lapa lapa kar yagan buz gibi bir gecede, yorganin icine kafan da dagil gömülüp kendi nefesinle simsicacik oldugun zamandir.
huzur
tanpınarın en iyi romanıdır. çok şeydir.
(bkz: huzur partisi)
assosta var bundan. ben gördüm.
bunu da biliyorum ben. hani birinin doğum gününü falan kutlarken söyleniyor. "allah sana sağlık, mutluluk, huzur.. versin" gibi işte.
konuşulacak onca şey varken karşılıklı susmaktır bazen de.
(bkz: huzursuzluk)
uzun süre tuttuğumuz idrarı saldığımızda içimizde oluşan, uçuyormuş hissi veren duygudur. aynı şey osuruk içinde geçerlidir.
berna moranin deyimiyle, bir huzursuzlugun romani.
terorle mucadele kahramanlarina destek kampanyasina katkıda bulunmaktır
(bkz: huzurum kalmadı )
(bkz: huzur giyim)
(bkz: şöhret uğruna vazgeçilenler)
en buyuk zenginlik. yoklugunda ve/veya eksikliginde en cok ozlenen soyut kavram.
(bkz: ian anderson) - (bkz: twelve dance with the god) dinlemek
ihsan’ın görüş açısından huzur, daha sonra mümtaz’ın kabul edeceği gibi hayata ölümün her şeyi yerli yerine yerleştiren görüş açısından, yani iman seviyesinden bakmakla mümkündür. kendi ruhunda ruh ve beden hiyerarşisini kurmuş, reddetmeyen inancını ve yüksek şuurunu karar ve seçimlerinin kaynağı yapmış olan ihsan, kendi vicdanında inandığı sistemin bir örneğini yaratabildiği için hür iradeli bir kişidir. ihsan bu konudaki fikirlerini şöyle ifade ediyor :
“ insan için asıl saadet bu… sonunu bile bile ve o sona rağmen, kendisini idrak etmek. kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturuyorum. adaletimi yokluyorum. basit bir şey. fakat bütün ölüm çarkına rağmen kendimi ikrar ettim.
varım, diyorum; fakat yarın olmayabilirim, yahut bir başkası, bir budala, bir bunak olabilirim… fakat şu dakika varım… varız anladın mı mümtaz ? varlığını sevebiliyor musun ? uzviyetine dua edebiliyor musun ? ” ( huzur, s.216-217)
yine aynı konuda ihsan, macide’nin “ varlık yalnız allah’ın değil midir ? ” sorusuna verdiği cevapta maddi varlığın tanrının varlığına delil olarak gösteriyor :
“…ama biz de varız; belki biz var olduğumuz için o kuvvetle var” (huzur, s.217)
kendisini, içinde doğduğu kültürün gerçek değerlerini hala aramakta olan mümtaz’ın “biz neyiz ?” (huzur, s-221) sorusuna, biz “ nevakârız . bu mahur besteyiz, bunlara benzeyen nice nice şeyleriz ! onların içimizdeki yüzleri, bize ilham edecekleri hayat şekilleriyiz” (huzur, s-221) olarak cevap veren ihsan kendi benliğinde ruh ve beden dengesini kurabildiği gibi zamanla’da “geçmişle hâl” arasındaki mucizevi köprüyü kurabilmiş geçmişin hal’de var olduğunu hali inkar etmeksizin kabul etmiş bir kişidir.
tanpınar gibi, kültürü bir devamlılık içinde düşünen ihsan, değişme olgusunu yaşamanın şartı olarak görmektedir toplumda ekonomik çıkmazlrın aşılabilmesi için o toplumun önce kendi hüviyetini bulması gerekmektedir. hüviyetini arayan bir toplum ise onu ancak geçmişin enkazı içinde bulabilecektir. o halde, yaşama gücü olan gelenek değeri çağın şuuru içinde yenilenmeli ve duygu hayatımızın bir parçası olarak dinamizm kazanmalıdır. toplumca paylaşılan çağdaş ve perspektif içinde çağın değerleri kadar geçmişin değerleri de önemli ve anlamlıdır. ancak böyle bir kültür zemini, bir toplumu ekonomik refaha götürebilecektir. ihsan’a göre, doğu-batı sentezini oluşturabilmek için, türk aydınının önce reaksiyoner olmaktan, yani hem geçmişin büyüsüne kapılıp zamanın gerçeklerini inkar etmekten hem de kendisini bilmeksizin anlayamayacağı batının hayranı olmaktan vazgeçmesi gerekmektedir ihsan bu konuda şöyle diyor :
“ güçlük var. fakat imkansız değil. biz şimdi bir aksülamel devrinde yaşıyoruz kendimizi sevmiyoruz kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; dede’yi wagner olmadığı için, yunus’u verlaine, bakî’yi goethe ve gide yapamadığımız için beğenmiyoruz uçsuz bucaksız asya’nın o kadar zenginliği içinde dünyanın en iyi giyinmiş milleti olduğumuz halde çırçıplak yaşıyoruz. coğrafya, kültür her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz. başka milletlerin tecrübesini yaşamaya çalışıyoruz” (huzur, s-228)
bu sentezi oluşturacak olan türk aydınının, önce kendi benliğindeki bütünlüğü oluşturması kalp ve dimağı, duygu ve düşünce birliğine sahip olması ve gerçeği görmesi gerekmektedir. eylem adamı olmanın da şartı, duyguyu düşünceye ve düşünceyi de duyguda yaşamaktır. ihsan şöyle diyor:
“şu tefsir yok mu bir eserinde durmak ve onu sende yaşayan insan tecrübesine mal etmek; bir ona başlasak. işte onu yapamıyoruz. demin sevmek dedim, fakat sevmekte kafi değil; daha öteye geçmek lazım. fikri ve duyguyu canlı bir şey gibi yaşamayı bilmiyoruz. halbuki halkımız bunu istiyor.” (huzur s. 228).
