ahmet kaya, malatyada bes cocuklu bir ailenin en kucugu olarak 1957 yilinda dunyaya geldi. mensucat iscisi bir baba, cocuklarini yetistirmekle yukumlu bir anne ve diger dort kardesle birlikte gecen cocukluk... babasi, neredeyse onun boyu kadar olan bir baglama ile eve geldiginde mutlulugun bu oldugunu dusunur. dokuz yasindadir daha. 24 temmuz isci bayraminda sahneye cikarirlar onu, bir daha unutmaz bunu...
yaz tatillerinde, ya plakcida ya da tanidiklarin minibusunde calisir. calistigi plakci dukkanina gelerek ruhi sunun plaklarini satin alan , bol pacali pantolonlar giyen uzun sacli 68lilerden etkilenen bir genctir artik...
mensucat fabrikasindan emekli olan babasi, daha iyi bir yasam icin istanbula goc eder. istanbul / kocamustafapasaya yerlesirler. ahmet kayanin ilk izlenimi korkudur. bu devasa kentin icinde tutunup-tutunamayacagi korkusudur bu..
ahmet kaya, ortaogrenimini tamamlamaya calisirken yetmisli yillarin toplumsal akisinin icinde bulur kendini ve kendisi gibi olanlarla bulusur. oradan, gelmis olmanin, oteki olmanin farkliligini, bu yeni kultur ve yasam bicimi ile ic ice yasar. turkuler, devrimci marslar, ruhi su dinlemeye baslar. daha sonraki yillarda da bu muzikal yapidan etkilendigini inkar etmez, ama kendisini ve kendi sesini arama cabasi hic bitmez. butun bos zamanlarda baglama calip sarkilar soyler. ilk bestelerini tam da bugunlerde yapar. bogazici universitesinde bir panelde ruhi suyla karsilasir. ustayi cok sevse de yetmeyen birseyler vardir ahmet kaya icin, bunu ifade etmeye calisir ruhi suya ve onun talebi uzerine de, mahsus mahal turkusunu kendince yorumlar. baglamanin sapini tutan ruhi su, boyle baglama calinmaz! boyle dover gibi calinmaz der. oysa ahmet kayadaki sadece kendisi gibi olma cabasidir. farkli arayislar icersindedir ve o yillarda yaptigi muzigi bile arayis muzigi diye ifade eder. ondaki yapisal muhaliflik, yillar sonra verdigi ilk resitalde, baglama boyle de calinir basligiyla konser afislerine yansir.
bir yandan muzikal arayislarini surduren ahmet kaya, diger yandan da, inanmanin, sira disi olmanin, hayati degistirme idealizminin ve gencliginin dinamizmiyle toplumsal muhalefet icersindeki yerini de belirler.
seksenli yillar onun hayatini da kalin cizgilerle belirleyecektir.
seksenli yillarin basi talihsizliklerle gecer. evliligi biter, bebegi ondan ayri buyuyecektir ve bu yeni duyguyu yenmek cok zordur. bu donem, bestelerinin de giderek olgunlastigi donemlerdir. sadece muzikle kendini ifade eden ahmet kaya, 1985 yilina geldiginde kararini verir. zamanidir deyip, koltugunun altina sarkilarini alip, unkapaninin yolunu tutar. dinleyenlerin hicbir kategoriye koyamadigi bu muzige kimse baslangicta yuz vermez. sonraki gunlerde arkadas yardimlari ve kendi olanaklari ile ilk albumunu yapar. ama album o yillarin tahammulsuzlugu ile hemen toplatilir. yapilan itiraz sonuc verir. olay gazetelere yansir, ahmet kayanin aglama bebegim adli ilk albumu danistay karariyla serbestir artik!
bu arada universite ogrencileri, dar gelirliler, 12 eylul darbesinden nasibini almis-cesitli kesimlerden tutuklu yakinlari, turkiyede demokrasiyi yeniden insa etmeye kararli kitle orgutleri, sivil toplum kuruluslari yavas yavas ahmet kayanin dinleyici profilini olusturmaya baslar.
kisa bir sure sonra ikinci albumu "acilara tutunmak" i yapar ahmet kaya..onu sarsan butun toplumsal-siyasal duyarliligini uretimine yansitmakta, butun insani birikimini sarkilarina tasimaktadir artik. ahmed arif, enver gokce, hasan huseyin korkmazgil gibi, ayni duyarliligin siirdeki tasiyicilariyla bulusmakta ve siir bestelemektedir. bu albumun repertuar calismasi sirasinda, surecin ortak acilarindan nasibini almis ve yuregi onunla ayni yerde kesisen gulten hayaloglu ile tanisir. studyo kayitlarinda birliktedirler artik.
ucuncu albumde gulten, o siralar tutuklu olan ve idamla yargilanan nevzat celikin safak turkusu isimli siirini getirir ve "bunun mutlaka bestelenip, en genis kesimlere dinletilmesi gerektigini soyleyerek ahmet kayanin onune koyar. baslangicta bu serbest siirin bestelenmesinin zorlugundan soz etse de, bu siiri kismen besteler ve albume de ayni adi verir, safak turkusu ! gultenle birlikte icerden esen bu ruzgari almis, ulkenin gundemindeki idam cezalari ve hapishanelerde bulunan binlerce insanin ve onlarin ailelerinin icinde bulundugu durumu sarkilastirmistir..12 eylul yillari, kendi anayasasi ve butun karanligi ile hukum surmektedir hayat uzerinde. ahmet kayanin sesi ve sarkilari, orgutsuz ve daginik muhalefetin sesiyle bulusmakta ve neredeyse ve giderek bir itiraz muzigi sekillenmektedir artik.
an gelir isimli dorduncu albumunde attila ilhan, hasan huseyin korkmazgil ve ulku tamerin siirlerini besteleyen ahmet kaya, yeni arayislar icerisine girmis, besteciligi ile ilgili kendisini epeyce gelistirmistir. ilk uc albumde aranjor olarak kendi cabalarinin yani sira sezer bagcan, oguz abadan gibi isimlerle calisan ahmet kaya, dorduncu albumde osman ismen ile calismaya baslar ve bu beraberlik uzun yillar surer...
besinci album, yorgun demokrat ta, unlu sairlerin yani sira yeni bir isimle, yusuf hayalogluyla calismaya baslar. bu dogru bulusma, ayni kulturun cocuklarinin bulusmasidir. gulten, uzun yillardir siir yazan agabeyi ile esini tanistirmis ve ikisinin baskisi sonucunda hayaloglu sarki sozleri yazmaya baslamistir. yorgun demokratla baslayan bu uretim ortakligi, ahmet kaya muziginde yusuf hayaloglu ile sonuna kadar surecek uzun ve verimli bir calismanin baslangicini olusturur. yorgun demokrat isimli bu album, gerek donemi gerekse icerigi bakimindan yine turkiyenin toplumsal gidisatina denk dusmus ve 12 eylul doneminin etkisini uzerinden atmaya calisan milyonlarca demokratin durumunu dile getirmistir.
album calismalarina paralel olarak halk konserleri de yapar ahmet kaya. gosterilen ilgi, katilim ve coskuya ragmen, ulkenin bircok yerinde sakincali bir sarkicidir artik o. dinleyicisiyle bulusamamak onu uzmektedir..
altinci albumunde "baskaldiriyorum" der. yeni bir yusuf hayaloglu-ahmet kaya calismasidir bu ve donemle cok ortusur. ulke cok yavas ta olsa eylul karanligindan cikma cabasi icersindedir. cok agir seyreden bu sivillesme surecine, icerden yeni yeni cikanlar katilmakta ve bu sarkilar, sesi susturulmaya calisilmis kalabaliklara butun heyecaniyla ulasmaktadir. konserlere binlerce insan gelmekte ve bu gecis surecini ahmet kaya ile birlikte yasamaktadirlar. bu arada yeniden baba olur ve sevgili kusu melis dunyaya gozlerini acar.
kisa bir sure sonra, resitaller 1 ismiyle, canli konser kayitlarinin da oldugu album ulasmistir dinleyiciye. ahmet kaya butun uretkenligi ve butun dinamizmi ile bir yandan yeni sarkilar yaparken, diger yandan da soluklanmaya calismaktadir.
yasadigi topraklardaki hicbir aciya kayitsiz kalmayan ve bu acilarin tamamina sarkilariyla deva olmaya calisan ahmet kaya, ulkesinin bir bolgesinde baslamis olan ve nasil surecegine iliskin ip uclarini da icinde barindiran sureci "iyimser bir gul" le, diger adiyla "kod adi bahtiyar"la karsilar. resitaller 1 adli albumden sonra, bu onun 8. albumudur ve 90li yillari boyle karsilar ahmet kaya.
yasaklanmayan konserlerinde okudugu turkulerin bir coguyla "resitaller 2" isimli albumu yapar. halk muzigine olan tutkusu ve turkuleri yorumlayis bicimi ve geleneksel muzikteki performansini da bu albumle sunmustur. onun muzigini besleyen asil kaynak halk muzigidir ve turkulerden en cok kendisi etkilenmektedir. artik alistigi satis rekorlarindan birini daha yakalar bu albumle.
