(bkz: doğmamış çocuğa mektuplar)
canım kızım
mükemmel bir iclal aydın şiiri/yazısı..
canım kızım;
meğer sanaymış yolculuğum. burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..
yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. saat oniki’ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...
annem geldi aklıma bir pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. saat öğlen oniki’ye on varmış. işte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...
o günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. çok korkuyorum severmisin acaba beni? iyi bir anne olabilecek miyim? koruyabilecek miyim seni? kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?
takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. gelişine az kaldı. seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. isterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....
anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. aşk’ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... iyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.
hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. ikincisini tercih edersin umarım...
bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...
dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun....
canım kızım;
meğer sanaymış yolculuğum. burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..
yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. saat oniki’ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...
annem geldi aklıma bir pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. saat öğlen oniki’ye on varmış. işte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...
o günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. çok korkuyorum severmisin acaba beni? iyi bir anne olabilecek miyim? koruyabilecek miyim seni? kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?
takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. gelişine az kaldı. seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. isterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....
anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. aşk’ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... iyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.
hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. ikincisini tercih edersin umarım...
bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...
dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun....
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?