marcel proustun modern edebiyatın en önemli ve bayrak eserlerinden sayılan,oku oku bitmez romanıdır..bilinçakışı tekniği sayesinde uzuuun ayrıntılarla,sayfalar boyu sürüp giden cümlelerle okuyanın beynini sömürür gibi görünse de,ben modern insanım diyen herkes okumalıdır..ayrıca sadece bu romanı okumak modern insan olmak için yetmez üstüne bir de ulysses ve niteliksiz adam romanlarını da okumak gerekmektedir..
kayıp zamanın izinde
proust ustanın, insanoğlunun meyve misali; yağmur,güneş ,dolu ,kar gibi dış etkenlerden nasibini alarak şekillendiğini kusursuz bir şekilde dile getiren eseridir....
"bir saati parçalarına ayırınca ne görürüz? aslında bir saatin ruhunu parçalarına ayırmanın mümkün olmadığını görürüz.
evet küçük parçalar, birlikte çalışmak için zorunlu olarak biribirlerine ihtiyaç duyan bütün o parçalar sadece manevi bir dünyaya gitmek için bir durak, bir nesneler yumağından başka bir şey değiller.
önce bir el düşünmeliyiz. kimin elidir bu görünmeyen? fani bir insanın eli. bir ölümlü. doğmuş, sevmiş, okumuş, ağlamış, gülmüş, darılmış, uyumuş, uyanmış, kirlenmiş ve arınmış. nihayetinde o kadar kısa bir süre yaşayacak ki, çoğu insan onun farkında bile olmayacak, karanlıkta bir alev gibi parlayıp sönecek. binlerce harfin içinde bir harf, binlerce, milyonlarca kum tanesi içinde bir kum tanesi. bir şiirin bir dizesi bile değil: “keşke yalnız bunu için sevseydim seni”
insanın küçüklüğünü idrak etmesi işte böyle parçalarına ayrılabilen fakat insanın elinde parçalığından çıkıp çıkıp bir bütün olabilen saatin sayesinde. zaman ne gülünçtür ve ne korkunçtur! saati bırakın bir kenara, çıplak ve sadece insan olarak düşününce kısacık öylesine kısacık bir anda yaşıyor ki, uzun bir gecede sadece bir düşünce kırıntısı olmaya değer mi bilmiyorum, uykusuzluk bile biraz daha vakit kazandırmıyor, yorgun düşüyor parçaların, sonunda duruyor saat. eller durunca dünya durur mu hiç? başka eller var. uzanıp tutunduğun eller de var, tutup yüzüne götürdüğün eller de.
kısacık, tamam. herkes biliyor, uzatmanın bir anlamı yok. fakat geniş olamaz mı? saat bunu söylüyor belki. çok kısa bir an buradasın, sonra yoksun. daha geniş bir zamandan söz etmiyorum, kalbinin ve aklının genişliğinden söz edelim biraz.
hayır, onları ayırmayalım, parçalara bölmek gereksiz ve anlamsız. insan bir bütündür, toprağa eğilir, mürekkep damlası gibi kağıda akar, sayfanın bir yüzünde yaşar, arka sayfada gölgesi vardır belki, belki yoktur, varsın olmasın zaten, ne önemi var? biz saate bakalım ve unutalım kısacık hayatımızı. ellerimizi düşünelim, biraz daha genişlesin hayatımız, bir saatin yardımıyla hatırlayarak ve merakla bakarak fotoğraflarına dünyanın. incecik tarihine bakalım kelimelerin şarabıyla gidelim."
"bir saati parçalarına ayırınca ne görürüz? aslında bir saatin ruhunu parçalarına ayırmanın mümkün olmadığını görürüz.
evet küçük parçalar, birlikte çalışmak için zorunlu olarak biribirlerine ihtiyaç duyan bütün o parçalar sadece manevi bir dünyaya gitmek için bir durak, bir nesneler yumağından başka bir şey değiller.
önce bir el düşünmeliyiz. kimin elidir bu görünmeyen? fani bir insanın eli. bir ölümlü. doğmuş, sevmiş, okumuş, ağlamış, gülmüş, darılmış, uyumuş, uyanmış, kirlenmiş ve arınmış. nihayetinde o kadar kısa bir süre yaşayacak ki, çoğu insan onun farkında bile olmayacak, karanlıkta bir alev gibi parlayıp sönecek. binlerce harfin içinde bir harf, binlerce, milyonlarca kum tanesi içinde bir kum tanesi. bir şiirin bir dizesi bile değil: “keşke yalnız bunu için sevseydim seni”
insanın küçüklüğünü idrak etmesi işte böyle parçalarına ayrılabilen fakat insanın elinde parçalığından çıkıp çıkıp bir bütün olabilen saatin sayesinde. zaman ne gülünçtür ve ne korkunçtur! saati bırakın bir kenara, çıplak ve sadece insan olarak düşününce kısacık öylesine kısacık bir anda yaşıyor ki, uzun bir gecede sadece bir düşünce kırıntısı olmaya değer mi bilmiyorum, uykusuzluk bile biraz daha vakit kazandırmıyor, yorgun düşüyor parçaların, sonunda duruyor saat. eller durunca dünya durur mu hiç? başka eller var. uzanıp tutunduğun eller de var, tutup yüzüne götürdüğün eller de.
kısacık, tamam. herkes biliyor, uzatmanın bir anlamı yok. fakat geniş olamaz mı? saat bunu söylüyor belki. çok kısa bir an buradasın, sonra yoksun. daha geniş bir zamandan söz etmiyorum, kalbinin ve aklının genişliğinden söz edelim biraz.
hayır, onları ayırmayalım, parçalara bölmek gereksiz ve anlamsız. insan bir bütündür, toprağa eğilir, mürekkep damlası gibi kağıda akar, sayfanın bir yüzünde yaşar, arka sayfada gölgesi vardır belki, belki yoktur, varsın olmasın zaten, ne önemi var? biz saate bakalım ve unutalım kısacık hayatımızı. ellerimizi düşünelim, biraz daha genişlesin hayatımız, bir saatin yardımıyla hatırlayarak ve merakla bakarak fotoğraflarına dünyanın. incecik tarihine bakalım kelimelerin şarabıyla gidelim."
özetle,
yaşanmışlıklıkların tamamı=saat
saatin evde kalması hali: kendi anılarını hiçe sayma durumu
saat= eller (uzanıp tutundukların+yüzüne götürdüklerin)
eller arasındaki farkı anlayamamış olma durumu= insanın küçüklüğünü idrak etmesi.
yaşanmışlıklıkların tamamı=saat
saatin evde kalması hali: kendi anılarını hiçe sayma durumu
saat= eller (uzanıp tutundukların+yüzüne götürdüklerin)
eller arasındaki farkı anlayamamış olma durumu= insanın küçüklüğünü idrak etmesi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?