kaan ince

0 /
zikkiminkoku
"haritası parçalandı ellerimde gecenin, bir yitiriş değil
bu, sınırları tutamadım yerinde, gözlerime doldu sular,
şimdi zaman oynak bir gölge. nasıl başlasak geri dönmemek
için? hüzünkıran ardında saklanan kalbimle, artık, okyanuslara
açılmak geçmeli içimden. biliyorum. ama kavuşmalar ayrılıktır
bazen.
zikkiminkoku
çekildi yaşanan hıçkırıklara, yaşanmayan düş kırıntılarımızla boğulduğumuz odaya.
düştü saat duvardan, telefon diye çevirdim yelkovanı: imdat. akrep soktu kendini.
çan sesleri, ezan sesleri, mart sesi, çatılarda kaldı gecenin gizi.
unuttum mektubun içinde boğulduğumu.
elveda.
zikkiminkoku
kırkikindi yağmurları gibi yağıp geçtin ,
kuytudan izledim seni, yılgın gözlerine yataklık eden gecede.
kokun sindi küçük şiirlerime.
kuş kıyımı bir sabah yolumu gözlüyor ve ıslığımda karanlık bir yokuş beliriyor, karla kaplı.
sesler hüzün örgüsü . kelime eskiten öfkemle dönüyorum bıraktığım izlere. yakıyorum tüm ışıkları.
düğüm düğüm geçiyor balıkçılar önümden sessizce.
ateş ve toprak işte iki sevdalı, aralarından dilsiz su geçen .
öyle uzun sanma zamanı, üstüne kuma getiren .
herkes ölümü gece beklerken ben- güze sevdalı bir adam-
neden vapur sesi özlemiyle yollardayım saat sıfır üçte?
hangi kıyı , soluksuz kapımda? bu mu korku düzmece sessizlik ?
bulmacanın kara kutuları gibi cezalıyım.
kuruyor ellerimde umutsuz bir güneş.
gece öldü.... ölüm öldü.... beni gördüm.
zikkiminkoku
"yolun hiç de uzak değil umut biliyorum
sesin yağmurla birlikte tutuklu tel örgülerin arkasında
bulamıyorum seni, beni unut, gidiyorum"
zikkiminkoku
ka n

yuzun yakamozlanir aksam saatlerinde
kime cikmaz piyangosu huznun
belki de sombaliga en son
ve demir kiri bir taya
ertesi yasakti, es vardi
bir tek uzun gecelerde

cikriginda intihar edecegim kuyu
zaman kuyusu, soluksuz ve issiz
inip cikar olum, durana dek yuzumdeki
sevisen kederlerle gulun gumu
adimdan cikardim bir a
gozlerimde gezer geriye kalan
zikkiminkoku
yaşam pusulası

zaman dönencesi üzerinden acıya saplı bir fenerin gölgesinde
sırılsıklam hüzün mendili kalbim. gecenin uçurumlarına sevgi kokuyor
ışık sağdığım şafaklar. öfkeden yalıtılmış aşk ikindisi,
tenimin terli gözeneklerine doluyor. yağan, göğün seccadesine takılı
gözyaşı boncukları. gurbet türküsü sızıyor sesine, kasılan rüzgarın.
ve kırmızı sessizlik batmadan önce, sevinç taşıyor bir umut, su yürüyen
gece kırıklarına.
yaralı çocuk gibi sekiyorum, aklımı deliyor güzün huysuz sabahı,
uzun bir yolculuk yanıyor akdenizin kıyısında, alevini içine alıp yok ederek.
ve gözbebeklerimde yaprak dökümü. azrail uyuyor. kına yağıyor.
kımıltısına dayanamayıp kalbimin, yüzümü örtüyor samanyolu. ölüm tan boyu.
gece, sabah, gece... dönüp duruyor yaşam pusulası.
zikkiminkoku
fısıltı

zaman kırılır hızından; saat: hoşçakal.
sus… biliyorum… uçurum vakti…

iki meyvesi koparılmış ağaç sallanır boşlukta;
gözlerim: düş ayazı.
ölüm… sanrısı bellek sektiren
lanet…

filmin: öykünen gece; sar sarmala kendini ışık şırıltısına.
yaşam… görüntü geçer… fotoğraf
kanamaları…

