pier paolo pasolini 5 mart 1922’de bolonya’da doğdu. babası piyade subayı alberto pasolini, annesi ilkokul öğretmeni susanna colussi idi. babası ravennalı köklü bir aileden geliyordu. 1921 yılında casarsa’da evlendiler ve bolonya’ya taşındılar.
italyan toplumunu yansıtan bir ailede doğdum; italyan kültürlerinin bir bileşkesi ve italyan bütünlüğünün sembolü. babam çok köklü bir romagna ailesinden gelirken, annem orta sınıf burjuvaziye adım adım geçiş yapmış frulyalı çiftçi bir ailenin kızıydı. büyükbabamın akrabaları şarap üreticisiydi. büyükannemler piedmontese’li idi ancak sicilya ve roma ile de yakın ilişkileri vardı.
pasolini’ler bolonya’da uzun süre kalmadı ve sırasıyla parma, conegliano, belluno, sacile, idria, cremona, tekrar bolonya ve kuzey italya’nın çeşitli şehirlerinde yaşadı.
tam bir göçebeye döndürdüler beni, hiçbir zaman yerleşik bir mekânımız olmadı.
1925’te belluno’da pasolini’lerin ikinci oğlu guido doğdu. aile durmadan taşınırken iz bırakan tek yer casarsa oldu. pier paolo’nun babasıyla arası her zaman problemliyken, annesiyle ilişkileri hep iyi oldu.
her gece akşam yemeği vaktini korkuyla beklerdim, babamın gene bir tatsızlık çıkartacağını çok iyi bilirdim. sonra annemden kısa süreli bir ayrılık yaşamam bende nevrotik bir durum yarattı. bu nevroz beni huzursuz yapmakla kalmadı, bana devamlı varlığımın nedenini sordurtan bir hal aldı. annem doğum yapmaya gittiğinde gözlerimde şiddetli yanmalar hissetmeye başladım. babam beni masaya oturttu, elleriyle zorla gözlerimi açtı ve colirium döktü. bu sembolik olayla birlikte artık babamı sevmeye devam etmem imkânsız hale geldi.
annem bana hikâyeler okur, masallar anlatırdı. o benim sokrates’imdi. annemin korkunç derecede idealistik bir dünya görüşü vardı. kahramanlığa, yardımseverliğe, cömertliğe yürekten inanırdı. ben tüm bunları ondan neredeyse patolojik bir şekilde miras aldım.
kardeşi guido ile ilişkileri oldukça iyiydi. guido, derslerinde başarılı ve spor yetenekleri gelişmiş olan ağabeyine yoğun bir hayranlık besliyordu, bu hayranlığı ölümüne kadar sürdü.
çocuklukları boyunca sürekli taşınmaları pier paolonun başarısını hiç etkilemedi. 1928’de şairliğe ilk adımlarını attı, bulduğu bir defteri şiirler ve küçük resimlerle doldurdu. bunu diğerleri takip etti ama hepsi savaş sırasında kayboldu.
ilkokuldan sonra conegliano ortaokuluna başladı. bu yıllarda teta velata adını verdiği bir metin yazdı.
belluna’daydık, üç yaşından biraz büyüktüm. çocuklar bahçede oynarken en çok dikkatimi çeken bacaklarıydı, özellikle tendonların belirgin olduğu dizaltının iç kısımları. bu tendonlar benim henüz ulaşamadığım hayatın sembolüydü. koşan çocuk imajı benim için büyümüş olmayı simgeliyordu. şimdi bunun tamamen cinsel bir duyu olduğunu düşünüyorum. bu duyguyu tekrar hatırlayınca içimin mutluluk, keder ve arzunun şiddeti ile dolduğunu hissediyorum. ulaşılmaz bir duyguydu bu o zamanlar, adı henüz konmamıştı. o zaman ona verdiğim isim ‘teta velata’ydı. şiddetli bir oyunda gördüğüm bu eğilip bükülen bacaklar ‘teta velata’ydı, bir karıncalanma, bir baştançıkış, bir aşağılanma.’
