(bkz: kugu golu)
piyotr ilyic caykovski
ondokuzuncu yüzyılın en ünlü rus bestecisi olan çaykovski, 7 mayıs 1840’ta rusya’da, sibirya yakınlarındaki votkinsk’de, bahçe içindeki küçük bir köşkte doğdu. bir maden kenti olan votkinsk’de, babası devlet madenlerinde işletme sorumlusuydu. annesi fransız kökenliydi. yaşamının ilk sekiz yılı annesinin söylediği halk ezgileri, opera aryaları, özellikle mozart’ın “don juan”ını dinleyerek geçti. bu nedenle mozart yaşamı boyunca kendisine en yakın bulduğu besteci oldu.
beş yaşında piyano derslerine başlayan çaykovski, aynı yıllarda fransız dadısı fanny’nin yönlendirmesiyle edebiyata, özellikle de fransız yazınına büyük ilgi duydu. çaykovski’nin müziğe olan olağanüstü yeteneği çok küçük yaşta kendini göstermişti. anne ve babası aşırı duygulu ve duyarlı bir çocuk olduğu düşüncesiyle, aldığı piyano dersleri dışında, yoğun bir biçimde müzikle uğraşmasına izin vermedi.
babasının iş değişikliği nedeniyle st. petersburg’a taşındıklarında, ailenin ortak kararıyla 1850’de yalnızca erkek öğrencilerin gittiği, hukuk fakültesine başladı. acılara müziği ile direnen sanatçı:
piyotr ilyiç çaykovski
okul günleri sıkıcı geçiyor, onunla “taşralı” diye dalga geçiyorlardı. onu mutsuz dünyasından, sert disiplinli okul ortamından uzaklaştıran tek şey sıklıkla gittiği operalardı. içinde gittikçe büyüyen müzik tutkusu, çıkmak için uygun zemin arayan su kaynağı gibiydi.
bu yıllarda geliştirdiği opera sevgisinin, müzik beğenisi üzerinde kalıcı etkisi olacaktı. 1854 yılında tutkuyla bağlı olduğu annesi koleradan öldüğünde, ruhsal dünyası sarsıldı. bu olay üzerine ilk bestesini yaparak, piyano için küçük bir vals besteledi. dokuz yıl süren hukuk eğitimi boyunca ciddi bir müzik eğitimi görmediği gibi bestelerini kağıda dökme cesaretini gösteremedi.
“patetik senfoni”yi bestelerken, “tarifsiz bir melankoliyi sürekli içimde yaşıyorum. öyle bir duygu ki sözcüklerle açıklanamaz, korkuyla karışık; ne olduğunu ancak şeytan bilebilir” diyordu. tüm yaşamı boyunca devam eden melankolik yapısı, almış olduğu hukuk eğitimi ile taban tabana zıttı. okulu bitirdikten sonra st. petersburg’da, adalet bakanlığı’nda işe girdi. müziğe tutkun kişiliğini yıllardır içinde bastıran çaykovski, “yaşamım geçmişi yadsımak, gelecek için umut etmekle geçiyor. şimdiki anımı hiç yaşayamıyorum” diyordu. resmi görevinin yanılıra 1862’de st. petesburg müzik konservatuarı’na girdi. burada piyanist besteci anton rubinstein ve nikolai zaremba’nın öğrencisi oldu. 1865’te mezun olurken yazdığı kantat, gümüş madalya ile ödüllendirildi. çok geçmeden devlet hizmetinden ayrılarak, kendini tümüyle müziğe adadı.
anton rubinstein’ın kardeşi nikolai onu moskova’ya, konservatuarda öğretmenlik yapması için çağırıyordu. bunu büyük bir sevinçle kabul etti ve burada armoni öğretmeni olarak çalışmaya başladı. konservatuarda ders vermenin yanılıra kitap yazıyor, besteler yapıyordu. ilk senfonisi olan “kışta gündüz düşleri” 1868’de moskova’da ilk çalınışında çok beğenildi.
