nazım hikmet in hikaye/şiirlerinden.
burda bir dostumuz var :
çerkeşin
kavak köyünden.
büyük kitaplar gibi
içinde bir şeyler saklı.
akıllı adamlara
ajans haberlerine
ve bilmeceye meraklı.
adı : yunus.
ateşimizi yakıp
suyumuzu veriyor.
ağaçlardan
ve günlerden konuşuyoruz.
herhal ilerdedir
yaşanacak günlerin
en güzelleri.
şimdilik
sohbetimizde kederi :
kesilip
satılmış
bir ceviz ağacının...
onu tanıyoruz :
avlunun içinde
kapının solundaydı.
ve altı yaşında
dalından düştü yunus,
topallığı ondandır.
öküzler topalları sever,
çünkü topallar ağır yürürler.
öküzler topalları sever,
ceviz ağaçları sevmez topalları :
çünkü topallar sıçrayamazlar yemişlere,
çünkü üzerlerine çıkıp
silkeleyemezler dalları.
ceviz ağaçları sevmez topalları...
bir acayiptir muhabbet bahsi :
mutlaka kendini dereye atmaz
sevilmeyenlerin hepsi.
insanların hünerleri çoktur :
insanlar
sevilmeden de sevmesini bilirler...
bir acayiptir muhabbet bahsi,
bir acayiptir
ceviz ağacı ile
topal yunusun hikâyesi...
..... cevizlerini eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu kasıma kadar.
ve çerkeş yolu üzerinden
sabah namazı ışıyıp geldiği zaman,
kadınlardan önce uyanırdı dalları.
altından geçerken düşünürdü yunus...
..... düşünmek :
ne mukaddes bir iş
ne felâket
ne de bahtiyarlıktı,
ve ölüm :
mutlaka varılıp dönülmeyen,
fakat üzerinde düşünülmeyen
bir köydü yunus için...
..... cevizlerini eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu kasıma kadar.
güneşte gölgesi hain olurdu,
rüzgârda konuşurdu kendi kendine,
dalları yukardan yunusa bakar...
..... gündüzleri yıldızların niye söndüğünü,
dünyanın yuvarlak olduğunu
ve güneşin etrafında döndüğünü
bilmiyordu yunus.
bunları biz anlattık ona
şaşıp kalmadı...
..... cevizlerini eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu kasıma kadar.
yüksekti, genişti alabildiğine.
üç kişi el ele versen
kütüğünü çeviremezdin.
gece altında oturdun muydu
yıldızları göremezdin.
her gece altında otururdu yunus...
..... çinli müslümanlara,
burunları tek boynuzlu gergedanlara,
ve bir damla suda bir milyon mikroba dair
fikri yoktu yunusun.
bunları bizden öğrendiği gün
hayret etmedi...
..... cevizlerini eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu kasıma kadar.
toprağın içinde gider kökleri,
karanlık bir sudur tepende akar.
her akşam altından geçerdi yunus...
..... bir gün ateşimizi yakıp
verirken suyumuzu :
"- biz hizmetkârınız senin,
sen efendimizsin" - dedik.
şaşırıp kaldı yunus...
..... cevizlerini eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu kasıma kadar.
rüzgârda konuşurdu kendi kendine.
yüksekti, genişti alabildiğine.
gece altında oturdun muydu
yıldızları göremezdin.
karanlık bir sudur tepende akar,
toprağın içinde gider kökleri,
dalları, yukardan yunusa bakar...
"- köy işi zordur katiyen
vücut ezilir bir defa.
toprağa çömelip bak dört tarafa :
bela hangi inde pusmuş
bilinir mi?
mümkünü yok vurulsun..."
vurmuş belâ, ciğerinden yunusu...
"- biz hiç dünyada yaşamış değiliz.
geldik
gidiyoruz öylesine...
tevatür güzelmiş istanbul şehri,
varıp görülmesi nasibolmadı.
velâkin niye tiftiği yok
altmış haneden otuzunun?..."
tiftiği yoktu yunusun...
"- attığın taş
dediğin kuşu vurmuyor.
dünya trene bindi.
gayrı dünya öküzün boynuzunda durmuyor.
elimiz ayağımız : öküz.
çok zor olur öküzü satmak,
yarı ölümdür yani.
öküz gitti mi korkulursun..."
sattılar öküzünü yunusun...
"- herhal yolların sonu göründü.
bu olan işleri akıl almaz.
toprak sabuna döndü
kayar insanın elinden.
cümle mahlukatın mekânı vardır
kurdun mekânı olmaz.
toprağın elinden kaydı mıydı
bir mekânsız kurt olursun..."
kaydı toprağı elinden yunusun...
cevizlerini eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu kasıma kadar.
güneşte gölgesi hain olurdu.
yunus durmadan
yunus kaybettikçe onu düşünür,
o, bir şey isteyip, bir şey sormadan
rüzgârda konuşurdu kendi kendine...
çocuklara ana,
tohuma toprak
ve karı lâzımdır erkek kısmına...
bir kız kaçırdı yunus :
çünkü düğün pahalı
kız kaçırmak ucuz...
fakirin karısı kavi olmaz...
ve bir gün
çerkeş yolu üzerinden
sabah namazı ışıyıp geldiği zaman
giderlerdi.
yunusun arkasında yuvarlandı yere,
kırmızı peştemalının içinde ölüverdi...
topraksız, öküzsüz ve kadınsız,
kaldılar dünyada bir başlarına
ceviz ağacı ile yunus.
yalnızlık koydukça koydu yunusa.
el toprağında ter döker oldu.
cevizi karanlıkta kaybolur sanıp
uyumaz beklerdi sabaha kadar.
yalnızlık umrunda değil cevizin,
toprağın içinde gider kökleri,
dalları yukardan yunusa bakar...
cevizden konsol yaparlar,
topal yunus ne işe yarar?
zemheriler geldi barınamazsın.
cevizden konsol yaparlar.
gayrı daha fazla sürünemezsin.
sat yunus cevizini...
yün yorgan değil bu sarınamazsın.
cevizden konsol yaparlar.
bir cansız ağaçtır yaranamazsın.
sat yunus cevizini...
varlılar varsıza dokur mu kilim,
vay cevizin hali, vay benim halim...
mekânsız kurda mekândı.
cevizden konsol yaparlar.
yarı ağaç, yarı insandı.
sat yunus cevizini...
cenaze çırçıplak, kara uzandı.
cevizden konsol yaparlar.
kesildi dalları, dallar budandı.
sattı yunus cevizini...
varlılar varsıza dokur mu kilim,
vay cevizin hali, vay benim halim...
sabahın sahibi vardır.
gün daima bulutta kalmaz.
herhal ilerdedir
yaşanacak günlerin
en güzelleri...
şimdilik
sohbetimizde kederi :
kesilip
satılmış
bir ceviz ağacının...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?