çocukluğum 13 yaşında bitti. hepimiz için 13 yaş çocukluğun en son yaşı, dolayısıyla bilgelik çağıdır. hayatımın mutlu bir dönemiydi. okulun en akıllı çocuğu bendim. 1934 yazı başladığında hayatımda bir dönem kapanmış oldu. bir dönem bitmişti ancak ben yeni dönem tecrübelerine hazırdım. o yaz, hayatımın en hoş ve en zafer dolu günlerini yaşadım.
üniversite [değiştir]pier paolo 17 yaşında liseyi bitirdi ve bolonya üniversitesi’ne yazıldı. üniversite yılları boyunca luciano serra, franco farolfi, ermes parmi (bu isim yıllar sonra guido tarafından osoppo’daki partizanlık günlerinde ödünç alınacaktı), fabio mauri ile bir grup oluşturup bolonyadaki sol çevrelerin gazetesi il setaccio çevresinde toplandılar. pasolini stroligut dergisine katkıda bulunmaya başladı ve diğer edebiyatçı arkadaşlarıyla birlikte academiuta di lenga furlanani (furlana dili akademiciği) yarattı. diyalekt kullanımı faşist rejime başkaldırı anlamına geliyordu.
faşizm, doğduğum ülkenin irrasyonel bütünlüğüne ait diyalektleri, sembolleri hoşgörmüyordu.
diyalekt kullanımı aynı zamanda, az gelişmiş halk kitleleri üzerinde kilisenin sahip olduğu hegemonyayı da kırmaya yönelik bir eylemdi. sol da italyan dilinin kullanımından yanaydı aslında, diyalekt kullanımı onlara göre de jakoben bir yaklaşım ve ayrıcalık anlamına geliyordu. pasolini sola diyalekt kullanımının kültür zenginliği anlamına geldiğini anlatmak için çaba gösterdi.
üniversite eğitimi boyunca casarsa’ya dönüşleri pasolini için hep mutluluk verici oldu. nisan 47’de silvana ottieri’ye şöyle yazdı:
kutsal cumartesi olmasının hiçbir önemi yok. kırlarda ufukların rengini bir görseydin... tren sacile’de durduğunda, koyu bir sessizliğe gömülünce çanların seslerini dinledim. sacile tren istasyonundan içlere doğru kıvrılan bir yol vardı, küçükken o yolda koştuğumu düşündüm ya da bunu sadece hayal etmiştim.
ikinci dünya savaşı yılları [değiştir]ikinci dünya savaşı yılları pasolini için çok zor geçti. ruh hali o yıllarda yazdığı bir mektuptan çok iyi anlaşılıyor:
sağlığım iyi, kötü değil, iyi, her şey iyi. moral olarak da her şey sakinken, ki bu nadiren de olsa, o da iyi. ama bunun dışında çok korkuyorum. hayatı kaybetmek korkusu. anlıyor musun rico? sadece benimkini değil ama diğerlerininkini de. hepimiz öylesine kaderin eline düşmüşüz ki, zavallı çıplak insancıklar!
birbirimizi tekrar görebilir miyiz bilmiyorum. her şey ölüm, son ve silah kokuyor. bu tiplerin dünyanın içine sıçtığını görmek tiksinti veriyor. tükürmek isterdim toprağa, yapraklar yeşil sürgünler kusarken sarı ve gökyüzü mavisi çiçeklerle, dallardaki mücevherlerle birlikte.
pasolini 1943’te livorno’da askere alındı. hemen ertesi günü almanlar’a silah teslimatı yapmayı reddederek kaçtı. biraz italya’yı gezdikten sonra casarsa’ya döndü. pasolini ailesi almanlardan ve bombalardan uzak olan versutta’ya gitmeye karar verdi. pasolini burada lise öğretmenliği yapmaya başladı.
