kendisiyle, kahve içmeden anlaşamadığım, sürekli yanlış anlaşılmalarla dolu mesajlaşmamızın, kahve içtikten sonra ise bir güzel muhabbete dönüştüğü, gerçekten de pek bir bilgiç olan bilgiçtir. vay arkadaş bir şey dedim, o ne devrik cümleler, o ne bilmiş bilmiş konuşmalar aman dedim noluyoruz. kısacası, gayet akıllı, muhabbeti hoş bir kişiymiş.
darkofdirt
göğü tutan yüce atlasin kahrolasi gururuna belki yorgunluk adini takanlar biziz. biri icin kendini feda ederek yukselen ve utandirani yorgunlukla odullendirenler bizizdir belki. belki daha az utanmak icin boyle bir yol secmisizdir. tanri bilir ne sikim-sonik kaygilarimiz var
-"bu"gün- ....
yozlaşmadan önce herkes güzelmiş gibi geliyordu. istanbula ilk geldiğimde henüz küçük yaşta, bir şekilde akrabalarımın bile kirli olduğunu düşünürdüm. gaziosmanpaşaya gelirdik, minübüse binerdik, camdan dışarıya bakarken toz-toprak midemi bulandırırdı. her şey çok hızlı gibiydi ve insanlar sanki yetişemiyordu hızına, yorgundular. bu şehirde her insan aslında yorgundu.
kirlilik özgüvendir. birkez sınırı geçtiğinizde artık fikirleriniz ve duygularınıza kulplar takarsınız, rengarenktir. yaşam masalına boyun eğer, diğer her şeyi çok yüzeysel bulduktan sonra sırf haklı çıkmak için yadsımaya başlarsınız. hepiniz. ben de. sonrası malum.
büyümek denen sadece alışmaktan ibaret. o yüzden sormak utanç haline geldiğinde artık ikiyüzlülüğünüzü gizlemek kalmıştır.
düşünceler çorap söküğü gibidir, açıldıkça çıplak kalır. çıplaklıktan hoşlanmak üst bir zevk gibi geliyor.
bugün yolda giderken aceleyle, kendime gülerken yakaladım yine ben-i. gideceğim yere yaklaştığımda gökdelenler dibinde bir küçük ev önünde bir adam gördüm. çimler üzerinde yanında koyun, keçi oturmuş oynaşıyorlardı. o anki mutluluğumu tarif edemiyordum, harikulade bir sanat eseri dahi böyle güzel duramazdı. ben betona gidiyordum. ne olursa olsun kurallar mühimdir diyen biri yaşamıyordu ve ölü gözleriyle katlettikleri ruhlarını satışa çıkarmışlardı. yanyanaydık, midemi bulandırıyordu hepsi. oysa adam türkü tutturmuş çarpıttığı görüntüde elmas gibi duruyor, göz alıyordu. bugün aklımdan hiç çıkmadı bu görüntü.
dönerken taksideydim, kaybolduk. aslında bu beni mutlu ediyordu böylece lanet bir yazı yazmayacaktım yada içmeyecektim. arada trafiğe takıldık. şoför, taksici ile taksi şoförü arasında farklılıkları anlatıyordu. gülmekle gülmemek arasındaydım. nasıl olurda bu denli derinleştirebiliyordu anlayamıyordum. kendi taksi şoförü olarak takdim ettiğinde garip bir gurur duyuyor gibiydi. aptal bir suratı vardı, başaramadığı çok şeyin altında kalmış gibi. çabuk çökmüştü ve erken öleceğini düşünüyordum yada belki onun için geçtir. tüm parasını birilerine yardım edeyim derken kaybetmiş ve dertliydi. günde 2 paket sigara içiyormuş. bire indir dedim. ona birisi demiş ki: "olay beyinde biter". ben de: "bitmez" dedim. bu: "zaten beynim yok" dedi. güldüm, dayanamadım. "bu şehir biraz böyle" dedim. anlaştık. eve yaklaşıyordum, içeri girdiğimde bu iğrenç yazıyı yazmaya karar verdim, gerçekleri saklayarak. gerçek denen sadece kişinin kendine ifade etmeye korktuğu şeylerdir. dolayısıyla anılarını ve yaşadığı şeyleri sürekli anlatanların çok kolay yalan söyleyebildiklerini düşünürüm. neyse gittim ben.