konserlerinin bir cogunda kendisine baglamasiyla eslik eden ahmet kocla, onuncu albumu olan sevgi duvari" nin hazirliklarina baslar. can yucelin ayni isimli siirini bestelemis olan ahmet kaya, bu albumu vazgecilmezlerim dedigi yusuf hayaloglu ve osman ismensiz hazirlayarak, genc bir aranjore de sans vermek istemistir. yine ilk defa bu albumde, gazeteci ali cinarin siir ve sarki sozlerine yer veren ahmet kaya, arkasina bakmadan yurumektedir yolunu.
olgunluk caginda ulkesinin icinde bulundugu olumsuzluklara, mevcut gidisata ve sistemin hosnut olmadigi her yanina sarkilarla mudahale etmeye calisan bir muhaliftir o ve sarkilari her yerdedir artik.
giderek basi, siklikla derde girer, bircok yerde konser verememenin yani sira albumleri sakincali bulunup kismen de olsa toplatilir. bu surecin sarkilarina yansimasi kacinilmazdir. yeni albumun adi basim beladadir o yuzden. ahmed arif, attila ilhan ve yusuf hayaloglunun siirleri ve sarki sozleri ahmet kaya muzigi ile biraraya gelir. 11. album yine inanilmaz satislara dogru giderken, artik tam olarak sekillenmis olan ahmet kaya muziginin taklitleri de giderek cogalmaya baslar. farkli siyasal kesimlerden muzisyenler onun muziginden esinlenmekte ve surecin basinda ad konamayan bu muzik, listelerde de yerini alip, kendine bilboardlar acmaya baslar. medya, aranan tanimi bulmustur ve ahmet kayanin butun itirazina ragmen, bu tur ozgun olarak tanimlanmaya baslanir.
12. albumu dokunma yanarsin ile birlikte hayatinda da bir takim degisiklikler gundeme gelir. yeni firmalar ve yeni produktorlerle emeginin karsiligini alma cabasina girer. yine agirlikta yusuf hayaloglu sozleri vardir ve giderek ozdeslesen bu ortak uretim sureci ayni verimlilikte hizla yol almaktadir.bu yeni surecte de milyonluk satislara imza atar ahmet kaya. turkiyeyi sarkilarina fon yapmis, ne istedigini bilen olgun bir ahmet kaya muzigi vardir artik.
13. album olan "tedirgin", sesinin rengini ve olgunlugunu gunun teknik imkanlariyla bulusturdugu bir calismadir. yeni ve muzigine daha profesyonel bir destek sunacagina inandigi bir firmaya transfer olur bu albumle. 90li yillar, beklenen ve ozlenen ozgurlukleri sunmak yerine, turkiye uzerindeki gri havanin devam ettigi yillardir. ve ulkenin onunu acmasi gereken sanat yine hep tehdit altinda, aydinlar yine tedirgin dirler. ahmet kaya, hayata sarkilariyla ve muhalif durusuyla mudahale etmeye devam etmektedir.
ve 14. album "sarkilarim daglara" hazirlanir. kendi soz ve muziklerinin agirlikta oldugu bu albumde, ilk defa gulten kayada bir sarki sozu yazmis ve yol arkadasini yine yalniz birakmamistir. ahmet kaya dinleyicisini yeni ve guclu bir isimle daha tanistirir; orhan kotan. uzun yillar bir kuzey avrupa ulkesinde surgun yasayan bu kurt sairi ile bulusmasi tesadufi degildir ahmet kayanin.. ve sarkilarini daglara soylemesi de..90li yillarin ikinci yarisina dogru ulkenin bir tarafi ciddi bir savasin butun sonuclarini ve acilarini yasarken ve daglarda genc insanlar olurken, ahmet kaya bu gercegi de sarkilarina tasimis ve toplumcu yanini bir kez daha koymustur dinleyicisinin onune. album cok buyuk satis rakamlarina ulasir.
umutla beklenen ve ozellikle ahmet kayanin ifade edis bicimiyle tam bagimsiz ve gercekten demokratik bir ulke" ozlemi her gecen yil biraz daha ertelenmekte, hem savasin sonuclari hem kayiplar gibi bir gercekle karsi karsiya olmak onun duygularini bir kez daha ayaklandirmaktadir. 15. albumun adi bile turkiyenin icinde bulundugu durumu sembolize etmektedir; "beni bul"..
ahmet kaya gercegini artik herkes kabul etmektedir. ciktigi her televizyon programi reyting yapmakta, onunla yapilan roportajlar yazili basinda satis artirmakta, ahmet kaya dergi kapaklarindaki hakli yerini almaktadir artik. esi gultenle birlikte kendi isimlerinin bas harflerini tasiyan bir produksiyon sirketi kurup (gak production), iyi ve nitelikli muzik yapan herkese kapilarini sonuna kadar acmislardir. simdi butun birikimlerini paylasma zamanidir onlara gore. ahmet kaya, uretkenligini baska bir alanda daha deneyip, bir ulusal tv kanalinda "ahmet abinin vapuru" isimli bir program yapmaya baslamis, yine vazgecilmezi yusuf hayaloglu ve esi gultenle yogun ve yorucu bir performans icin kollarini sivamistir.
gak productionda, kent ozanlari isimli cagdas halk muzigi yapan bir grup ve on yildir asistanligini yapan cetin oranerin albumlerine de yapimci olarak imza atan ahmet kaya, bu arada kendi surecini de devam ettirmekte ve hep amacladigi bir seyi gerceklestirmek istemektedir. yillar oncesinin teknik imkanlariyla az kanalli studyolarinda kaydettigi sarkilara yeniden duzenlemeler yaptirmak ve giderek oturan ses rengiyle o sarkilari yeniden okumak istemektedir. "yildizlar ve yakamoz" isimli 16. album fikri de boyle olgunlasir.
yaptigi her albumde, haftalarca-aylarca muzik listelerinin en ust sirasina yerlesen ve basari grafigini her defasinda, her yeni urunuyle yukselten ahmet kaya, her yil duzenlenen ve neredeyse geleneksellesen odul torenlerinde birinciligi kendi dalinda hic kimseye birakmadan onlarca odul almaya devam eder.
bu basariyi "dosta dusmana karsi" adli 17. albumu izler. artik alistigi basarilardan birinin daha keyfini yasarken, magazin gazetecileri derneginin duzenledigi yilin muzik yildizi odul toreninde de yerini alir. butun muzikal sureci boyunca, onu rahatsiz eden ve caga ve cok sevdigi ulkesine yakistiramadigi her seye muzigiyle cevap veren ahmet kaya, tam da o siralar yeni bir album calismasi icin kollari sivamis, repertuarini olusturmus ve yani basimizda yok sayilan bir kulturun ve bir dilin acisini, alistigimiz bicimde sarkilarina tasima cabasi icine girmistir. yeni albumunde, hic bilmedigi halde bu dile bir selam gondermek ve bu kardes halkin yuregine seslenmek istemistir.
odulunu alirken yaptigi tesekkur konusmasinda yeni calismasindan ve bunun gerceklesecegine dair inancindan soz etmek istemistir. masum bir turku soylemek isteginin, hazin bir oykunun baslangicini olusturdugu o odul gecesi, ahmet kaya surecinde bir milata donusecektir. akil almaz bir linc girisimi ile hukuki savunmasini yapmis ve turnesini gerceklestirmek uzere avrupaya gitmistir. bu, onun cok sevdigi ulkesine bir daha ve asla donemeyecegi bir yolculuktur. kayitlarini ve okumalarini bitirdigi son albumu "hoscakalin gozum" tam bir veda albumudur ve onun sevgili yol arkadasi gulten kayaya emanettir artik..pariste yasadigi fiili surgun sureci ve koklerinden koparilmis olmanin acisiyla, 16 kasim 2000 yilinda, arkasinda inanilmaz bir durus, dosdogru bir imaj, hayran olunacak bir onur ve hayatlarimizin uzerine serpilmis guller gibi duran yuzlerce sarki birakarak gitmistir.. butun acisini icine gizleyerek, birkac ay icersinde bu son albumun mix, editing-mastering calismasini tamamlayan gulten kaya, buyuk bir kararlilikla ahmet kayayi hayata tasimaya. yola devam etmeye karar vermistir.
bu calismanin arkasindan, 20 sanatci ile, belki dunyada bile ilk kez denenen bir saygi albumu yapmaya karar vermis ve on hazirligi 1 yil suren bu calismayi dinle sevgili ulkem adiyla sunmustur ahmet kaya sevenlerine. album cok buyuk ilgi gormus ve yillardir sesi kisilmaya cilisilan ahmet kaya,yollarda,meydanlarda,alanlarda yeniden sarki soylemeye baslamistir.
yoklugunun her yil donumunde ahmet kayayi yine onun sarkilariyla selamlamak isteyen gulten kaya, bu defa arsivde kalmis ve henuz hic gun isigina cikarilmamis ahmet kaya sarkilarinin teknik olarak hazirlayip, biraz da sen agla ismiyle sunmustur. bu album kapaginda ahmet kayanin, taksim meydaninda, ayni isimli albumunun kapagina bakarken gorulmesi, onun varliginin ve yasadiginin bir simgesi olarak tasarlanmistir.
gam production olarak yola devam eden gulten kaya, bu calismanin arkasindan basim belada ismiyle yayinlanan ahmet kaya ile ilgili kitabi turkce ve kurtce olarak yeniden yayimlayip, gam yayincilik olarak, ahmet kaya gelecege tasima mucadelesini devam ettirmektedir.