guidonun ölümü [değiştir]o yıllara damgasını vuran olay kardeşi guido’nun ölümü oldu. guido, versutta’da saklanmayı reddedip partizanlara katılmıştı. pier paolo, guido’yu tren istasyonuna götürdü ve şüpheleri dağıtmak için de bolonya’ya bir bilet aldı. guido, spilimbergo’dan pielunga’ya hareket etti ve osoppo partizan birliğine katıldı. pier paolo’nun kaybolan arkadaşı ermes’in adını kendine kod adı olarak aldı.
anti-faşist grupların aralarında anlaşmazlık vardı. garibaldi birliklerine bağlı komünist birlikler fruili’nin tito’nun yugoslavyası ile birleşmesini, osoppo birlikleri ise italyan kalmasını istiyordu. guido, pier paolo’ya yazdığı mektuplarda bu konuda yazılar yazmasını ve osoppo birliklerini desteklemesini istedi. pier paolo bu makaleleri yazma fırsatını bulamadı.
şubat 1945’te guido, osoppo birliğinin diğer elemanlarıyla beraber porzus’ta katledildi. yaklaşık yüz garibaldili silahsız taklidi yaparak birliğe yaklaştı ve yakaladıkları osoppo birliği üyelerini öldürdü. guido yaralı olarak bir köylü kadının yanına sığınmayı başardı ancak garibaldi birlikleri tarafından bulundu, zorla evden dışarı sürüklenip kurşuna dizildi. pasolini ailesi guido’nun ölümünü ve nasıl gerçekleştiğini ancak savaş bittikten sonra öğrenebildi.
bazen musi ile porzus arasındaki o yolu düşünürüm, kardeşimin o yolu nasıl aldığını... hayal gücüm açıklanamayan bembeyaz bir kar yangını gibi, gökyüzünün parlaklığı gibi berraklaşır.
pasolini, okuyucularının isteği üzerine, vie nuove adlı komünist derginin 15 eylül 1971 tarihli nüshasında kardeşinin ölümü hakkında konuşur:
olay birkaç kelimeyle anlatılabilir. annem, kardeşim ve ben bolonya’dan çıkartıldık ve fruili’de casarsa’ya döndük. kardeşim pordenone’de yüksekokula başladı. 19 yaşında direnişçilere katıldı. ben ondan birkaç yaş daha büyüktüm, antifaşizmi ona ben aşılamıştım, çok küçük yaşlardan beri içine doğduğumuz bu dünyanın komik ve saçma olduğunun da farkındaydım. ben daha marks’ı bile okumamıştım, ancak bazı arkadaşlarımız guido’yu aktif direnişe sürüklediler. birkaç ay sonra da guido cephede savaşmak için dağlara çıktı. graziani’nin herkesi silah altına çağırması, guido’nun direnişe katılmak için motivasyonu ve anneme söylediği bahanesi oldu. onu tren istasyonuna ben götürdüm, şiir kitaplarının altında bir silah saklıydı, kucaklaştık, bu onu son görüşüm oldu.
guido, dağlarda yugoslavya ile friuli arasında aylarca çok sert çatışmalara katıldı. venedik-giulia hattındaki osoppo birliğine kaydolmuştu. garibaldi birliği de o bölgedeydi. bunlar korkunç günlerdi. annem, guido’nun bir daha asla dönmeyeceğini biliyordu. faşistlerle almanlar arasındaki çatışmalarda şimdiye dek yüzlerce kez ölmüş olabilirdi; zira o zayıflığa veya boyun eğmeye pabuç bırakmayacak kadar cömert ruhluydu. ama tabii ki çok daha trajik şekilde ölecekti.
venedik-giulia hattı, yugoslavya sınırındaydı ve bilindiği gibi o zamanlar, yugoslavya tüm bölgeyi ilhak etmek istiyordu. ama her ne kadar sosyalist de olsa guido tamamen italyan olan bu toprakların, yugoslav milliyetçiliğine düşmesine razı gelemezdi. buna karşı çıktı ve savaştı.