rusya’da müzik denilince, çar ordusunun üflemeli çalgılardan oluşmuş bando müziği ya da kilise koroları akla geliyordu. bunun yanında aristokrat konaklarda profesyonel olarak çalışan salon orkestraları yaygındı. müzik çar hanedanlığının çevresiyle sınırlıydı. çar hanedanlığına karşı sanat alanında büyük bir tepki başlamıştı. puşkin, gogol, dostoyevski, turgenyef, çernişevski, stasof gibi yazarlar, rus insanının o günlerdeki yapısını inceleyerek, mevcut yönetimi eleştiren ulusal bir edebiyat akımı başlatmışlardı. roman, şiir, mizah ve eleştiri yaygınlık kazandı. müzik alanında öncü ise, halk ezgilerini temel alarak çokseslilik isteyen mihail glinka’ydı. rus müzik biçeminin babası glinka’nın takipçileri, “rus beşleri” balakiref’in öncülüğünde kurulmuştu. bu beşli rus folk müziğini ve ulusal renkleri, tarihlerini de içine alarak çağa uygun bir biçime sokma çabasındaydı.
“rus beşleri” ile tanışan ve bir süre onlarla birlikte olan çaykovski, “çocukluğumda rusya’nın uzak köşelerinde rus folk müziği ile iç içeydim. bu müziğin karakteristik yapısının güzelliği tarif edilemez” diyordu. “voyvoda” adlı operasını, “romeo-juliette üvertürü”nü, “ii. senfoni”sini, “küçük rusyalı”yı, “ukraynalı”yı, “vakula operası”nı, bu dönemde yazdı. ancak beşli, rus folk müziğini daha tarihsel ve ulusal bir birlik ve beraberlik ruhuyla, kısıtlı kalıplar içinde değerlendiriyordu. çaykovski, avrupa’da geliştirilmiş olan müzik kuramını önemsiyor ve kuramsız bir müziğin yürüyemeyeceğine inanıyordu. kompozisyonlarında rus halk şarkılarını kendi evrensel anlayışı içinde kullandı. ötekilerden daha romantikti. özel yaşamındaki yoğun iç çatışmaları müziğine yansımıştı. kötümserlik, aşk, yaşama sevinci, ilkel duygular, tutkular, çapraşık ilişkiler onun müziğinde yaşıyordu. “senfonilerimin her notası kalbimin derinliklerinden kopan bir duygunun ifadesidir” diyordu.
çaykovski’nin bir özelliği de eğitimci olmasıydı. okulu ve müzik kuramlarını önemseyen çaykovski’ye göre, büyük kentlerin yanılıra, kasaba ve köylerde de okullar kurulmalı, bu okulların amacı konservatuarlara öğrenci yetiştirmek olmalıydı. taneyef, arenski, ivanof ve rahmaninof onun çizgisini sürdürecek bestecilerin kimileriydi.
1876’da nadejda von meck adında zengin bir dulla, garip ve yoğun biçimde mektuplaşmaya başladı. müziğinin ateşli bir hayranı olan kadın bir süre sonra ona yıllık bir ödenek bağladı. kadının kendi isteği üzerine, çaykovski’yle hiç görüşmeden uzun süre mektuplaştılar.
aralarında platonik bir ilişki gelişti. von meck’in kendisine yıllık bir gelir bağlaması, konservatuardaki işini bırakarak yalnızca beste çalışmalarıyla uğraşmasına olanak sağladı. bu ödeneği hak ettiğini göstermek istercesine aşırı üretkenlik sürecine girdi. en güzel en parlak yapıtları üst üste geldi. “dördüncü senfoni”yi “en iyi arkadaşıma” ithafı ile von meck için yazdı.
bu ilişkiden bir yıl sonra kendisine âşık olan öğrencisi, antonina milyukova’nın evlenme teklifini kabul ederek evlendi. ancak bu evlilik, çaykovki’nin kendisini de olumsuz etkilemiş, eşinin akıl hastanesine düşmesi, bestecinin intihar girişiminde bulunması gibi sarsıcı olaylarla son bulmuştu. yaşamla onu bağlayan tek şey müzikti ve şöyle diyordu:
“fizik olarak beklenebilecek olandan çok daha iyiyim ama, zihinsel olarak, sağlıklı olmaktan hâlâ uzağım. tek sözle, çıldırmama ramak kaldı... çalışmadan yaşayamam ve artık beste yapamayacak duruma geldiğim zaman ise, kendimi başka müzik konularıyla oyalayacağım.”