profesyonel sureci boyunca onun muziginde cesitli isimler bulunmussa da ahmet kaya, kendisini hep toplumcu-gercekci sanat kategorisinde gormustur. dunyada protest muzik olarak tanimlanan bu turun ulkemizdeki onemli temsilcilerinden olan ahmet kayanin en belirgin ve ayirdedici tarafi, muziginde geleneksel motiflerle ulusal kultur degerlerinden yola cikmasi ve muzikalite acisindan evrensele yaklasmasidir. ahmet kaya, toplumsal surecten hic kopmadan muzigini yapmis, hep turkiyenin siyasal ve toplumsal gidisatina paralel bir seyir izlemistir.
turkiyede her soyledigi soz ve sarkisi olay olan ahmet kaya hakkinda bircok dava acildi ve kendi deyimiyle emniyet mudurlukleri ve devlet guvenlik mahkemeleri onun ikinci adresi oldu. bu baskilara ragmen, ulusal kimliginin kabul gormesi ugruna son yolculuguna cikan ahmet kaya
hakkinda, yurtdisinda verdigi konserlerde, genel icerigi vatana ihanet olan suclamalarla cesitli davalar acildi. bu davalardan biri kaya nin 3 yil 9 ay hapis cezasi almasiyla sonuclandi. bu dava, bir ust mahkeme olan yargitay tarafindan sonuclandirilmadan aramizdan ayrilan ahmet kayaya, diger davalardan ise, durusmalara katilmadigi ve ifade vermedigi gerekcesiyle giyabi tutuklama kararlari verildi. mgd odul gecesinde yaptigi konusmadan dolayi acilan dava beraatle sonuclandi.
adini tarihin koyacagi bu surgun yillarinda, ulkesinden tecrit edilmenin acisini ve vatan hasretini sadece kendi koynuna gizleyerek yasamanin ve kocaman bir haksizligin sonucunda, memleket hasretiyle ayrildi aramizdan.
ahmet kaya gerek yasamiyla ve sarkilariyla ve gerekse de muhalif durusuyla turkiyenin yakin tarihine onemli bir not duserek olumsuzlesti. "masum bir turku ve hazin bir oykuydu" koca bir hayattan onun payina dusen... simdilerde ise yildizlar ve cicekler" ulkesinde..
o, paris komunarlariyla ve dunyanin en onemli muhalifleri ve aydinlariyla birlikte pere- lachaise mezarliginda yatarken, bize durusu ve sesi kaldi.
28.10.1957 / ............
ahmet kaya
geçen akşam ahmet kayanın o asi yüzü televizyonun ekranında belirdiğinde, "ben öldüğümde" diyordu, "kimse arkamdan memleketini sevmiyordu demesin, ben bu memleketi ardahandan edirneye kadar severim."
ölmüş bir adam konuşuyordu karşımda.
"ben öldüğümde..."
"ben öldüğümde kimse memleketini sevmiyordu demesin."
öldüğü günün akşamında hiç büyümeyen şişman ve öfkeli çocuk yüzüyle karşıma çıkan adamın şarkılarını dinleyen milyonlarca insana vasiyeti bu acıklı cümleydi, "memleketimi sevmediğimi söylemeyin."
bu memleketin şarkılarını söyleyen bir insan niye arkasından "memleketini sevmiyordu" deneceğinden kuşkulanıyordu ki...
bir gece mikrofonu alıp "ben kürtçe şarkı söyleyeceğim" demiş, bu masum cümle yüzünden "hain" ilan edilip sürgüne yollanmış, hakaretlere uğramış ve genç yaşında ölmüştü.
onu ölüme götüren yolun ilk taşı o cümleyle konmuştu. "kürtçe şarkı söyleyeceğim."
kürtçe bile bilmiyordu ama öfkeliydi, çocuksuydu, hesapsızdı.
besteler yapmayı, şarkılar söylemeyi, içmeyi, dostlarıyla sohbet etmeyi, çocuklara tanınan sevimli bir özgürlüğün içinde aldırmazca konuşmayı seviyordu, "ben berbere gitmem, giden de hoşlanmam" bile diyebiliyordu.
sanatla uğraşanların çoğu gibi kocaman bir çocuktu işte ve bu ülkede yaşayan çoğu insan gibi çocukluğundan ve gençliğinden yaralar taşıyordu içinde, onu zaman zaman bütün topluma meydan okumaya kadar götüren acılı yaralar.
coşmuş, "kürtçe şarkı söyleyeceğim" demişti.
bunu söyledi diye onu sürgünlere yolladık.
"yağmurlarını bile tanımadığı" şehirlerin sokaklarında yapayalnız dolaşmaya mahkum ettik.
tanıdığı bir yüzle karşılaşmadığı, bildik bir kokuyu duymadığı yabancı sokaklarda dolaştı.
aylarca yalnızlığının içinde savrulup durdu.
şarkılarını sevenlerin sevgisine alışmıştı, sevgisiz kaldı.
o sevgiyi aradı.
her seferinde biraz daha öfkelenip her seferinde onu sevdiği topraklardan biraz daha kopartan konuşmalar yaptı.
insanlar onun coşkulu bir şarkıcı olduğunu unutmuş, sanki bir politik lidermiş gibi söylediği her kelimenin altını çizerek ona başka bir kimlik giydirmeye koyulmuşlardı.
"kürtçe şarkı söyleyeceğim" cümlesiyle başlayan macera gittikçe daha keskin bir hale gelmişti.
yüzlerce şarkı yazmış, söylemiş, milyonlarca insan tarafından dinlenmiş, bu ülkenin insanlarına sesiyle acılar ve sevinçler bağışlamış biri "kürtçe şarkı söylemek" istediği için "hain" olmuştu, yaptığı her harekette, söylediği her sözde, attığı her adımda onun "hainliğini" kanıtlayan yeni izler bulmak için peşine düşmüşlerdi.
o, geri dönüşü olmayan bir yola itildiğini görüyor, öfkesinden o yolda daha hızlı koşuyordu.
her seferinde biraz daha hızlı, biraz daha hızlı.
her seferinde doğduğu topraklardan biraz daha kopartıldığını hissederek.
her seferinde biraz daha yaralı ve biraz daha yalnız.
öfkeli konuşmalar ve şarkıların ardından yağmurları bile yabancı sokaklarda yaşanan hüzünlü yürüyüşler geliyordu.
evini özlüyordu.
memleketini özlüyordu.
özlediği yerlere dönemeyeceğini anlıyordu. kırk yaşını daha yeni aşmıştı ve "içkisini bile sevmediği" bir diyarda hoşlanmadığı bir hayat kurmaya mahkum edilmişti.
"evimi özledim" diyordu, "balkonumda bacağı kırık mangalımı yakıp dostlarımla rakı içmeyi özledim."
ama ona evine dönmek yasaktı.
"kürtçe şarkı söylemek istiyorum" demişti çünkü.
sonra o dönüş yolunu biraz daha kesecek duraklarda aramıştı sevgiyi, öfkeyle aramıştı.
biraz daha güçlü, biraz daha kendine güvenen bir toplumun çocuğu olsaydı, onun o sert konuşmalarında, yumruğunu havaya kaldırarak söylediği şarkılarda açıkça hissedilen o çocuksu yalnızlığı ve kızgınlığı o toplum görür ve onu yeniden koynuna alırdı.
ama onun içinde doğduğu toplum o kadar güvenli ve güçlü değildi.
kelimelerden ve şarkılardan korkan insanların yaşadığı topraklarda doğmuştu.
o insanlara şarkılar, acılar, sevinçler bağışlamıştı ama o insanlar şimdi onu affetmiyordu.
o, "kürtçe şarkı söyleyeceğim" demişti.
ve, sürgünlere gönderilmişti.
ülkesinin yöneticileri onu hain ilan ederken, o da kendisini bir zamanlar sevmiş olanların, dinleyicilerinin, dostlarının, toprakdaşlarının ihanetine uğradığını düşünüyordu herhalde.
gidip politik toplantılara katılıyordu.
yumruğunu havaya kaldırarak şarkılar söylüyordu.
her sözüyle dönüş yolunu biraz daha kestiği halde, öfkesine sahip olamıyordu.
o bir şarkıcıydı.
çocuksuydu.
öfkeliydi.
yaralıydı.
ve, hayatının son döneminde yağmurlarını tanımadığı şehirlerde yalnızdı.
dilini bilmediği bir şehirde, karısının ve kızının kolları arasında öldü.
çabucak öldü.
bir çocuk gibi öldü.
daha önce sürgünde ölenler gibi yalnızlığıyla parçalanarak öldü.
tanımadığı bir ülkenin topraklarına gömüldü.
kürtçe bir şarkı söylemek istediğini söylediği için terkedilmiş olarak öldü.
kürtçe bile bilmiyordu.
artık bacağı kırık mangalını yakamayacak, dostlarıyla rakı içemeyecek, doğduğu toprakları bir daha göremeyecek.
bir daha şarkı söyleyemeyecek.
onun kürtçe şarkı söylemesi gibi bir tehlike kalmadı.
ah keşke şarkı söyleyebilseydim.
kürtçe bir şarkı söylerdim onun için.
yalnızlık üzerine bir şarkı, ölüm üzerine bir şarkı.
"şarkı söyleyen çocukları sevin" diye bir şarkı.
