sadece kendi ruhuna bürünmek, ismine değil cismine sığınmak, geri kalana da -selamsız sabahsız da değil ama- bir göz kırpıp geçmek. gözlerini kapatıp gökkuşağı olduğunu düşünmek. mavin fazla kaçsa, sarın az da kalsa umurunda olmaması. ruhunun vücudunda yer alması değil, vücudunun ruhunda kaybolması.
işte olduğu yerde döner ya insan bazen upuzun eteklerini savura savura, saçları tek bir yöne gerçekçi yatmış, başını da eğer ya aksi tarafa, kendi iklimini yaşıyordur o insan. diğerlerinden bağımsız, kendi ilkbaharında çiçekler açıyor, yazında deniz kızı oluyordur. sonbaharında içine yapraklarını döküyor, kışında ayaz olup kendini vuruyordur.
öldüğünde geriye sadece dünyasal bedeninin uzayda bıraktığı boşluk kalır, hacimce küçük. diğer evreni görünce sevinir ‘eteklerim diğer duvarlara çarpmayacak dans ederken artık’ diye.
"karasal iklimde kış erken başlar ve ortalama olarak 90 gün karın yerde kalış süresi vardır. yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer."
ne güzeldir karasal iklim…
kendi iklimini yaşamak
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?