hayatın her alanında görülen yadsınamaz bir gerçek.
"cemaatleşme" kavramı her ne kadar dinî bir terim olarak meşhur olmuşsa da, aslında "yapı ve amaç" olarak farklı isim ve jelatinlerle hayatın her alanında mevcuttur.
örneğin, sportif faaliyetlerin vazgeçilmezi olan spor kulüpleri, cemaatleşmiş yapılardan başka bir şey değildir. uğruna her şeyini feda edecek kadar delicesine bağlanılan kulüp başkanlarının günümüzdeki cemaat ya da tarikat önderlerinden neyi eksiktir? son yılların olaylı kulübü olan fenerbahçenin aziz başkanı uğruna, hapsedilmeyi ya da göz altına alınmayı göze alan o "bazı" fenerbahçe taraftarlarının, cemaat ya da tarikat liderine taparcasına bağlı müritlerden, mollalardan, şakirtlerden nesi eksiktir?
cemaatler para topluyor... ya spor klüpleri? cemaatler parayı toplarken insanların inançlarını kullanıyor... peki ya futbol klüpleri? insanların taraftarlık duygularını, bastırılmış hırslarını kullanmak diğerinden daha mı masum? spor klüpleri cebindeki son parayı bağışlayan ya da evinin rızkını bilet parasına veren taraftarına "kardeşim çocuğunun süt parasını bize verme!" mi diyor?
siyaset alanının temel unsurları olan partilerin birer cemaatten farkı nedir? parti başkanına ölesiye bağlananlar, onu kurtarıcı mesih, mehdî ve hatta peygamber olarak görenler; şeyhine, hocasına sıkı sıkıya bağlı olanlardan daha mı az tehlikelidir? partiler halktan bağış talep edip; insanların inançlarını, milli ve manevî değerlerini, hırs ve arzularını kullanırken çok mu masumdurlar?
peki ya ticaret alanındaki cemaatleşmeler? tüsiad, müsiad, tuskon... bunlar cemaatleşmiş yapılar değil midir? bu kuruluşların "ticarî" olmaktan önce "ideolojik" olduğunu sanırım herkes biliyor.
ya sivil toplum kuruluşları? vakıflar, dernekler, sendikalar ya da meslekî odalar... dışarıdan pek bir masum görünen tüm bu kuruluşlar kendi içinde aktif birer cemaattir. her birinde lider sultası, her birinde kurucu yapının ideolojisine biat etme zorunluluğu...
kısacası, cemaatleşme hayatın her alanında var, sadece adı ve jelatini değişiyor o kadar.
şu an derin devlet ve hükümet, iktidarlarına rakip olarak gördükleri için çeşitli cemaat ve tarikatların üzerine gidiyor ve onları sindirmeye çalışıyor o kadar. kafasını kaldırıp türkiyenin ve hatta dünyanın hal-i hazırdaki durumunu göremeyen halk yığınlarına da, mevzu bahis cemaat ve tarikatları "günah keçisi" olarak lanse ediyor.
işin komik ve de üzücü tarafı; sosyal, siyasi ya da ticari hayatın tam içinde, bir liderin ya da liderlerin sultasında ekmeğini ancak kazanabilen; kurulu düzenin ağa babalarının önünde -işi düştüğü zaman- el pence divan duran tiplerin, konu "dinî cemaatler ya da tarikatlar" olunca bir anda şahin kesilmesidir!
bence, insan önce kendi hayatını nasıl idame ettirdiğine bir bakmalı! müşterinin önünde iki büklüm olan, müşteriyi -vesileyi nimeti değil- veli nimeti olarak gören esnafın; çalıştığı kurumun müdürünün ya da amirinin önünde, elini ayağını nereye koyacağını şaşıran memurun; trafik polisini, maliyeciyi, denetciyi görünce süt dökmüş kediye dönen vatandaşın; parti ya da teşkilat başkanının gözüne girmek için her şeyi yapanın; söz konusu taraftarı olduğu kulüp, takım ve başkanı olunca babasını bile tanımayan taraftarın önce edep aynasının karşısında durup kendisine bir bakması lazım!
hoş, mal ve maddiyat hırsıyla şaşı olmuş o gözler edep aynasında neyi doğru görebilir o da tartışmalıdır ya... neyse.
son söz ya da "öz": cemaatleşme yadsınamaz bir gerçektir. hayattan soyutlanamayacak bir unsurdur. kötü olan, kendi çıkarları uğruna tüm değerleri ayaklar altına alan tarzda cemaatleşmedir. allah siyasi, sosyal, ticarî ve dinî alanlarda bu tarz cemaatleşmelerden hepimizi korusun...
cemaatleşme
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?