yozlaşmadan önce herkes güzelmiş gibi geliyordu. istanbula ilk geldiğimde henüz küçük yaşta, bir şekilde akrabalarımın bile kirli olduğunu düşünürdüm. gaziosmanpaşaya gelirdik, minübüse binerdik, camdan dışarıya bakarken toz-toprak midemi bulandırırdı. her şey çok hızlı gibiydi ve insanlar sanki yetişemiyordu hızına, yorgundular. bu şehirde her insan aslında yorgundu.
kirlilik özgüvendir. birkez sınırı geçtiğinizde artık fikirleriniz ve duygularınıza kulplar takarsınız, rengarenktir. yaşam masalına boyun eğer, diğer her şeyi çok yüzeysel bulduktan sonra sırf haklı çıkmak için yadsımaya başlarsınız. hepiniz. ben de. sonrası malum.
büyümek denen sadece alışmaktan ibaret. o yüzden sormak utanç haline geldiğinde artık ikiyüzlülüğünüzü gizlemek kalmıştır.
düşünceler çorap söküğü gibidir, açıldıkça çıplak kalır. çıplaklıktan hoşlanmak üst bir zevk gibi geliyor.
bugün yolda giderken aceleyle, kendime gülerken yakaladım yine ben-i. gideceğim yere yaklaştığımda gökdelenler dibinde bir küçük ev önünde bir adam gördüm. çimler üzerinde yanında koyun, keçi oturmuş oynaşıyorlardı. o anki mutluluğumu tarif edemiyordum, harikulade bir sanat eseri dahi böyle güzel duramazdı. ben betona gidiyordum. ne olursa olsun kurallar mühimdir diyen biri yaşamıyordu ve ölü gözleriyle katlettikleri ruhlarını satışa çıkarmışlardı. yanyanaydık, midemi bulandırıyordu hepsi. oysa adam türkü tutturmuş çarpıttığı görüntüde elmas gibi duruyor, göz alıyordu. bugün aklımdan hiç çıkmadı bu görüntü.
dönerken taksideydim, kaybolduk. aslında bu beni mutlu ediyordu böylece lanet bir yazı yazmayacaktım yada içmeyecektim. arada trafiğe takıldık. şoför, taksici ile taksi şoförü arasında farklılıkları anlatıyordu. gülmekle gülmemek arasındaydım. nasıl olurda bu denli derinleştirebiliyordu anlayamıyordum. kendi taksi şoförü olarak takdim ettiğinde garip bir gurur duyuyor gibiydi. aptal bir suratı vardı, başaramadığı çok şeyin altında kalmış gibi. çabuk çökmüştü ve erken öleceğini düşünüyordum yada belki onun için geçtir. tüm parasını birilerine yardım edeyim derken kaybetmiş ve dertliydi. günde 2 paket sigara içiyormuş. bire indir dedim. ona birisi demiş ki: "olay beyinde biter". ben de: "bitmez" dedim. bu: "zaten beynim yok" dedi. güldüm, dayanamadım. "bu şehir biraz böyle" dedim. anlaştık. eve yaklaşıyordum, içeri girdiğimde bu iğrenç yazıyı yazmaya karar verdim, gerçekleri saklayarak. gerçek denen sadece kişinin kendine ifade etmeye korktuğu şeylerdir. dolayısıyla anılarını ve yaşadığı şeyleri sürekli anlatanların çok kolay yalan söyleyebildiklerini düşünürüm. neyse gittim ben.
hey hüzün
beklemektesin gri bulutlar ardında!
yandıkça ben
bırakmaktasın yağmuru
ah işte bu yüzden kinim!
görüyorlar
bu yüzden hep koşuyor sanıyorlar
oysa bu bir bengi-dönüş!
bilmiyorlar, çürümeler ondan anlamsız!
post modernin çocukları
hüzün dediklerini tarihten alarak
mezarlarına aynı şeyi yazmakta
ve isimlerini anlamsız kılmakta
bırakıp gitmeli!
beklemektesin gri bulutlar ardında!
yandıkça ben
bırakmaktasın yağmuru
ah işte bu yüzden kinim!
görüyorlar
bu yüzden hep koşuyor sanıyorlar
oysa bu bir bengi-dönüş!
bilmiyorlar, çürümeler ondan anlamsız!
post modernin çocukları
hüzün dediklerini tarihten alarak
mezarlarına aynı şeyi yazmakta
ve isimlerini anlamsız kılmakta
bırakıp gitmeli!
kendi kendime konustum bazen evimde.
hem kizdim hem guldum halime
sonra dedim ki ’ soz ver kendine ’
denizleri seviyorsan, dalgalari da seveceksin.
sevilmek istiyorsan, once sevmeyi bileceksin.