(akşam yürüdük pencerelerden; yalancı ateş
yuvalarına çizilen ayrılık resimlerinin
gölgesinde, kırık bir sevgili yüzünü
toplamıştık seninle, acı deniz
her nedense…)

öyle değil mi reis? söyle
ey çocuk saklama sesini koynunda…

yağmur işgali, koynuna sakladığın. kurra. hile.
e l e n d i n .
yanlış telgraf çeken, kaldırım
ıslığı gözlerin, şimdi iki meyve:
d ü ş – ü z ü m.

her seferinde de aynı intihar tutar bizi.
sapkın bir gece böğürtleni yüreğin.

sus…
f
ı
s
ı
l
t
ı
gece …….. gündüz
iç dış
zikkiminkoku
yasak dizelere girebilirdi ancak kaçak sözcükler
ancak ölüm hüzünlü şiirlere
acemi yüreğim girerken yirmisine

bilemiyorum gözlerim kimde?
muque
2 şubat 1970 ankara doğumlu, ağustos 1992’de ölümü seçen şair. 22 yaşında ölüme koşan, kaybolan şair.


"özürlü bellek, bir anda çağırınca yanına yitik aşkı, yengeç ayaklı saat kulesi dümen kırar: ateş çanları. söktü gözlerimden acıyı telaşlı sular, yadsıdı yalnızlık yalnızlığını. ah bir harita zavallığıma.

gül diye diken açıyorum dalda, bak külü ıslanıyor sevginin, ikinci kez yanmasın diye. son bir kez geçiyor düşümden yüzümü kıran gölgem, bildik ayrılıkların büyüdüğü. bir daha uykusuz kaldı yeryüzü.

evrende hangi eşyanın çığlığı gözlerime vuran?

sadece bir yıldız, yoksul çocukların uçurtması, anılarına çektikleri içimde hüznümü kanatan."
muque
"saçaklarda buz tutmuş yüz görüntülerini giyer de
buğulu camlardan tedirgin gözleri takarım ayakizlerime
bir şaşırtmaca bu, sonra gecenin keyfi kaçar
aramalar, çatışma, panik, yayılmacı ırmaklar; taşar deniz
ve gülücüğün paslanması, yanık kokusu plastiğin
eklenir gürültüye. siyahi, şiddetin korkulu kızı
ölmek alışkanlığı yeniden keşfedilir sanki
önce yontulur bir sürü dil, yalnızca birkaç kelime bırakılır
çentiklerde görünmez kan daha
gökyüzü, savaş renginin tonlarında, büzülür büzülür

bir kıyı, kıyıya çekilen taka, takada acı su
suya yansıyan ölü balık gözleri
motor sesi ve kaçış gölgemizdeki ölümden…"
muque
gölgemde asılı duran bilemediğim sevdalar
düşlerime girmekte sessizce
kanatıyor göğüs kafesimin içinde içinde çırpınan yüreğimi
gençliğimi silemeyen yenginin hüznü
ne oldun ölüm serpiyorum seni
yalnızlıkta oyduğum, acıdan gerilmiş dağların yarıklarına

ateşe uçarken sıradan kanatlarımla...
muque
"haritası parçalandı ellerimde gecenin, bir yitiriş değil
bu, sınırları tutamadım yerinde, gözlerime doldu sular,
şimdi zaman oynak bir gölge. nasıl başlasak geri dönmemek
için? hüzünkıran ardında saklanan kalbimle, artık, okyanuslara
açılmak geçmeli içimden. biliyorum. ama kavuşmalar ayrılıktır
bazen."
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol