abimiz uyanıp da eve nasıl gittiği hakkında sonraları bir daha konuşmamıştır.
aradan geçen bir hayli zamandan sonra yine aynı tayfa aynı meyhanede içerler. geçen gecenin mağduru olan abimiz dikkatlidir bu sefer. ve elebaşı olduğunu tahmin ettiği arkadaşına damardan girip duble üstüne duble yuvarlatır. eleman iyice sızınca da diğer elemanlara o arkadaşı eve bırakacağını söyleyip ayrılırlar ortamdan. abimiz gider hareme, bir adıyaman otobüsü bulur, bizim sızmış arkadaşı koltuğa oturtur, yine cebinde ne var ne yok son kuruşuna kadar da alır ve muavine de sıkı sıkı tembih eder:
-bak birader, bu arkadaş taa adıyamanda inecek. babası vefat etti, henüz haberi yok. sakın ha, erken uyanıp da inecem falan derse indirmeyin, cenaze namazına yetişecek.
işin bok tarafı şudur ki sızmış olan arkadaşın ertesi gün tek ders sınavı vardır. eleman yolun orta yerlerinde uyanır ama nafile, incem der, indirmezler, kavga dövüş adıyamana kadar gelirler.
sonra nasıl para buldu, nasıl istanbula geldi bu konuda da kimse net bir bilgi sahibi değildir.
bahşiş vermemek uğruna bir punduna getirip garsona çemkiren pinti zihniyetin fiiliyatıdır.
acayip hareketli son zamanlarda. hızına yetişilemiyor maşşallah. düne nispeten daha da hareketli. ışık hızında entryler giriliyor, okunuyor, oylanıyor. tü tü tü allah nazardan saklasın.
(bkz: hiperaktif sol frame istiyoruz)
(bkz: hiperaktif sol frame istiyoruz)
birçok üniversitemizde ingilizce dili ile işletme eğitimi veren bölümlerdir. genelde ingilizce altyapınız yoksa hazırlık eğitiminin ardından devam edersiniz. türkçesine göre daha taşşaklıdır.
ayrıyeten birisini işletirken ingilizce kullanan bireye bir başkası tarafından "ingilizce işletme, güzelim türkçemizi kullan." gibi bir tavsiye de içerebilir.
ayrıyeten birisini işletirken ingilizce kullanan bireye bir başkası tarafından "ingilizce işletme, güzelim türkçemizi kullan." gibi bir tavsiye de içerebilir.
(bkz: seninle işemeye gitmem)
öyle ya da böyle bir klasiktir. yaratıcı türk insanı parası yetmediği için üstü açık araba alamaz, ama doğan’ının üstünü açabilir; abart egzost taktıramazsa patlatır olur biter. ha eğer doğan alacak parası dahi yoksa alır bi şahin, bi iki makyajla doğan görünümünü kazandırır, mutlu mesut yaşar gider.
rainaya gidenlerin konmayacağı manşetlerdir ama reinaya gidenler manşetlenilebilir.
(bkz: ya da neyse ben birşey demiyorum ya)
(bkz: ya da neyse ben birşey demiyorum ya)
iş yerindesinizdir mesela, pek yoğun da değilsinizdir ve vaktinizi değerlendirmek için sözlük açarsınız. sol framee bir göz atarsınız ne var ne yok diye. vermeniz gereken eksi-artı oyları verip bir kaçının altına da entry döşersiniz. ayar da verdiğiniz olur mesela. sonra minik bir heyecan içinde cevap beklersiniz. ayar yemenin güzelliğini zamanında farketmişsinizdir siz, maksat hoş zaman geçirmektir. beklersiniz ki yeni başlıklar açılsın, beklersiniz ki birileri sizi biraz daha bilgilendirsin, eğlendirsin. beklersiniz...beklersiniz...beklersiniz. sözlükte bir problem var herhalde, dersiniz. birkaç deneme entrysi girersiniz; problem sözlükte değildir. kimler var butonunun altında en az on bilgiç ismi okursunuz. beklersiniz...beklersiniz...beklersiniz...canınız zaten sıkılacağı kadar sıkılmıştır da bu can sıkıntısından fazla birşeydir. biraz daha beklersiniz. canının öyle sıkılmıştır ki can sıkıntısından çıkmak üzeredir; işte buna bu ismi koyarsınız: can çıkıntısı.
bazı magazin medyası atatürkü de zamana uydurma gayreti içine girebilirler. nafile olacaktır tabi ki. örneğin posta:" atatürk hangi şarkıcıyı dinlemeye reinaya gitti?" diye yazabilir. yoktur böyle birşey, ama bizim yavşak medyamız yine de dener atatürkü de aralarına çekmeyi. takvim mesela "atatürk mecliste çiğköfte partisi düzenledi" diye de yazabilir. bu da yoktur tabi. ama olsun, medyamızın alışkanlıklarını değiştirmesi kolay olmayacaktır. tabi bu böyle sürmez atatürk gelirse, ya adam gibi gazetecilik yaptırılır onlara, ya da kapatılırlar. ah keşke.
kesinlikle ve kesinlikle siyasetçilerden memnuniyetsizlik konuşmaları dinleriz, bunlar da manşet çıkar. sonra atatürk ne siyasetçi, ne yandaş medya bırakır piyasada, o ayrı. seneler öncesinde kaldığını söylerler atatürk’ün, artık emekliye ayrılması gerektiğini, gençlere şans tanımasını falan. ama asıl dert bellidir, ekmek teknelerine çomak sokulacaktır şerefsizler...öhöm..neyse.
galiba kendisiyle alakalı simetri hastalığı olan yazardır.
istiklal marşının ilk notalarıdır efendim. lise yıllarında müzik öğretmenleri ses vermek için kullanırlardı, hala kulağımda. mi, la, si, do, si, sol, si, la, si, la, si falan diye devam ederdi. gerçi hala eder o ayrı konu.
eski türk devletleri’nde devlet erkanının sultana hitap ederken kullandığı bir seslenme biçimi olabilir. sevgilisinin ismi hakan olan dişi bünyenin sevgilisine olan sevgisini ve sahiplenme derecesini gösterme amaçlı kullandığı bir hitap şekli olabilir. galatasaray’ın galatasaray olduğu zamanlarda hakan şükür avrupa maçlarında gole giderken spikerin ağzından gayr-ı ihtiyari dökülen sevgi cümleciği olabilir. ama bunların hiçbiri de olmayabilir.daha doğrusu için;
(bkz: hakan ım)
(bkz: hakan ım)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?