ucmayi seviyorsan, dusmeyi de bileceksin.
korkarak yasiyorsan, yalnizca hayati seyredersin.
oyle bir hayat yasadim ki, son yolculuklari erken
tanidim.
oyle cok degerliymis ki zaman,
hep acele etmem bundandi
anladim..
hem kizdim hem guldum halime
sonra dedim ki ’ soz ver kendine ’
denizleri seviyorsan, dalgalari da seveceksin.
sevilmek istiyorsan, once sevmeyi bileceksin.
ucmayi seviyorsan, dusmeyi de bileceksin.
korkarak yasiyorsan, yalnizca hayati seyredersin.
oyle bir hayat yasadim ki, son yolculuklari erken
tanidim.
oyle cok degerliymis ki zaman,
hep acele etmem bundandi
anladim..
sözlüğe yararım ne ölçüde oldugunu bilmiyorum,amacım burda bir seyler düşündürmek oldu hep,bunu yapabildiğime inanmıyorum,sözlüğe su andan sonra gercek bir yararım olabileceğine de.
(bkz: hoscakalın)
(bkz: hoscakalın)
her darkofdirt entrysi okudugumda, hadi diyorum, benim kadar degilse bile, yasi bana yakin bir yas midir bu bilgicin. sanki hayati yasamis bitirmis de yeniden yasamaya, eski tecrubelerinin verdigi rahatlikla baslamis gibi...hakkinda yazilanlara baktigim da onun yasca gercekten genc bir insan olabilecegini anliyorum. bu yasta boyle yazdiracak kadar, engin bir gorus benim de takdirime sayan olmaktadir. en azindan yazilarindaki olgunluguyla beni, hep genclerin arasinda kalmisim duygularindan uzaklastiran, sadece entylerin degil, gercek yazi satirlarinin da yazaridir benim icin. tebrik ediyorum.
entrylerini okudukça, okunması gerektigini, yazılarını biraz olsun düşünmek gerektigini, boş yazmadıgını anladıgım, her kelimesine dikkat edilmesi gereken yazar.
bir damla daha iyi hersey...
kendimi soguk yuvamdan cıkardım biraz ates ugruna...
düzenli gözüken hayatım,toplayamadıgım parcalarım ve her cakılın fazlaca hissiyatlı tenimdeki acısı...
düşündümde;
sorumluluğunu almayarak kimsenin,acısınıda almıyorum!
kendimi soguk yuvamdan cıkardım biraz ates ugruna...
düzenli gözüken hayatım,toplayamadıgım parcalarım ve her cakılın fazlaca hissiyatlı tenimdeki acısı...
düşündümde;
sorumluluğunu almayarak kimsenin,acısınıda almıyorum!
gayesiyle duygusal bir yazar, intibası uyandırmıştır üzerimde.
kendsine tekrardan hoş gelmişsin demek istiyorum buradan.
kendsine tekrardan hoş gelmişsin demek istiyorum buradan.
her gördüğümde nickini forklift diye okuduğum yazar.
koskoca hayatı cümlelerine sığdırabilme yetisine sahip olduğunu düşündüğüm yazar...
(bkz: severek okuyoruz)
he bir de unutmadan;
yeni bir bilgiç.hoşgelmiş sefalar getirmiş.
(bkz: severek okuyoruz)
he bir de unutmadan;
yeni bir bilgiç.hoşgelmiş sefalar getirmiş.
bazen yaprakların,ciceklerin sonbaharda dökülüp ilkbaharda tekrar acmalarına sasırırm bu ölümü ve dogmayı anlatır gibi bizlere.ozaman su korku dogar içime ya bu tekerrürü agaclarla yitirirlerse, hayatın basitliğine cok sasırırım okula gitmeme sevgilere dostluklara dısardan bakmak cok acayip bu duygularda yönlendirenler hep ilgi cekici gelir beni istanbula baglaması için sectiğim bir okul ne kadar sacma!ama tercihlerim de yönlendiren tek sey anlık bir delilik galiba hepimizinde öyle su aralar deliliği daha cok düşünür oldum en dogru kavram omu diye teraziye vurur görüyorum kendimi,cıkarlar cok can sıkıcı olsada nedense onla gelişiyor her sey,kendimi uzak tutsam ve bazen kırsamda genelde kırmaya karsı olan zaafımdan katlandıgım bir sey ama en cok alet oldugum yaptıgım sey de olmalı!kendimi bazen cok bazen ise hiç sevmem,nefret boyutundadır hatta, cogunlukla idaredir sectiğim,elimde baska bir sey olsa denerdim o heyecanla ama layık oldugumdayım o yerdeyim,böyle inanmak cok rahatlatıcı...
yapımımda demiri cok görmüş...
ondan bu ağrı kolonlardan yana,
kum lazım bana
tersine çevirdiğimde oraya akmalı yavaşça
ağlamalıyım ona bakarken,
sonra büyük sevnçle dolan kısma bakmalıyım
ahh!