onun ölümü bugün bile kalbimi acıtan bir şekilde gerçekleşti. aslında kendisini kurtarabilirdi. arkadaşlarına ve komutanına yardım etmek için öldü, bugün hiçbir komünist partizan guido’nun bu davranışını görmezlikten gelemez. onunla gurur duyuyorum ve bulunduğum yolda onun hatırası, cömertliği ve tutkusuyla ilerliyorum.
guido’nun ölümü pasolinileri özellikle de anneyi yıktı. babalarının kenya’daki tutsaklığından dönüşüyle pier paolo ve annesi arasındaki ilişki daha da sağlamlaştı.
babam, casarsa’ya bir nevi yeni tutsaklıkla döndü ve 12 yıl sürecek acısı başladı.
takip eden yıllarda guido’nun ölümü sağcı italyan basını tarafından pier paolo’ya saldırmanın bir yolu olarak defalarca sömürüldü.
‘marksist yazar pier paolo, kendi kardeşine acımasızca davranan sistemi savunup avukatlığını üstleniyor.’ secolo d’italia, 24 eylül 1960.
‘pasolini’nin komünistlerce öldürülen kardeşi, herhalde ağabeyinin kendisine yardım etmesini boşuna beklerdi.’ il tempo, 26 mart 1970
italyan komünist partisi dönemi [değiştir]1945 yılında pasolini lirik şiir antolojisi (giriş ve yorumlar) adlı teziyle mezun oldu ve friuli’ye yerleşti. udine yakınlarındaki valvasone’de lise öğretmeni oldu. politik faaliyetlerine de aynı yıllarda başladı. 1947’de italyan komünist partisi’ne yakınlaştı. partinin haftalık dergisi lotta y lavoro’ya yazılar vermeye başladı. kardeşi guido’nun ölüm sebebi yüzünden partiye girişinde kişisel zorluk yaşadı. ancak pasolini, kardeşinin hatırasını lekelememek için bu olayı gündeme getirmekten kaçınıyordu. annesine yakınlığı daha da arttı. babası, guido’nun ayak takımına kapılıp gitmesinden dolayı annesini suçlamaya devam ediyordu.
italyan komünist partisi’ne sadakat cesaret işiydi. pier paolo böylece derin acısını bastırma fedakârlığı gösteriyordu; ne de olsa friuli komünist partisi, dolaylı da olsa guido’nun ölümüne yol açan kurumdu. pasolini san giovanni di casarsa bölgesinin sekreteri oldu. ama ne parti, ne de etraftaki entelektüller ondan pek hazetmiyordu. diğerleri 1900’lerin dilini kullanıyor, pasolini halk dilinde yazmakla kalmayıp derin politik konulara da pek girmiyordu. pek çok komünist pasolini’nin sosyal gerçekçiliğe olan ilgisizliğinden şüphe duyuyor ve burjuva kültürüne sempati duyduğuna inanıyordu.
pasolini, ölene kadar arkadaş kalacağı ressam zigaina ile o yıllarda tanıştı. komünist parti dönemi pasoli’nin aktif olarak politik mücadele gösterdiği tek dönemdir.
davalar [değiştir]15 ekim 1949’da cordovado jandarması tarafından çocuklara yönelik cinsel tacizle suçlandı ve hakkında dava açıldı. ardından, oldukça hassas ve küçük düşürücü başka davalar da açıldı. genel kanı, o ilk dava olmasaydı, takip eden diğerlerinin de olmayacağı yönündedir.
yıllar sonra silvana ottieri’ye yolladığı bir mektubunda şöyle söyler: bende rimbaud’nun, campana’nın, wilde’ın izleri var. bundan memnun olsam da olmasam da, bu diğerlerinin hoşuna gitse de gitmese de...
pasolini 30 eylül 1949’da ramuscello’da iki ya da üç çocuğa sarkıntılık etmekle suçlandı. çocukların ebeveynleri şikayetçi olup dava açmamıştı, ama cordovado jandarması bu durumla özel olarak ilgileniyordu. o yıllarda sol ile sağın arası oldukça açıktı ve pasolini zor durumdaydı. ramuscello davası yüzünden hem sol hem sağ, aleyhindeydi. 26 ekim 1949 günü komünist parti’den atıldı. bu haber 29 ekim günü solcu l’unita gazetesinde yayımlandı.