çaykovski eşinden ayrıldıktan sonra, doktorların önerisi ile rusya’dan ayrılarak, önce cenevre’ye, sonra italya’ya geçti. bir yıl kaldığı italya’da italyan halk şarkıları ve danslarıyla iç içe yaşadı. bu arada uluslararası üne kavuşacağı “italyan kapriçyosu” ortaya çıktı. 1888’de almanya, fransa ve ingiltere’de orkestralar yönetti. gerçekleştirdiği bu konser turları ününü daha da artırdı. marsilya’dan rusya’ya dönerken osmanlı imparatorluğu’nun başkenti istanbul’a uğradı. 1890’ların başına gelindiğinde, onun özellikle sahne yapıtları (operalar, baleler) denizaşırı ülkelerde bile duyuldu.
onüç yıl sürekli yazıştığı ama hiç görmediği dostu nadejda von meck, maddi durumunun sarsıntıda olduğunu ileri sürerek besteciyle ilişkisini aniden kesti. onun dostluğunu yitirmek, çaykovski’yi derinden yaraladı. yaşamının sonunda doruğa tırmanan bunalımı, bu olayla baş gösterdi. çaykovski, nadejda’yı ölümüne dek hiç bağışlamadı.
1891 yılında “maça kızı operası”nı ve kimi yapıtlarını sergilemek üzere amerika’ya gitti. “fındıkkıran balesi”ni yazdığı, 1892 yılında yaşamının en zor dönemlerinden birini geçiriyordu. kız kardeşini kaybetmişti. fakat çaykovski, yaşamındaki her mutlu olayı bir bunalımın izlemesine karşın, her bunalımın ardından, ölümsüz bir başyapıtla ortaya çıkmayı ustalıkla başardı.
son yapıtı olan “altıncı senfoni”, yaşamının bitiş perdesiydi. tutku, yaşama katlanış, aşk, düş kırıklığı, ölüm temalarından oluşan bu yapıtının ilk yorumunu yönettikten birkaç gün sonra, 6 kasım 1893’te yaşama veda etti. onun kalbinin derinliklerinden çıkan notalar, dünyanın her yerinde, girdiği her evin kapısından içtenlikle bizleri sarmalamaya devam ediyor.
http://www.muzikolopedi.org/caykovski.asp
beş yaşında piyano derslerine başlayan çaykovski, aynı yıllarda fransız dadısı fanny’nin yönlendirmesiyle edebiyata, özellikle de fransız yazınına büyük ilgi duydu. çaykovski’nin müziğe olan olağanüstü yeteneği çok küçük yaşta kendini göstermişti. anne ve babası aşırı duygulu ve duyarlı bir çocuk olduğu düşüncesiyle, aldığı piyano dersleri dışında, yoğun bir biçimde müzikle uğraşmasına izin vermedi.
babasının iş değişikliği nedeniyle st. petersburg’a taşındıklarında, ailenin ortak kararıyla 1850’de yalnızca erkek öğrencilerin gittiği, hukuk fakültesine başladı. acılara müziği ile direnen sanatçı:
piyotr ilyiç çaykovski
okul günleri sıkıcı geçiyor, onunla “taşralı” diye dalga geçiyorlardı. onu mutsuz dünyasından, sert disiplinli okul ortamından uzaklaştıran tek şey sıklıkla gittiği operalardı. içinde gittikçe büyüyen müzik tutkusu, çıkmak için uygun zemin arayan su kaynağı gibiydi.
bu yıllarda geliştirdiği opera sevgisinin, müzik beğenisi üzerinde kalıcı etkisi olacaktı. 1854 yılında tutkuyla bağlı olduğu annesi koleradan öldüğünde, ruhsal dünyası sarsıldı. bu olay üzerine ilk bestesini yaparak, piyano için küçük bir vals besteledi. dokuz yıl süren hukuk eğitimi boyunca ciddi bir müzik eğitimi görmediği gibi bestelerini kağıda dökme cesaretini gösteremedi.