çok güzel avunurum bunlarla...
içimi tırmalamalı hisler
sürekli heyecan duymalı yaratmamalı onu!
kendimden yana saygısız olmalıyım
dik durmak umrumda değil
bazen acımalı bana herkes
sıkılıp bırakana kadar ben....
öyle bir daldayım ki,çatlak dolu üstüm başım
düşmekte umurumda değil,zaten belli bu....
vicdanımı ölüme terketmeliyim
bıktım ilaç fayda etmiyor ona
vurmalı onu acı çekmeden
ne geldiyse onun iç gıcırtıcı sesinden...
rollerim canımın istediği kadar
özüm,aslım diye kavramlar heyecanını yitirdi
anımda şu an zoru çekemeyen bir çocuk var
yaratamam zorluğu o halde ama,
biraz sonra onunla yanıp tutuşucam biliyorum
terlemeden çıkılan dağın zevki başka
çok kısa ve inanmayan bakışlarla
ya zorlu etaplara ve düşen çakıl taşlarına karşı olan...
bir şey ki yitirdim onu!
iç çekemem ulaşamadığım aşka artık
ondan yozlaşabilir her an renkli bahçem...
koşmaktan yorulmadım
çok koştuğum söylenemez
eğer yürüyerekte son çizgiye ulaşıyorsam
yürüdüm hep!
bu çok açık ki;
yüksekler kibirime vakıf
bunuda rol bilmeli...
kendimi bu şiirimde bulurum,yazdığımda içine düştüğüm yer de,ya da yazarken içinden cıktığım yer de bu şiirdir
ondan bu ağrı kolonlardan yana,
kum lazım bana
tersine çevirdiğimde oraya akmalı yavaşça
ağlamalıyım ona bakarken,
sonra büyük sevnçle dolan kısma bakmalıyım
ahh!
çok güzel avunurum bunlarla...
içimi tırmalamalı hisler
sürekli heyecan duymalı yaratmamalı onu!
kendimden yana saygısız olmalıyım
dik durmak umrumda değil
bazen acımalı bana herkes
sıkılıp bırakana kadar ben....
öyle bir daldayım ki,çatlak dolu üstüm başım
düşmekte umurumda değil,zaten belli bu....
vicdanımı ölüme terketmeliyim
bıktım ilaç fayda etmiyor ona
vurmalı onu acı çekmeden
ne geldiyse onun iç gıcırtıcı sesinden...
rollerim canımın istediği kadar
özüm,aslım diye kavramlar heyecanını yitirdi
anımda şu an zoru çekemeyen bir çocuk var
yaratamam zorluğu o halde ama,
biraz sonra onunla yanıp tutuşucam biliyorum
terlemeden çıkılan dağın zevki başka
çok kısa ve inanmayan bakışlarla
ya zorlu etaplara ve düşen çakıl taşlarına karşı olan...
bir şey ki yitirdim onu!
iç çekemem ulaşamadığım aşka artık
ondan yozlaşabilir her an renkli bahçem...
koşmaktan yorulmadım
çok koştuğum söylenemez
eğer yürüyerekte son çizgiye ulaşıyorsam
yürüdüm hep!
bu çok açık ki;
yüksekler kibirime vakıf
bunuda rol bilmeli...
kendimi bu şiirimde bulurum,yazdığımda içine düştüğüm yer de,ya da yazarken içinden cıktığım yer de bu şiirdir
(bkz: sefa kim lan)
1. yeni bir bilgiç.hoşgelmiş sefalar getirmiş.
(myysteriouss 20.03.2006 22:09)
2. yeni bir bilgiç.hoşgelmiş sefalar getirmiş. * *
(faten 20.03.2006 22:58)
3. yeni bir bilgiç.hoşgelmiş sefalar getirmiş.**
(seyhmerat 21.03.2006 01:38)
(myysteriouss 20.03.2006 22:09)
2. yeni bir bilgiç.hoşgelmiş sefalar getirmiş. * *
(faten 20.03.2006 22:58)
3. yeni bir bilgiç.hoşgelmiş sefalar getirmiş.**
(seyhmerat 21.03.2006 01:38)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?