şair pasolini ikpden ihraç edildi
pordenone komünist partisi teşkilatı, casarsa’lı doktor pier paolo pasolini’yi ahlaki çöküntü sebebiyle ihraç etti. ilerici gibi gözüküp aslında çürümüş burjuva değerlerinin yansımaları olan gide ve sartre gibi edebiyatçıların, pier paolo pasolini’nin moral çöküntüsüne katkıda bulunan yıkıcı birer örnek teşkil etmiş olduklarını belirtmek isteriz.
roma yılları [değiştir]birkaç gün içinde pasolini adeta içinden çıkışı mümkün olmayan bir uçuruma yuvarlanmış gibiydi. ramuscello olaylarının casarsa’daki yankıları çok büyük oldu, pasolini kendini aklamaya çalışırken her şeyini yitirdi. partiden atıldı, işini kaybetti, annesiyle geçici süre de olsa arası açıldı. pasolini casarca’dan ve adeta mitleştirdiği friuli’den kaçmak istiyordu. annesiyle birlikte roma’ya taşındı. pier paolo için artık yeni bir hayat başlıyordu:
kaçtık annemle, bir bavul ve sonradan sahte çıkan birkaç mücevheri alarak,
yük treni gibi yavaş bir trenle,
kardan kalın bir örtüyle kaplanmış furlana kırları boyunca.
gittik roma’ya doğru.
giderken de, geride bıraktık babamı.
üstünde eski bir asker parkası,
fukara bir ocağın önünde,
paranoya sendromları ve sirozun verdiği kızgınlık nöbetleriyle,
bu yaşadığım,
hayatımdaki tek roman sahnesi,
geri kalan zamanlarda,
hep bir dizenin içinde yaşadım,
tıpkı diğer deliler gibi.
roma varoşlarının sert gerçekliğiyle tanışan pasolini için ilk yıllar oldukça zor geçti. güvencesiz, fakir ve yapayalnız yıllardı. pasolininin kendi sözleri o yıllarda yaşadığı dramı açıkça ortaya koyuyordu:
romaya ta friuliden gelmiştim. işsiz yıllardı, kimsenin beni tanımadığı yıllar. hayatın benden beklediği gibi olamadığım için içsel bir korku tarafından tüketilen, durmadan en ağır konular üzerine çalışıp kafa patlattığım, ama kendimi tekrarlamaktan öteye gidemediğim yıllar. o iki-üç yılı tekrar asla yaşamak istemezdim.
50lerin başında romada annemle yalnızdım. birkaç sene sonra babam da yanımıza geldi. o zaman piazza costagutiden ponte mammoloya taşındık. aynı yıllarda ragazzi di vita nın da ilk sayfalarını yazmaya başlamıştım. işsizdim, ölümcül bir ümitsizlik içindeydim. diyalektle şiir yazan başka bir şair, vittori clemente yardımıma yetişti ve ayda 25.000 liret maaşla ciampino özel okulunda öğretmen olarak işe başladım.
aynı dönemde arkadaşı silvana ottieriye şöyle yazıyordu bir mektubunda:
anlamıyorum, nasıl oluyor da benim suçumdan anneme de bir pay düşüyor? neyse bu konuda fazla konuşmayacağım, zira gözlerim şimdiden yaşlandı. iki yaşında çocukları olan bir ailenin yanında temizlikçi ve bakıcı olarak işe girdi. yeni hayatını hiç sorgulamadan, kahramanca göğüsledi. onu her gün görmeye gidiyorum, baktığı çocuğu biraz gezdiriyorum. dün benim doğum günümdü.