“ insan için asıl saadet bu… sonunu bile bile ve o sona rağmen, kendisini idrak etmek. kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturuyorum. adaletimi yokluyorum. basit bir şey. fakat bütün ölüm çarkına rağmen kendimi ikrar ettim.
varım, diyorum; fakat yarın olmayabilirim, yahut bir başkası, bir budala, bir bunak olabilirim… fakat şu dakika varım… varız anladın mı mümtaz ? varlığını sevebiliyor musun ? uzviyetine dua edebiliyor musun ? ” ( huzur, s.216-217)
yine aynı konuda ihsan, macide’nin “ varlık yalnız allah’ın değil midir ? ” sorusuna verdiği cevapta maddi varlığın tanrının varlığına delil olarak gösteriyor :
“…ama biz de varız; belki biz var olduğumuz için o kuvvetle var” (huzur, s.217)
kendisini, içinde doğduğu kültürün gerçek değerlerini hala aramakta olan mümtaz’ın “biz neyiz ?” (huzur, s-221) sorusuna, biz “ nevakârız . bu mahur besteyiz, bunlara benzeyen nice nice şeyleriz ! onların içimizdeki yüzleri, bize ilham edecekleri hayat şekilleriyiz” (huzur, s-221) olarak cevap veren ihsan kendi benliğinde ruh ve beden dengesini kurabildiği gibi zamanla’da “geçmişle hâl” arasındaki mucizevi köprüyü kurabilmiş geçmişin hal’de var olduğunu hali inkar etmeksizin kabul etmiş bir kişidir.
tanpınar gibi, kültürü bir devamlılık içinde düşünen ihsan, değişme olgusunu yaşamanın şartı olarak görmektedir toplumda ekonomik çıkmazlrın aşılabilmesi için o toplumun önce kendi hüviyetini bulması gerekmektedir. hüviyetini arayan bir toplum ise onu ancak geçmişin enkazı içinde bulabilecektir. o halde, yaşama gücü olan gelenek değeri çağın şuuru içinde yenilenmeli ve duygu hayatımızın bir parçası olarak dinamizm kazanmalıdır. toplumca paylaşılan çağdaş ve perspektif içinde çağın değerleri kadar geçmişin değerleri de önemli ve anlamlıdır. ancak böyle bir kültür zemini, bir toplumu ekonomik refaha götürebilecektir. ihsan’a göre, doğu-batı sentezini oluşturabilmek için, türk aydınının önce reaksiyoner olmaktan, yani hem geçmişin büyüsüne kapılıp zamanın gerçeklerini inkar etmekten hem de kendisini bilmeksizin anlayamayacağı batının hayranı olmaktan vazgeçmesi gerekmektedir ihsan bu konuda şöyle diyor :
“ güçlük var. fakat imkansız değil. biz şimdi bir aksülamel devrinde yaşıyoruz kendimizi sevmiyoruz kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; dede’yi wagner olmadığı için, yunus’u verlaine, bakî’yi goethe ve gide yapamadığımız için beğenmiyoruz uçsuz bucaksız asya’nın o kadar zenginliği içinde dünyanın en iyi giyinmiş milleti olduğumuz halde çırçıplak yaşıyoruz. coğrafya, kültür her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz. başka milletlerin tecrübesini yaşamaya çalışıyoruz” (huzur, s-228)
bu sentezi oluşturacak olan türk aydınının, önce kendi benliğindeki bütünlüğü oluşturması kalp ve dimağı, duygu ve düşünce birliğine sahip olması ve gerçeği görmesi gerekmektedir. eylem adamı olmanın da şartı, duyguyu düşünceye ve düşünceyi de duyguda yaşamaktır. ihsan şöyle diyor:
“şu tefsir yok mu bir eserinde durmak ve onu sende yaşayan insan tecrübesine mal etmek; bir ona başlasak. işte onu yapamıyoruz. demin sevmek dedim, fakat sevmekte kafi değil; daha öteye geçmek lazım. fikri ve duyguyu canlı bir şey gibi yaşamayı bilmiyoruz. halbuki halkımız bunu istiyor.” (huzur s. 228).
(bkz: huzur ne guzel bir seymis)
huzur demek kumsal ve sahil demek tabi denizi sevenler için
ahmet hamdi tanpınarın bir romanı. türk edebiyatı nın en çok beğenilen ve üzerine tezler hazırlanan romanı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?