“patetik senfoni”yi bestelerken, “tarifsiz bir melankoliyi sürekli içimde yaşıyorum. öyle bir duygu ki sözcüklerle açıklanamaz, korkuyla karışık; ne olduğunu ancak şeytan bilebilir” diyordu. tüm yaşamı boyunca devam eden melankolik yapısı, almış olduğu hukuk eğitimi ile taban tabana zıttı. okulu bitirdikten sonra st. petersburg’da, adalet bakanlığı’nda işe girdi. müziğe tutkun kişiliğini yıllardır içinde bastıran çaykovski, “yaşamım geçmişi yadsımak, gelecek için umut etmekle geçiyor. şimdiki anımı hiç yaşayamıyorum” diyordu. resmi görevinin yanılıra 1862’de st. petesburg müzik konservatuarı’na girdi. burada piyanist besteci anton rubinstein ve nikolai zaremba’nın öğrencisi oldu. 1865’te mezun olurken yazdığı kantat, gümüş madalya ile ödüllendirildi. çok geçmeden devlet hizmetinden ayrılarak, kendini tümüyle müziğe adadı.
anton rubinstein’ın kardeşi nikolai onu moskova’ya, konservatuarda öğretmenlik yapması için çağırıyordu. bunu büyük bir sevinçle kabul etti ve burada armoni öğretmeni olarak çalışmaya başladı. konservatuarda ders vermenin yanılıra kitap yazıyor, besteler yapıyordu. ilk senfonisi olan “kışta gündüz düşleri” 1868’de moskova’da ilk çalınışında çok beğenildi.
rusya’da müzik denilince, çar ordusunun üflemeli çalgılardan oluşmuş bando müziği ya da kilise koroları akla geliyordu. bunun yanında aristokrat konaklarda profesyonel olarak çalışan salon orkestraları yaygındı. müzik çar hanedanlığının çevresiyle sınırlıydı. çar hanedanlığına karşı sanat alanında büyük bir tepki başlamıştı. puşkin, gogol, dostoyevski, turgenyef, çernişevski, stasof gibi yazarlar, rus insanının o günlerdeki yapısını inceleyerek, mevcut yönetimi eleştiren ulusal bir edebiyat akımı başlatmışlardı. roman, şiir, mizah ve eleştiri yaygınlık kazandı. müzik alanında öncü ise, halk ezgilerini temel alarak çokseslilik isteyen mihail glinka’ydı. rus müzik biçeminin babası glinka’nın takipçileri, “rus beşleri” balakiref’in öncülüğünde kurulmuştu. bu beşli rus folk müziğini ve ulusal renkleri, tarihlerini de içine alarak çağa uygun bir biçime sokma çabasındaydı.
“rus beşleri” ile tanışan ve bir süre onlarla birlikte olan çaykovski, “çocukluğumda rusya’nın uzak köşelerinde rus folk müziği ile iç içeydim. bu müziğin karakteristik yapısının güzelliği tarif edilemez” diyordu. “voyvoda” adlı operasını, “romeo-juliette üvertürü”nü, “ii. senfoni”sini, “küçük rusyalı”yı, “ukraynalı”yı, “vakula operası”nı, bu dönemde yazdı. ancak beşli, rus folk müziğini daha tarihsel ve ulusal bir birlik ve beraberlik ruhuyla, kısıtlı kalıplar içinde değerlendiriyordu. çaykovski, avrupa’da geliştirilmiş olan müzik kuramını önemsiyor ve kuramsız bir müziğin yürüyemeyeceğine inanıyordu. kompozisyonlarında rus halk şarkılarını kendi evrensel anlayışı içinde kullandı. ötekilerden daha romantikti. özel yaşamındaki yoğun iç çatışmaları müziğine yansımıştı. kötümserlik, aşk, yaşama sevinci, ilkel duygular, tutkular, çapraşık ilişkiler onun müziğinde yaşıyordu. “senfonilerimin her notası kalbimin derinliklerinden kopan bir duygunun ifadesidir” diyordu.
çaykovski’nin bir özelliği de eğitimci olmasıydı. okulu ve müzik kuramlarını önemseyen çaykovski’ye göre, büyük kentlerin yanılıra, kasaba ve köylerde de okullar kurulmalı, bu okulların amacı konservatuarlara öğrenci yetiştirmek olmalıydı. taneyef, arenski, ivanof ve rahmaninof onun çizgisini sürdürecek bestecilerin kimileriydi.