"ben öldüğümde kimse memleketimi sevmediğimi söylemesin" diye vasiyet eden birini anlatan bir şarkı.
kürtçe bir şarkı söylerdim onun için.
eğer şarkı söylemeyi bilseydim.
o şarkı söylemeyi biliyordu.
ama benim söyleyemediğim şarkıyı o da söyleyemedi.
yağmurlarını tanımadığı bir şehirde yalnız, öfkeli ve mahzun öldü.
söylenmeyen ve söylenmeyi bekleyen bir şarkı kaldı.
belki bir gün, o şarkı söylendiğinde, belki o da bizi affeder.
ahmet altan....
ölmüş bir adam konuşuyordu karşımda.
"ben öldüğümde..."
"ben öldüğümde kimse memleketini sevmiyordu demesin."
öldüğü günün akşamında hiç büyümeyen şişman ve öfkeli çocuk yüzüyle karşıma çıkan adamın şarkılarını dinleyen milyonlarca insana vasiyeti bu acıklı cümleydi, "memleketimi sevmediğimi söylemeyin."
bu memleketin şarkılarını söyleyen bir insan niye arkasından "memleketini sevmiyordu" deneceğinden kuşkulanıyordu ki...
bir gece mikrofonu alıp "ben kürtçe şarkı söyleyeceğim" demiş, bu masum cümle yüzünden "hain" ilan edilip sürgüne yollanmış, hakaretlere uğramış ve genç yaşında ölmüştü.
onu ölüme götüren yolun ilk taşı o cümleyle konmuştu. "kürtçe şarkı söyleyeceğim."
kürtçe bile bilmiyordu ama öfkeliydi, çocuksuydu, hesapsızdı.
besteler yapmayı, şarkılar söylemeyi, içmeyi, dostlarıyla sohbet etmeyi, çocuklara tanınan sevimli bir özgürlüğün içinde aldırmazca konuşmayı seviyordu, "ben berbere gitmem, giden de hoşlanmam" bile diyebiliyordu.
sanatla uğraşanların çoğu gibi kocaman bir çocuktu işte ve bu ülkede yaşayan çoğu insan gibi çocukluğundan ve gençliğinden yaralar taşıyordu içinde, onu zaman zaman bütün topluma meydan okumaya kadar götüren acılı yaralar.
coşmuş, "kürtçe şarkı söyleyeceğim" demişti.
bunu söyledi diye onu sürgünlere yolladık.
"yağmurlarını bile tanımadığı" şehirlerin sokaklarında yapayalnız dolaşmaya mahkum ettik.
tanıdığı bir yüzle karşılaşmadığı, bildik bir kokuyu duymadığı yabancı sokaklarda dolaştı.
aylarca yalnızlığının içinde savrulup durdu.
şarkılarını sevenlerin sevgisine alışmıştı, sevgisiz kaldı.
o sevgiyi aradı.
her seferinde biraz daha öfkelenip her seferinde onu sevdiği topraklardan biraz daha kopartan konuşmalar yaptı.
insanlar onun coşkulu bir şarkıcı olduğunu unutmuş, sanki bir politik lidermiş gibi söylediği her kelimenin altını çizerek ona başka bir kimlik giydirmeye koyulmuşlardı.
"kürtçe şarkı söyleyeceğim" cümlesiyle başlayan macera gittikçe daha keskin bir hale gelmişti.
yüzlerce şarkı yazmış, söylemiş, milyonlarca insan tarafından dinlenmiş, bu ülkenin insanlarına sesiyle acılar ve sevinçler bağışlamış biri "kürtçe şarkı söylemek" istediği için "hain" olmuştu, yaptığı her harekette, söylediği her sözde, attığı her adımda onun "hainliğini" kanıtlayan yeni izler bulmak için peşine düşmüşlerdi.
o, geri dönüşü olmayan bir yola itildiğini görüyor, öfkesinden o yolda daha hızlı koşuyordu.
her seferinde biraz daha hızlı, biraz daha hızlı.
her seferinde doğduğu topraklardan biraz daha kopartıldığını hissederek.
her seferinde biraz daha yaralı ve biraz daha yalnız.
öfkeli konuşmalar ve şarkıların ardından yağmurları bile yabancı sokaklarda yaşanan hüzünlü yürüyüşler geliyordu.
evini özlüyordu.
memleketini özlüyordu.
özlediği yerlere dönemeyeceğini anlıyordu. kırk yaşını daha yeni aşmıştı ve "içkisini bile sevmediği" bir diyarda hoşlanmadığı bir hayat kurmaya mahkum edilmişti.
"evimi özledim" diyordu, "balkonumda bacağı kırık mangalımı yakıp dostlarımla rakı içmeyi özledim."
ama ona evine dönmek yasaktı.
"kürtçe şarkı söylemek istiyorum" demişti çünkü.
sonra o dönüş yolunu biraz daha kesecek duraklarda aramıştı sevgiyi, öfkeyle aramıştı.
biraz daha güçlü, biraz daha kendine güvenen bir toplumun çocuğu olsaydı, onun o sert konuşmalarında, yumruğunu havaya kaldırarak söylediği şarkılarda açıkça hissedilen o çocuksu yalnızlığı ve kızgınlığı o toplum görür ve onu yeniden koynuna alırdı.
ama onun içinde doğduğu toplum o kadar güvenli ve güçlü değildi.
kelimelerden ve şarkılardan korkan insanların yaşadığı topraklarda doğmuştu.
o insanlara şarkılar, acılar, sevinçler bağışlamıştı ama o insanlar şimdi onu affetmiyordu.
o, "kürtçe şarkı söyleyeceğim" demişti.
ve, sürgünlere gönderilmişti.
ülkesinin yöneticileri onu hain ilan ederken, o da kendisini bir zamanlar sevmiş olanların, dinleyicilerinin, dostlarının, toprakdaşlarının ihanetine uğradığını düşünüyordu herhalde.
gidip politik toplantılara katılıyordu.
yumruğunu havaya kaldırarak şarkılar söylüyordu.
her sözüyle dönüş yolunu biraz daha kestiği halde, öfkesine sahip olamıyordu.
o bir şarkıcıydı.
çocuksuydu.
öfkeliydi.
yaralıydı.
ve, hayatının son döneminde yağmurlarını tanımadığı şehirlerde yalnızdı.
dilini bilmediği bir şehirde, karısının ve kızının kolları arasında öldü.
çabucak öldü.
bir çocuk gibi öldü.
daha önce sürgünde ölenler gibi yalnızlığıyla parçalanarak öldü.
tanımadığı bir ülkenin topraklarına gömüldü.
kürtçe bir şarkı söylemek istediğini söylediği için terkedilmiş olarak öldü.
kürtçe bile bilmiyordu.
artık bacağı kırık mangalını yakamayacak, dostlarıyla rakı içemeyecek, doğduğu toprakları bir daha göremeyecek.
bir daha şarkı söyleyemeyecek.
onun kürtçe şarkı söylemesi gibi bir tehlike kalmadı.
ah keşke şarkı söyleyebilseydim.
kürtçe bir şarkı söylerdim onun için.
yalnızlık üzerine bir şarkı, ölüm üzerine bir şarkı.
"şarkı söyleyen çocukları sevin" diye bir şarkı.
"ben öldüğümde kimse memleketimi sevmediğimi söylemesin" diye vasiyet eden birini anlatan bir şarkı.
kürtçe bir şarkı söylerdim onun için.
eğer şarkı söylemeyi bilseydim.
o şarkı söylemeyi biliyordu.
ama benim söyleyemediğim şarkıyı o da söyleyemedi.
yağmurlarını tanımadığı bir şehirde yalnız, öfkeli ve mahzun öldü.
söylenmeyen ve söylenmeyi bekleyen bir şarkı kaldı.
belki bir gün, o şarkı söylendiğinde, belki o da bizi affeder.
ahmet altan....
halen isminden siklikla bahsedilen, halen $arkilari dillerden du$meyen e$siz yorumcu.
ama buraya kadar.
ke$ke o e$siz yorumlarini pkk sembollerini ta$iyan kuma$larin onunde yapip benim ulkeme kufur etmeseydi. ke$ke "arabami bile $erefsizlerin ulkesinde biraktim" demeseydi de bu gonul onu daha bir saygiyla anabilseydi.
bilmedigim $arkisi yoktur, hayatini da siklikla inceledim, tum bunlara ragmen birak uzerinde resmi basili bir tshortu gururla ta$imayi, albumunu bile elimde ta$imaya cekinirim, muzigini o kadar sevmeme ragmen. sanati once siyasete ardindan da terore alet edersen, bu amaclar icin kullanirsan, ismin sadece muziginin guzelligi ile anilir. misal senin icin "ne muhterem bir insandi" diyemem hicbir $ekilde ama "harika yorumlari vardi, inanilmaz bir muzisyendi" diyebilirim gonul rahatligi ile. super bir muzisyen olman teroristlerle i$ birligi icerisinde olmani engellemedi i$te.
ke$ke engelleseydi tabi.
ama buraya kadar.
ke$ke o e$siz yorumlarini pkk sembollerini ta$iyan kuma$larin onunde yapip benim ulkeme kufur etmeseydi. ke$ke "arabami bile $erefsizlerin ulkesinde biraktim" demeseydi de bu gonul onu daha bir saygiyla anabilseydi.
bilmedigim $arkisi yoktur, hayatini da siklikla inceledim, tum bunlara ragmen birak uzerinde resmi basili bir tshortu gururla ta$imayi, albumunu bile elimde ta$imaya cekinirim, muzigini o kadar sevmeme ragmen. sanati once siyasete ardindan da terore alet edersen, bu amaclar icin kullanirsan, ismin sadece muziginin guzelligi ile anilir. misal senin icin "ne muhterem bir insandi" diyemem hicbir $ekilde ama "harika yorumlari vardi, inanilmaz bir muzisyendi" diyebilirim gonul rahatligi ile. super bir muzisyen olman teroristlerle i$ birligi icerisinde olmani engellemedi i$te.
ke$ke engelleseydi tabi.
kürtçe şarkı söyleyeceğini ilan ettiği için itilip kakılan, sürgüne yollanan, memleket hasretiyle ölen adam!...
