(bkz: ıssız adam)
bir terkediş hikayesi
kaybetmek dedi biri diğerine.
anlatmak isterdi ağız dolusu, diğeri karşındakine.
lakin sözün bittiği yerdi, ve her söylenenlerin artık batacağı , inciteceği süreçteydi.
kurtarılabilir miydi?
belki...
bir bavul toplama endamı vardı şimdi süreçte.
içine konulanlar bir çift kazak, renkli pantolonlar, kişisel bakım eşyaları, vs den çok ümitsizlik-çaresizlik-sessizlik-gidişlerin en keskin yalnızlığı/yalınlığı vardı, palazlanmışçasına.
damağı yakan acı tatdan çok, söylenecek sözün olmamasının hüzzamlığıydı. ve artık birlikte dinlenip keşfedilen şarkılardan kaçma vakti gelmişti...
çok üşütür müydü bunca şarkıdan mahrum kalmak?
yenilerini keşfetmek ister miydi ve aslında bu da çok zaman alır mıydı? çok yalnızlık çeker miydi acaba? ya da çekeceği yalnızlığa katlanabilir miydi?
yolculuk vakti işte gelmişti. yok, içten buna terk ediş zamanı diyemiyordu, henüz buna cesareti yoktu.
karşısındakine bakamama cesaretsizliğinden değil, son kez görmesindendi -bir daha göremeyeceğinin endişesindendi- gözlerini kaçırmaktaki imtinası.
demişti ya birçokları yeni başlangıçlar var, hayatın da böyle bir nişanesi var hep bu yenilgilere dair; istediği bu değildi.
sordu içinden: "kaç kere gerçekten sevebilirdi insan? ve kaç kere aşık olduğu insandan ayrılabilirdi gerçekten giderek?"
sonu güzel biten masallar isterdi hayatına. bazen çok tekdüze, can sıkıcı olmuş olsun, kimin umurundaydı bu? terk edişlere gebe kalmak istemezdi, onun biteviye çıkmaz sokaklarına...
ve ardından kapanan kapının çöküntülere sokan iç çekişli sesi... ve perdenin son kez indiği sahne.
terk eden miydi bavulunu hazırlayıp gittiği için; terk edilen miydi kapıdan can çeken umutsuz gidişi ile...
öyle ya da böyle, sonu "bitti" ile nihayetlenen bir hikayenin kahramanı idi kendisi, uzun cümlelerin kısa anlamları ile...
***
anlatmak isterdi ağız dolusu, diğeri karşındakine.
lakin sözün bittiği yerdi, ve her söylenenlerin artık batacağı , inciteceği süreçteydi.
kurtarılabilir miydi?
belki...
bir bavul toplama endamı vardı şimdi süreçte.
içine konulanlar bir çift kazak, renkli pantolonlar, kişisel bakım eşyaları, vs den çok ümitsizlik-çaresizlik-sessizlik-gidişlerin en keskin yalnızlığı/yalınlığı vardı, palazlanmışçasına.
damağı yakan acı tatdan çok, söylenecek sözün olmamasının hüzzamlığıydı. ve artık birlikte dinlenip keşfedilen şarkılardan kaçma vakti gelmişti...
çok üşütür müydü bunca şarkıdan mahrum kalmak?
yenilerini keşfetmek ister miydi ve aslında bu da çok zaman alır mıydı? çok yalnızlık çeker miydi acaba? ya da çekeceği yalnızlığa katlanabilir miydi?
yolculuk vakti işte gelmişti. yok, içten buna terk ediş zamanı diyemiyordu, henüz buna cesareti yoktu.
karşısındakine bakamama cesaretsizliğinden değil, son kez görmesindendi -bir daha göremeyeceğinin endişesindendi- gözlerini kaçırmaktaki imtinası.
demişti ya birçokları yeni başlangıçlar var, hayatın da böyle bir nişanesi var hep bu yenilgilere dair; istediği bu değildi.
sordu içinden: "kaç kere gerçekten sevebilirdi insan? ve kaç kere aşık olduğu insandan ayrılabilirdi gerçekten giderek?"
sonu güzel biten masallar isterdi hayatına. bazen çok tekdüze, can sıkıcı olmuş olsun, kimin umurundaydı bu? terk edişlere gebe kalmak istemezdi, onun biteviye çıkmaz sokaklarına...
ve ardından kapanan kapının çöküntülere sokan iç çekişli sesi... ve perdenin son kez indiği sahne.
terk eden miydi bavulunu hazırlayıp gittiği için; terk edilen miydi kapıdan can çeken umutsuz gidişi ile...
öyle ya da böyle, sonu "bitti" ile nihayetlenen bir hikayenin kahramanı idi kendisi, uzun cümlelerin kısa anlamları ile...
***
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?