1876’da nadejda von meck adında zengin bir dulla, garip ve yoğun biçimde mektuplaşmaya başladı. müziğinin ateşli bir hayranı olan kadın bir süre sonra ona yıllık bir ödenek bağladı. kadının kendi isteği üzerine, çaykovski’yle hiç görüşmeden uzun süre mektuplaştılar.
aralarında platonik bir ilişki gelişti. von meck’in kendisine yıllık bir gelir bağlaması, konservatuardaki işini bırakarak yalnızca beste çalışmalarıyla uğraşmasına olanak sağladı. bu ödeneği hak ettiğini göstermek istercesine aşırı üretkenlik sürecine girdi. en güzel en parlak yapıtları üst üste geldi. “dördüncü senfoni”yi “en iyi arkadaşıma” ithafı ile von meck için yazdı.
bu ilişkiden bir yıl sonra kendisine âşık olan öğrencisi, antonina milyukova’nın evlenme teklifini kabul ederek evlendi. ancak bu evlilik, çaykovki’nin kendisini de olumsuz etkilemiş, eşinin akıl hastanesine düşmesi, bestecinin intihar girişiminde bulunması gibi sarsıcı olaylarla son bulmuştu. yaşamla onu bağlayan tek şey müzikti ve şöyle diyordu:
“fizik olarak beklenebilecek olandan çok daha iyiyim ama, zihinsel olarak, sağlıklı olmaktan hâlâ uzağım. tek sözle, çıldırmama ramak kaldı... çalışmadan yaşayamam ve artık beste yapamayacak duruma geldiğim zaman ise, kendimi başka müzik konularıyla oyalayacağım.”
çaykovski eşinden ayrıldıktan sonra, doktorların önerisi ile rusya’dan ayrılarak, önce cenevre’ye, sonra italya’ya geçti. bir yıl kaldığı italya’da italyan halk şarkıları ve danslarıyla iç içe yaşadı. bu arada uluslararası üne kavuşacağı “italyan kapriçyosu” ortaya çıktı. 1888’de almanya, fransa ve ingiltere’de orkestralar yönetti. gerçekleştirdiği bu konser turları ününü daha da artırdı. marsilya’dan rusya’ya dönerken osmanlı imparatorluğu’nun başkenti istanbul’a uğradı. 1890’ların başına gelindiğinde, onun özellikle sahne yapıtları (operalar, baleler) denizaşırı ülkelerde bile duyuldu.
onüç yıl sürekli yazıştığı ama hiç görmediği dostu nadejda von meck, maddi durumunun sarsıntıda olduğunu ileri sürerek besteciyle ilişkisini aniden kesti. onun dostluğunu yitirmek, çaykovski’yi derinden yaraladı. yaşamının sonunda doruğa tırmanan bunalımı, bu olayla baş gösterdi. çaykovski, nadejda’yı ölümüne dek hiç bağışlamadı.
1891 yılında “maça kızı operası”nı ve kimi yapıtlarını sergilemek üzere amerika’ya gitti. “fındıkkıran balesi”ni yazdığı, 1892 yılında yaşamının en zor dönemlerinden birini geçiriyordu. kız kardeşini kaybetmişti. fakat çaykovski, yaşamındaki her mutlu olayı bir bunalımın izlemesine karşın, her bunalımın ardından, ölümsüz bir başyapıtla ortaya çıkmayı ustalıkla başardı.
son yapıtı olan “altıncı senfoni”, yaşamının bitiş perdesiydi. tutku, yaşama katlanış, aşk, düş kırıklığı, ölüm temalarından oluşan bu yapıtının ilk yorumunu yönettikten birkaç gün sonra, 6 kasım 1893’te yaşama veda etti. onun kalbinin derinliklerinden çıkan notalar, dünyanın her yerinde, girdiği her evin kapısından içtenlikle bizleri sarmalamaya devam ediyor.
http://www.muzikolopedi.org/caykovski.asp
isminin doğru yazılışı peter iljitsch tschaikowky olan rus besteci.
(bkz: 1812 overture).
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?