çok değil ha 10 yıl kadar zaman geçti üzerinden, bırakın insanlara kürtçe şarkı söylediği için pkk sempatizanı yaftası yapıştırılmayı, meclisin içine bizatihi pkk girdi! devletin nur topu gibi resmi kürtçe kanalı oldu... düşünmediği halde düşünüyor gösterilip damgalanan insanları bırakın bir kenara, bombasını, silahını dağda bir süreliğine bırakıp, kanlı ellerini memleketimin suyunda yıkayıp şehre inen ve güllerle karşılanan teröristleri gördük. apo hakkında konuşurken sayın öcalan diye seslenen devlet büyüğü gördük.
yahu ahmet kaya mı sempatizan, yoksa ülkenin ağzına el birliğiyle sıçan oyuncu, dolapçı, komplo teorisyeni ötekiler mi?. yapmayın gözünüzü seveyim!
çelişkinin farkında mısınız?...
çok değil ha 10 yıl kadar zaman geçti üzerinden, bırakın insanlara kürtçe şarkı söylediği için pkk sempatizanı yaftası yapıştırılmayı, meclisin içine bizatihi pkk girdi! devletin nur topu gibi resmi kürtçe kanalı oldu... düşünmediği halde düşünüyor gösterilip damgalanan insanları bırakın bir kenara, bombasını, silahını dağda bir süreliğine bırakıp, kanlı ellerini memleketimin suyunda yıkayıp şehre inen ve güllerle karşılanan teröristleri gördük. apo hakkında konuşurken sayın öcalan diye seslenen devlet büyüğü gördük.
yahu ahmet kaya mı sempatizan, yoksa ülkenin ağzına el birliğiyle sıçan oyuncu, dolapçı, komplo teorisyeni ötekiler mi?. yapmayın gözünüzü seveyim!
çelişkinin farkında mısınız?...
serdar ortac,mustafa sandal gibi boceklerin yorumcu diye ortaliklarda gezindigi gunumuzde ozlemini surekli hissettigim,tek sucu insanlari cok sevmek olan buyuk insan..
"hep yanli$ anla$ilmi$ hayalleri yasaklanmi$" sanatci. emsali olmayan bir sese sahip, sagcisi solcusu her kesimden insanin dinleyebildigi guzel insan. yusuf hayaloglu ustadan aldigi bir $iire on dakika da beste yapabilen ender besteci, soz yazari her $ey. turkiye de protest muzigin yegane yaratacisi. hic bir zaman onun gibi olunamayacagini anlayamayan ba$kalarinin bu muzigi denemeye kalkip husranla sonuclanmasini ana nedeni. magazin dernegi odul toreninde "kurt um. kurtce beste yapiyorum, kurtce sarki soyluyorum. bu ulkede yasiyorum" gibi gercekleri dile getirmekten kacinmadiktan sonra, bu sozlere anlamsiz bir $ekilde tepkisini dile getiren ercan saatciye "saatcilerle degil sana sanatcilarla isim olur benim" diyerek adeta ayar vermis hala olebildigine inanmadigim bu yonde duydugum haberlere inanarak bir gun bir yerlerde kar$imiza cikmasini umdugum gercek sanat adami.
bo$una olen baba adam yorumlarini yapmadan once, kim icin baba adam oldugunu du$unmekte fayda var. kurtler ve turkler icin mi yoksa pkk icin mi?
pkk amblemi basili kuma$larin onunde(bayraklari demiyorum bak) "canim apo sen muhakkak liderimizsin" $eklinde $arki sozlerini degi$tirmeseydi, yine ayni kuma$ parcalarinin onunde "arabami $erefsizlerin ulkesinde biraktim" demeseydi ve buna benzer milyon ayri $ey yapmasaydi, daha bir agzima buruk tad gelmeden dinleyebilirdim $arkilarini.
$arkilarini her ortamda buyuk keyifle dinlerim, e$lik de ederim ama hepsi o. ke$ke olmeseydi diyebilecegim nokta ise sadece sanati ile sinirlidir, karakteri, $erefi ve insanligi ile fazla yorumda bulunmak istemem. kaba bir insan degilim nihayetinde.
not: tum bu anlattiklarimin video kayitlari da var youtubeda, merak eden aratip hemen bulabilir. gotumden sallamiyorum yani.
pkk amblemi basili kuma$larin onunde(bayraklari demiyorum bak) "canim apo sen muhakkak liderimizsin" $eklinde $arki sozlerini degi$tirmeseydi, yine ayni kuma$ parcalarinin onunde "arabami $erefsizlerin ulkesinde biraktim" demeseydi ve buna benzer milyon ayri $ey yapmasaydi, daha bir agzima buruk tad gelmeden dinleyebilirdim $arkilarini.
$arkilarini her ortamda buyuk keyifle dinlerim, e$lik de ederim ama hepsi o. ke$ke olmeseydi diyebilecegim nokta ise sadece sanati ile sinirlidir, karakteri, $erefi ve insanligi ile fazla yorumda bulunmak istemem. kaba bir insan degilim nihayetinde.
not: tum bu anlattiklarimin video kayitlari da var youtubeda, merak eden aratip hemen bulabilir. gotumden sallamiyorum yani.
mahrum birakilan, kendisinden mahrum birakilinan sanatci. linc gecelerine alisir olduk ya artik her biri ayri bir yara acsada onurumuzda 100 yaranin 99 u dur ahmet kaya. onuncu yil marsi serdar ortac in agzinda durdugu kadar hic bir zaman igreti durmamistir sanirim. linc gecesi unutulur mu? catallarin golgesinde gariban garsonlarin ahmet kaya yi nasil da korumaya calistigi silinir mi? yasli, gecici hafizamizdan? oldu bittiye gelir mi hic vicdanimizda yaptigimiz muhasebede ahmet kaya’nin linc edilmesi?
photoshop u bulan kisi ahmet kaya nin basina gelenlerin bas sorumlusu oldugunu bilse ne dusunurdu acaba? ya halen o igrenc kufurleri salyalari disa aka aka edenler, ahmet kaya nin butun davalardan beraat ettigini bilse oturup dusunurler miydi? sanmam...
ahmet kaya davalarin hepsinden beraat etmistir, hurriyet gazetesi yayinladigi fotograflari mahkemeye yollamamistir yollayamamistir... resimler photoshop mahsuludur... ben apo yu ozledim demistir... evet bence de dogru degildir ama benim dogrum o nun dogrusu olmak zorunda midir? hakli olmasa neden o davadan beraat etsin? kime neyi anlatiyorum ben...
oy benim canim, kirli gozlerine kurban olam, sesine kurban olam uzaklarda misin?
photoshop u bulan kisi ahmet kaya nin basina gelenlerin bas sorumlusu oldugunu bilse ne dusunurdu acaba? ya halen o igrenc kufurleri salyalari disa aka aka edenler, ahmet kaya nin butun davalardan beraat ettigini bilse oturup dusunurler miydi? sanmam...
ahmet kaya davalarin hepsinden beraat etmistir, hurriyet gazetesi yayinladigi fotograflari mahkemeye yollamamistir yollayamamistir... resimler photoshop mahsuludur... ben apo yu ozledim demistir... evet bence de dogru degildir ama benim dogrum o nun dogrusu olmak zorunda midir? hakli olmasa neden o davadan beraat etsin? kime neyi anlatiyorum ben...
oy benim canim, kirli gozlerine kurban olam, sesine kurban olam uzaklarda misin?
daha geçtiğimiz birkaç güne kadar; başka türden müzikler dinleyen biri olarak dinlemediğim; dinleyenlerden de hiç haz etmediğim biriydi ahmet kaya. bu düşüncem uzun süreler bendeki yerini korumuştu.
taa ki bir gün ahmet kaya hakkında bir tartışma konusu açılana kadar;
metalci :olum terörist adam dinlenir mii teröristi dinleyen ona destek verir terörist olur. vatan hainliği mi yapmak istiyorsunuz bilmem ki... töbe töbe...
diğer arkadaş: nasıl siz metal müzik dinlediğinizde satanist olmuyorsanız, ahmet kaya dinleyen de terörist olmaz...vsvs devam etti tabi konuşma
ondan sonra dedim ki kendi kendime "bu bana acaip kapak oldu. insanları dinledikleri müzikle ayıramazsın. kendine yapılmasını istemediğin şeyleri başkalarına yapma, hiç de bu konularda tartışmaya girme de götüne çakmasınlar lafı böyle."