babası hastaydı. casarsada pasolininin başına gelen tatsız olaylardan sonra araları iyice açılmıştı.
iki yıllık ağır çalışma, zor bir yük; zavallıcık mutfakta otururdu hep, kolları masada, yüzü ellerinde, hareketsiz, hasta ve acı içinde, ölmek üzere olan vücutların genişleyerek, küçük bir mekânı kaplamaları gibi, oturduğu mutfağı adamakıllı dolduran cüssesiyle.
sinema, kitaplar [değiştir]pasolini tanıdıkları aracılığıyla bir yerlere gelmektense kendi işini kendi bulmaya karar verdi ve cinecittanın en alt basamaklarında senaryo editörü olarak çalışmaya başladı, bu arada kitaplarını çeşitli yayınevlerine yolluyordu.
pasolininin sahip olduğu yoğun friuli miti yavaş yavaş yerini roma varoşlarının düzensiz çehresine bıraktı, artık onun hayatı buydu. sancılı bir doğum gibi bu kez de roma lümpen proletarya miti ortaya çıkıverdi.
bu ilk iki-üç yılda tadı bambaşka bir dünyaya alıştım. ağır sorumluluklarla vücudumu terbiye ettim. tamamen duygulardan arınmış, vücuden güçlü olmam gereken bir dönemdi. bir zamanlar duygusuz bulduğum için nefret ettiğim şarkılar gibi. tamamen mekanik, hristiyanlığın acıma ve yardım etme özelliklerinden arınmış, bencilliğin vuku bulduğu bir form. kuzeyde, manevi değerlerin yerini sertlik, utanç, saygı, öfke gibi değerler aldı, içinizdeki sevgiden uzaklaşmak mümkündü. insan ilişkilerindeki dengeyi, etki-tepki kanunları almıştı. tamamen irrasyonel, tutkularla yönlendirilmiş bu insanların yanında geçer akçe sadece fiziki güç ve sosyal statüydü.
pasolini, anna banti ve roberto longhinin paragone dergisi için italyan diyalektleriyle yazılmış şiir antolojileri hazırlıyordu ve ilk romanı raggazi di vitanın ilk bölümü de yine bu dergide yayımlandı. italyan radyosundan angioletti, onu edebiyat programları yapmak için davet etti. en zor roma yılları artık yavaş yavaş geride kalıyordu.
1954te romanın burjuva mahallelerinden monteverde vecchioya taşındı ve en önemli diyalekt şiir seçkisi la meglio gioventuyu yayımladı.
1955 yılında ilk romanı raggazi di vita nihayet yayımlandı. okuyucular ve eleştirmenler kitabı çok beğendi, ancak resmi edebiyat çevrelerinin yaklaşımı olumsuzdu. kitabı bayağı bir zevkin ürünü, muzır ve adice diyerek yorumladılar. içişleri bakanlığı hem yazar hem yayımcı hakkında dava açtı, kitap toplatıldı. ancak mahkeme kitabı beraat ettirdi ve suça teşvik eden bir unsur bulunmadığını açıkladı. kitap raflardaki yerini tekrar aldı.
yine aynı dönemde, pasolini pek çok iftiraya maruz kaldı ve ucuz gazetelerin üçüncü sayfalarının gözdesi oldu. hakkında uydurulan suçlar, hırsızlığa yardım ve yataklık, silahlı soygun gibi çok çeşitliydi.
1957 yılında, fellininin la notti di cabiria (kabirya geceleri) filminin diyalekt kullanılan bölümlerini yazdı. filmin jeneriğinde ismi, bolognini, rosi, vaccini ve lizzani ile birlikte senarist olarak yer aldı. 1960 yılında il gobbo filminde aktör olarak ilk rolünü oynadı.
ölümü: 1975te sahilde ideolojik ve dini görüşleri nedeniyle feci halde dövüldükten sonra kafasının üzerinden arabayla geçilen cesedi bulundu
alıntıdır pek tabii ki...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?