taa ki bir gün ahmet kaya hakkında bir tartışma konusu açılana kadar;
metalci :olum terörist adam dinlenir mii teröristi dinleyen ona destek verir terörist olur. vatan hainliği mi yapmak istiyorsunuz bilmem ki... töbe töbe...
diğer arkadaş: nasıl siz metal müzik dinlediğinizde satanist olmuyorsanız, ahmet kaya dinleyen de terörist olmaz...vsvs devam etti tabi konuşma
ondan sonra dedim ki kendi kendime "bu bana acaip kapak oldu. insanları dinledikleri müzikle ayıramazsın. kendine yapılmasını istemediğin şeyleri başkalarına yapma, hiç de bu konularda tartışmaya girme de götüne çakmasınlar lafı böyle."
ilk sazını kendisi yapmıştır...ilk konserinide kümesteki tavuklarına verdiğini söyler abisi.çok değerli bi insandı.hele benim için ayrı bi değeri vardı.kürdüz ölene kadar demişti kürd olmasada ve ben bir namlu ağzıyım omuz vermiş halkına diyerek hep o halkın yanında olacağını söylemişti.ama çok itildi.yapmaması gereken şeyler oldu elbette ama çok sevdiği ülkesi ona hiç yardım etmedi.oda öfkeli davrandı.sonuç;mezarı bile bu ülkede değil...siz bu kadar sevdiğiniz ülkede olsun istemez miydiniz mezarınızın?kim istemezki...kim istemezki kurtuluş savaşı şehitlerinin kanlarıyla sulanan bu topraklara gömülmeyi.sizi bilmem ama ben isterim.kimse beni istemesede ben bu ülkede yaşamayı ve bu ülkede gömülmeyi isterim.umarım değeri hak eden insanlara değer vermesini biliriz.umarım değeri hakeden insanları bi hiç uğruna sürgüne göndermeyiz.
yeni kasedinde sadece 1 tane kürtçe sarkı soyleyeceğini soylediğinde vatan haini ilan edildi.ancak şimdi devlet televizyonunda bile kürtçe şarkı söyleyenler ayakta alkıslanmaktadır.1999 yılının şubat ayındaki ödül programında çatal bıcak atanlar yıllar sonra özür diledi.paris’e tasındıgında daha dogrusu sürgüne yollandıgında arabamı evimi şerefsizlerin oldugu yerde değilde 3-5 şerefsizin oldugu yerde bıraktım dediği yıllar sonra ortaya cıktı.ileri görüşlüşlüğü inkar edildi.halkın üzerinden milliyetciliği kullanarak prim yapmaya calısanlar ; kendi menfaatleri için bir hayatın üzerini çizdiğinin farkında bile değildi.şimdi bakkal müziği yapıyo dierek esnafı daha dogrusu halkı aşağılayanlar küçük görenler alkışlanırken,yolda bir çocugu gordugunde basını oksarken halkı sevmiyo oldu, ülke düşmanı damgası vuruldu.herkes yazdı kafasına gore bişeyler.ama o hep dedi benim babam türk,annem kürt bunu inkar etmiyorum türkiye cumhuriyetinde yasayan yarı kürdüm dedi.onun gibi milyonlarca insan gibi.ancak o ülkeyü bölmekle suclandı.sanatcı değil terorist dendi.oysa o herkesin dert ortagı olmaya kararlıydı ve basardı şimdi 4-5 arkadas toplanıp içmeye kalkıtıgnda bir ahmet kaya sarkısı calınmadan masadan kalkılmıyosa.herkesin en az bir sarkısını ezbere bildiği saheserler yapıyosa zaten olayı bitirmiştir..ölümünden 8 sene gecmeine ragmen ölüsüne bile inanılmadı.biliyorum ne yazsam boş en azından anlayan anladı.
( bir yer var biliyorum
her $eyi söylemek mümkün
epeyce yakla$mı$ım, duyuyorum
anlatamıyorum.. )
evet, evet.. anlatamıyorum bir türlü. ahmet kaya çocuk katillerine yardım etti diyor ordan biri, biri geber diyor. yok yok, anlatamıyorum. sorun harbiden ben de. hayattayken yüzüne bakanlar, $arkılarına e$lik edenler; büyük sanatçı, üstad diyenler $imdi arkasından olmadık $eyler söylemekte ısrarlı hala..
öncelikle bu benim, salt ahmet kaya ba$lığı altına yazdığım ilk ve de son entrydir. gerisi, devamı yoktur.. sıkıldım artık avukat gibi görülmekten ki zaten problem de burada ba$lıyor.
pkk bayrağı altında $arkı söylediği bilinmeden önce herkes ahmet kaya’yı protest olarak nitelendiren müziğin babası olarak kabul ediyor, saygı duyuyor, albümlerini alıyor ya da almasa bile bi’ $ekilde dinliyordu. zaman zaman ağır duru$u, sözünü sakınmadan söylemesi, $arkılarında parmak bastığı, ucundan bacağından siyasete dokundurmalar yapması : özellikle üretim kısırı bünyeler tarafından ele$tiriliyor ama ahmet kaya’nın sanat ya$amına, kültür ya$amına kattıkları bir türlü yadsınamıyor; attila ilhan gibi, ahmed arif gibi, ahmet erhan gibi, nevzat çelik gibi büyük $airlerle olan yakın dostluğu ve $arkılarının bazılarında onların $iirlerini kullanması birtakım çevrelerce olumlu birtakım çevrelerce de -her zaman olur- olumsuz kar$ılanıyordu. ama ahmet kaya rotasını çizmi$ti, belli bir yörüngede, belli bir ba$kaldırıyı savunuyor; yaptıklarının yapacaklarının teminatı olduğunu kanıtlıyor, bu da ki$ileri ve belli kitleleri açmaz kıskançlıkların andon kıskaçlarına sürüklüyordu. $arkılarında, konu$malarında her zaman muhalif her zaman ele$tiren yapısı varolu$unun ona kattığı anlamla mümkün oluyor ama ahmet kaya yine de doymuyor, üretiyor, çalı$ıyor ve tenkit ediyordu. zamane programlarına çıkmıyor, "dervi$in fikri neyse zikri de o’dur" dan hareket ediyordu. aldırı$sızdı ama kesinlikle kapalı değildi. süsten uzak ya$amı, aile hayatını gözlerden ırak ya$aması bu gelenekten gelenler için, yani gönül ve dava insanları için bir kural değil bir alı$kanlık olabilirdi ancak. olaylı ödül gecesinde genel anlamıyla söylediği : kürtçe $arkı yapacağım, klip çekeceğim’den öte; ezilmi$, hakir görülüp dı$lanmı$ kürt halkının da artık anladığı dilde sanat eserleri verebilmesine olanak tanınmasına yönelik bir nükleer patlama sayılabilirdi. ordu tarafından doğu’da ellerine pkk bayrağı verilerek, "bak burada oğlunun adı yazıyor" denilen 80’lik ya$lı nineler, türkçe bilmemesi bir fırsat olarak kullanılan bihaber insanlar daha sonra yine aynı ordu tarafından "pkk eylemi yaptılar!" gerekçesiyle tutuklanıyor, sürgün ediliyor ve hatta öldürülüyordu. anla$ılamayan ise (en azından benim anlamadığım) bunları bilmeden konu$an insanların, kulaktan dolma, kulaktan dogma laflarına kendilerini de inandırmaları iken ahmet kaya fransa’ya, doğduğu topraklardan uzaklara, sürgüne, -doğru tanımla- ölüme gönderiliyordu. albümleri, dü$ünceleri, oturmu$ yapısı ile gönüllerdeki ahmet kaya’ya, "ba$ını kuma göm!" deniliyordu. üretme, sesin çok çıkıyor deniliyordu. bihaber yurdum insanı ise ödül gecesinde ahmet kaya’nın kafasına çatallar atan ve yurtseven karde$ler adıyla çıkmı$ saçma salak insanları zamanla ba$ı tacı ediyordu. gel gör ki; o yurtsevenler kendi yurtları yerine almanya’da ya$amayı seçiyordu. her $ey gülünecek kadar basit, de$ilecek kadar da derindi oysa. sonuç olarak istenen oldu, ahmet kaya fransa’da öldü, pere lachaise’ye, yılmaz güney’in yanına gömüldü. ya$ıyor diye söylentiler çıkartıldı, ailesi rencide edildi, onuru ile oynandı falan ama i$in en önemli kısmı bana sorarsanız ahmet kaya $ehit edildi. bir komplonun, planlanmı$ bir politik oyunun, bir üstükapalı suikastin kurbanı edildi. halkların karde$liği adına diye $arkılar yapan adam, halkların kalle$liğiyle öldürüldü.
gel gelelim; aradan bir kaç yıl geçti. yurdum insanı, yurdum genci çıktı ahmet kaya teröristlere ilgi ve sempati duyuyor dedi. haluk levent’de çıktı, pkk bayrağı altında $arkı söyledi ama dinliyorsun. çünkü rock diğ’mi ? kafa sallıyor, bo$alıyorsun.. zaten sen, yıllardır her $eye kafa sallıyorsun. rojin çıktı kürtçe söyledi, ilgini çekti diğ’mi? çünkü sen ilgiyi seversin. bir zaafiyetin var ama çözersin. kafasında ı$ık yanan adamlar tıkılırken hapise, sen elinde cımbız ve ayna, oturduğun yerden yaratılmasını istediğin ütopik barı$ için direktiflerde bulunursun. ahmet kaya dedi çünkü çocuklar ölsün ?! haklısın sen de, ne diyeyim ? için bu denli yanarken sen ne yaptın peki ? bir sivil toplum örgütüne üye oldun mu ? pkk’ya kurban verdiğimiz $ehitler için kaç kez gözya$ı döktün ? içine mi akıttın yoksa ? ha, anladım, zaten iç’ten seviyorsun sen.. yüreğimle seviyorum diyorsun diğ’mi ? karde$ türküler dinledin mi hiç, hani senin kıçının dibine dek gelip mitralyöz dayamı$ amerika’nın yaptığı filmlere kürtçe müzik yapan topluluk ! yo, yo ! haklısın, fazla abartıyorum ben.. ama sen, ama sen yalnızca oturup ele$tirmeyi biliyorsun, tartı$mıyorsun çünkü kalibresi yeterli değil insanların ! çünkü sen, pkk destekçisi $arkıcı diye itham ettiğin adam’dan ciddi $ekilde tiksiniyorsun. çünkü sen hiç oturup attila ilhan okumadın, mahur dinlemedin sen, hep yarım bıraktın ya$adıkların, bundan sinirlisin, bundan gerginsin sen, bu yüzden lafını söyleyip kaçıyorsun, bu yüzden sen sokayım da içinde kalsın, çamuru sıçrasın izi kalsın diyorsun. bastıramadıklarını, çıkaramadıklarını savuruyorsun bi’$eylere. bırakıyorum artık ben de, dinleyeceğim ama konu$mayacağım bundan gayrı. çünkü konu$anlar kötü oluyor doğal yollardan.. gudik.
*tashih*
ahmet kaya’ya laf edenlerin çok sevdiği bir deyim var bir de: fashion! çok sevdikleri deyimle : fe$ındır.
ulan zaten hepiniz atatürkçüsünüz, hepiniz $ehitlerin ardından ağladınız, hepiniz özgürlükçü ve tam bağımsızcısınız, hepiniz $ehit ailelerine destek için elinden geleni radına koymadı, hepiniz ahmet kaya gibi bir bölücünün tek $arkısını bile download etmedi, hepiniz saf, temiz ve rafinesiniz. kirlenmemi$, kirletilmemi$, kirletmemi$siniz. lâf; ben adım gibi eminim ki televizyonda bir askerin $ehit olduğu haberini duyduktan sonra eylemsizliğiniz zerre deği$miyor, kalp denen $ey sadece sizin politik orostopolluk yapmaya ne denli yatkın olduğunuzla anlamlanıyor, reptiloid gözya$larınızla siz, alelâde yalancı ve takiyyeci ideolojik ma$alarsınız.
fe$ınınızın ta dibine koyayım.
*tashih2*
ha bi’de $imdi son zamanlarda süper bir kalıp var herkesin kullandığı: siktir git çay koy! diye..
koyuyorum çayı getiriyorum sana hattâ içine be$ $eker atıyorum glikoz zekanı açsın diye ama sendeki $eyin adı sadece tıpta beyin, yoksa biz aramızda soğanın cücüğü e$eğin kemcüğü de desek olur. neyse.. sen $imdi ahmet kaya ile denk tuttuğun alnındaorospuçocuğuyazaninsan’ların kimilerinin ya ideolojik-fraksiyonist ’$ey’lerini dinleyen.., ya da onların kliplerinde götü ba$ı ayrı oynayan denyo karıların basenlerini rüyana kırmızı pazen olarak transplante ettiğin ve aslında yatay/dikey toplumsal geçi$lilik içerisindeki kültürel mekanizmada herhangi bir rol ve statü i$gâl etmediğinden bok attığın adamın birlikte çalı$tığı insanları sadece terör örgütü militanı, yatakçısı, yardakçısı ya da $ak$akçısı olarak addedecek kadar sığ bir tatlı su muhafızısın ey aklıevvel! yusuf hayaloglu, attila ilhan, nevzat celik, ersin ergün falan nedir bilmediğinden mustafa yıldızdoğan gibi bir türkçe yazma (ve eminim konu$ma..) özürlü türkçülük propagandacısı ile aynı kefeye koyduğun adamın $arkılarında efkârlanıyor ama bunu sanal ortamlarda banal demeçlerle afi$e etmeyi bi sik sanıyorsun.
(bkz: ülkücüye bok atmak)
ahmet kaya’yı sevme ulan sen zaten. ahmet kaya’yı sevenler yeter: onlar ne için sevdiğini bilecek kadar adamlar çünkü!
son tahlilde; (solcu bitiri$i)
öldü gitti ahmet kaya..
<ykz:kına>
her $eyi söylemek mümkün
epeyce yakla$mı$ım, duyuyorum
anlatamıyorum.. )
evet, evet.. anlatamıyorum bir türlü. ahmet kaya çocuk katillerine yardım etti diyor ordan biri, biri geber diyor. yok yok, anlatamıyorum. sorun harbiden ben de. hayattayken yüzüne bakanlar, $arkılarına e$lik edenler; büyük sanatçı, üstad diyenler $imdi arkasından olmadık $eyler söylemekte ısrarlı hala..
öncelikle bu benim, salt ahmet kaya ba$lığı altına yazdığım ilk ve de son entrydir. gerisi, devamı yoktur.. sıkıldım artık avukat gibi görülmekten ki zaten problem de burada ba$lıyor.
pkk bayrağı altında $arkı söylediği bilinmeden önce herkes ahmet kaya’yı protest olarak nitelendiren müziğin babası olarak kabul ediyor, saygı duyuyor, albümlerini alıyor ya da almasa bile bi’ $ekilde dinliyordu. zaman zaman ağır duru$u, sözünü sakınmadan söylemesi, $arkılarında parmak bastığı, ucundan bacağından siyasete dokundurmalar yapması : özellikle üretim kısırı bünyeler tarafından ele$tiriliyor ama ahmet kaya’nın sanat ya$amına, kültür ya$amına kattıkları bir türlü yadsınamıyor; attila ilhan gibi, ahmed arif gibi, ahmet erhan gibi, nevzat çelik gibi büyük $airlerle olan yakın dostluğu ve $arkılarının bazılarında onların $iirlerini kullanması birtakım çevrelerce olumlu birtakım çevrelerce de -her zaman olur- olumsuz kar$ılanıyordu. ama ahmet kaya rotasını çizmi$ti, belli bir yörüngede, belli bir ba$kaldırıyı savunuyor; yaptıklarının yapacaklarının teminatı olduğunu kanıtlıyor, bu da ki$ileri ve belli kitleleri açmaz kıskançlıkların andon kıskaçlarına sürüklüyordu. $arkılarında, konu$malarında her zaman muhalif her zaman ele$tiren yapısı varolu$unun ona kattığı anlamla mümkün oluyor ama ahmet kaya yine de doymuyor, üretiyor, çalı$ıyor ve tenkit ediyordu. zamane programlarına çıkmıyor, "dervi$in fikri neyse zikri de o’dur" dan hareket ediyordu. aldırı$sızdı ama kesinlikle kapalı değildi. süsten uzak ya$amı, aile hayatını gözlerden ırak ya$aması bu gelenekten gelenler için, yani gönül ve dava insanları için bir kural değil bir alı$kanlık olabilirdi ancak. olaylı ödül gecesinde genel anlamıyla söylediği : kürtçe $arkı yapacağım, klip çekeceğim’den öte; ezilmi$, hakir görülüp dı$lanmı$ kürt halkının da artık anladığı dilde sanat eserleri verebilmesine olanak tanınmasına yönelik bir nükleer patlama sayılabilirdi. ordu tarafından doğu’da ellerine pkk bayrağı verilerek, "bak burada oğlunun adı yazıyor" denilen 80’lik ya$lı nineler, türkçe bilmemesi bir fırsat olarak kullanılan bihaber insanlar daha sonra yine aynı ordu tarafından "pkk eylemi yaptılar!" gerekçesiyle tutuklanıyor, sürgün ediliyor ve hatta öldürülüyordu. anla$ılamayan ise (en azından benim anlamadığım) bunları bilmeden konu$an insanların, kulaktan dolma, kulaktan dogma laflarına kendilerini de inandırmaları iken ahmet kaya fransa’ya, doğduğu topraklardan uzaklara, sürgüne, -doğru tanımla- ölüme gönderiliyordu. albümleri, dü$ünceleri, oturmu$ yapısı ile gönüllerdeki ahmet kaya’ya, "ba$ını kuma göm!" deniliyordu. üretme, sesin çok çıkıyor deniliyordu. bihaber yurdum insanı ise ödül gecesinde ahmet kaya’nın kafasına çatallar atan ve yurtseven karde$ler adıyla çıkmı$ saçma salak insanları zamanla ba$ı tacı ediyordu. gel gör ki; o yurtsevenler kendi yurtları yerine almanya’da ya$amayı seçiyordu. her $ey gülünecek kadar basit, de$ilecek kadar da derindi oysa. sonuç olarak istenen oldu, ahmet kaya fransa’da öldü, pere lachaise’ye, yılmaz güney’in yanına gömüldü. ya$ıyor diye söylentiler çıkartıldı, ailesi rencide edildi, onuru ile oynandı falan ama i$in en önemli kısmı bana sorarsanız ahmet kaya $ehit edildi. bir komplonun, planlanmı$ bir politik oyunun, bir üstükapalı suikastin kurbanı edildi. halkların karde$liği adına diye $arkılar yapan adam, halkların kalle$liğiyle öldürüldü.
gel gelelim; aradan bir kaç yıl geçti. yurdum insanı, yurdum genci çıktı ahmet kaya teröristlere ilgi ve sempati duyuyor dedi. haluk levent’de çıktı, pkk bayrağı altında $arkı söyledi ama dinliyorsun. çünkü rock diğ’mi ? kafa sallıyor, bo$alıyorsun.. zaten sen, yıllardır her $eye kafa sallıyorsun. rojin çıktı kürtçe söyledi, ilgini çekti diğ’mi? çünkü sen ilgiyi seversin. bir zaafiyetin var ama çözersin. kafasında ı$ık yanan adamlar tıkılırken hapise, sen elinde cımbız ve ayna, oturduğun yerden yaratılmasını istediğin ütopik barı$ için direktiflerde bulunursun. ahmet kaya dedi çünkü çocuklar ölsün ?! haklısın sen de, ne diyeyim ? için bu denli yanarken sen ne yaptın peki ? bir sivil toplum örgütüne üye oldun mu ? pkk’ya kurban verdiğimiz $ehitler için kaç kez gözya$ı döktün ? içine mi akıttın yoksa ? ha, anladım, zaten iç’ten seviyorsun sen.. yüreğimle seviyorum diyorsun diğ’mi ? karde$ türküler dinledin mi hiç, hani senin kıçının dibine dek gelip mitralyöz dayamı$ amerika’nın yaptığı filmlere kürtçe müzik yapan topluluk ! yo, yo ! haklısın, fazla abartıyorum ben.. ama sen, ama sen yalnızca oturup ele$tirmeyi biliyorsun, tartı$mıyorsun çünkü kalibresi yeterli değil insanların ! çünkü sen, pkk destekçisi $arkıcı diye itham ettiğin adam’dan ciddi $ekilde tiksiniyorsun. çünkü sen hiç oturup attila ilhan okumadın, mahur dinlemedin sen, hep yarım bıraktın ya$adıkların, bundan sinirlisin, bundan gerginsin sen, bu yüzden lafını söyleyip kaçıyorsun, bu yüzden sen sokayım da içinde kalsın, çamuru sıçrasın izi kalsın diyorsun. bastıramadıklarını, çıkaramadıklarını savuruyorsun bi’$eylere. bırakıyorum artık ben de, dinleyeceğim ama konu$mayacağım bundan gayrı. çünkü konu$anlar kötü oluyor doğal yollardan.. gudik.
*tashih*
ahmet kaya’ya laf edenlerin çok sevdiği bir deyim var bir de: fashion! çok sevdikleri deyimle : fe$ındır.
ulan zaten hepiniz atatürkçüsünüz, hepiniz $ehitlerin ardından ağladınız, hepiniz özgürlükçü ve tam bağımsızcısınız, hepiniz $ehit ailelerine destek için elinden geleni radına koymadı, hepiniz ahmet kaya gibi bir bölücünün tek $arkısını bile download etmedi, hepiniz saf, temiz ve rafinesiniz. kirlenmemi$, kirletilmemi$, kirletmemi$siniz. lâf; ben adım gibi eminim ki televizyonda bir askerin $ehit olduğu haberini duyduktan sonra eylemsizliğiniz zerre deği$miyor, kalp denen $ey sadece sizin politik orostopolluk yapmaya ne denli yatkın olduğunuzla anlamlanıyor, reptiloid gözya$larınızla siz, alelâde yalancı ve takiyyeci ideolojik ma$alarsınız.
fe$ınınızın ta dibine koyayım.
*tashih2*
ha bi’de $imdi son zamanlarda süper bir kalıp var herkesin kullandığı: siktir git çay koy! diye..
koyuyorum çayı getiriyorum sana hattâ içine be$ $eker atıyorum glikoz zekanı açsın diye ama sendeki $eyin adı sadece tıpta beyin, yoksa biz aramızda soğanın cücüğü e$eğin kemcüğü de desek olur. neyse.. sen $imdi ahmet kaya ile denk tuttuğun alnındaorospuçocuğuyazaninsan’ların kimilerinin ya ideolojik-fraksiyonist ’$ey’lerini dinleyen.., ya da onların kliplerinde götü ba$ı ayrı oynayan denyo karıların basenlerini rüyana kırmızı pazen olarak transplante ettiğin ve aslında yatay/dikey toplumsal geçi$lilik içerisindeki kültürel mekanizmada herhangi bir rol ve statü i$gâl etmediğinden bok attığın adamın birlikte çalı$tığı insanları sadece terör örgütü militanı, yatakçısı, yardakçısı ya da $ak$akçısı olarak addedecek kadar sığ bir tatlı su muhafızısın ey aklıevvel! yusuf hayaloglu, attila ilhan, nevzat celik, ersin ergün falan nedir bilmediğinden mustafa yıldızdoğan gibi bir türkçe yazma (ve eminim konu$ma..) özürlü türkçülük propagandacısı ile aynı kefeye koyduğun adamın $arkılarında efkârlanıyor ama bunu sanal ortamlarda banal demeçlerle afi$e etmeyi bi sik sanıyorsun.
(bkz: ülkücüye bok atmak)
ahmet kaya’yı sevme ulan sen zaten. ahmet kaya’yı sevenler yeter: onlar ne için sevdiğini bilecek kadar adamlar çünkü!
son tahlilde; (solcu bitiri$i)
öldü gitti ahmet kaya..
<ykz:kına>
izlemiş oldugum bir belgeselinde şöyle bir konuşma geçer eski bir emniyet müdürü ile aralarında.
- ahmet parise geliyorum işlerim var, varmı bir istegin.
+ abi gelirken çiğ köftelik bulgur, pul biber birde 8-9 şişe şaşal (bkz: su), vatanımın suyunu özledim suyu bile bir başka.
birde ufak bir rakı.
- tamam diyor ve telefonu kapatıyor.
bu sözleri söyleyen vatan haini olamaz bence.
saygıyla anılması gereken türkiyenin büyük sanatçılarından biri.
- ahmet parise geliyorum işlerim var, varmı bir istegin.
+ abi gelirken çiğ köftelik bulgur, pul biber birde 8-9 şişe şaşal (bkz: su), vatanımın suyunu özledim suyu bile bir başka.
birde ufak bir rakı.
- tamam diyor ve telefonu kapatıyor.
bu sözleri söyleyen vatan haini olamaz bence.
saygıyla anılması gereken türkiyenin büyük sanatçılarından biri.
ilk zamanlar kendisine ve müziğine karşı çok acımasızdım ve tabi onu dinleyenlere de.
sonra ne mi oldu?
büyüdüm.
hayatı,kahreden çelişkileri,çaresizlikleri gördüm,hissettim.
ben gitmedim,hayat beni ona,şarkılarına götürdü.
kederlere sürükledi ağlattı beni şarkıları.
bir dönem yaptığı propaganda şarkılarını sevmem.insanlığını severim.
herkesin hataları olmuştur;pişmanlıkları,utançları...
sonuçta "su akar yatağını bulur".
on yıl önceki türkiyeyi hatırlıyor musunuz?ben hatırlıyorum.
türkiyede büyüyor.
sonra ne mi oldu?
büyüdüm.
hayatı,kahreden çelişkileri,çaresizlikleri gördüm,hissettim.
ben gitmedim,hayat beni ona,şarkılarına götürdü.
kederlere sürükledi ağlattı beni şarkıları.
bir dönem yaptığı propaganda şarkılarını sevmem.insanlığını severim.
herkesin hataları olmuştur;pişmanlıkları,utançları...
sonuçta "su akar yatağını bulur".
on yıl önceki türkiyeyi hatırlıyor musunuz?ben hatırlıyorum.
türkiyede büyüyor.
sozlukte ayni arabada gezdigini anladigim yakin dostlari bulunan muzik ustadi. vurun abaliya onsartiyla kendisi icin arka arkaya kotu ya da yine arka arkaya iyi entryler girilen nihayetinde suru halinde yasayan insanlarin suru psikolojisinin ust noktalarindan esinlenerek entry girdigi insan.
şarkılarını seviyorum ama görüşünden nefret ediyorum gibi bir saçmalığı savunan bir ton dinleyeni olan şarkıcı. bir insan yaptığı sanatı görüşlerini yansıtmak için perde olarak kullanır. attığı fırça darbelerinde, kullandığı keskilerde, tarama uçlarında ya da ahmet kayada olduğu gibi yazdığı şarkı sözlerinde hep kendi görüşleri vardır. ahmet kayada şarkılarını yazarken hep kendi düşüncelerini kağıda dökmüştür ve o son zamanlar çıkan görüntülerdeki olayları savunmaktadır. o yüzden dünyanın en saçma ve kendini bilmez dinleyici kitlesine sahiptir. kendisi bundan ne kadar hoşnuttu bilinmez tabiki.
protest muzigin rahmetli ustasi.
pkk`la bagi olan insan olamaz dedigim, bu ister ibrahim olsun ister ahmet, ister yilmaz ister mahsun, benim gozumde degeri olmayan harfler toplulugu olan kisi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?