didem madakın ikinci $iir kitabıdır.
ahlar ağacı
ve aynı isimde $iiridir..
bir ilaç içsem bari diye dü$ündüm
biraz kolonya sürünsem
ferahlasam,pencereyi açsam...
$öyle bir $ey yazdım sonra:
yağmur,çamurlu bir elbise dikiyor $ehre
sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde..
berbattı...
bir $iire böyle ba$lanmazdı.
iç ses diye söylendim,
ardından yıldırım gürses...
aptal aptal güldüm bir de buna..
ay$ecik vazoyu kırıyor
ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına..
yapı$tırsam da parçalarını hayatımın
su sızdırıyordu çatlaklarından..
karnabahar kızartmıyordu asla
ba$rolde kadınlar..
güçlü bir el silkeledi beni sonra
sanırım tanrı’nın eliydi..
sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan..
binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi
çok $ey görmü$üm gibi
ve çok $ey geçmi$ gibi ba$ımdan
ah...dedim sonra
ah!
iç ses,diye söylendim
çocukken $öyle dua ederdim tanrı’ya:
tanrım bana hiç erimeyen
kırmızı bir bonbon $ekeri yolla..
eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
karde$imle kendimize durmadan
olmayan çayları
olmayan fincanlardan içerdik..
olmayan kapıları açardık
olmayan ziller çaldığında..
siyah papyonlu olurdu mutlaka
resim defterimizdeki damat...
yedi günde yarattığımız dünya
mutlu olurduk pastel koksa...
ve $imdi şöyle dua ediyorum tanrı’ya:
olanlar oldu tanrım
bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!
kaybolmak istemi$tim bir zamanlar
kapının arkasında yokum demi$tim
ve divanın altında da..
bulamazsınız ki artık beni..
hayatın ortasında..
kaybolmak istemi$tim bir zamanlar..
beni kimse bulamazdı..
tanrı’nın arkasına saklansam..
o kocamandı,en kocamandı o...
bir kız çocuğunun hayalleri kadar...
bir zamanlar kendimi
bulunmaz hint kuma$ı sanmıştım.
kaç metredir benim yokluğum?
benden daha çok var sanmı$tım.
benim yokluğumdan dünyaya
bir elbise çıkar sanmı$tım..
dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
sonunda ben de alı$tım..
ah...dedim sonra
ah!
güzin ablası kitaplar olan bir kızdım
içim sıkılmasa o kadar
tek bir satır bile okumazdım.
ta$ bebeğim ters çevrilince ağlardı
bir derdi var derdim..
derdimi demeyi ben ta$ bebeğimden öğrendim..
ninni derdim,ninni bebeğim!
cam gözlerini kapardı,naylon kirpiklerini...
plastik gözkapaklarının ardında
bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin..
gözya$ları da...
ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına..
bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı..
kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa...
insan çıtır ekmeği ısırdığında
kırıklar dolar kucağına
işte orası umudun tarlasıdır..
ve orada ba$aklar ağırla$tığında
sayısız ah dökülür toprağa..
iç ses diye söylendim..
ve ah dedim sonra
böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim..
dallarına salıncak kurardı çocuklar
hızlı ya$anan bir hayatın $arkılarıydı salıncaklar...
meyveleri tatsızdı..
eski bir lanetten dolayı..
herkes di$lerdi acı meyvelerini
ve herkes söverdi ona..
ismini yazardı herkes onun bağrına..
ah derdi o...
ah!
bıçağın ucundaydı insanların hafızası..
"insan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır.."
tanrı şöyle derdi o zaman..
ah!
ne çok dikeni vardı ahlar ağacının tanrım..
ula$ılamazdı
sen sarılmak istesen ona
o sana sarılmazdı...
ne çok dikenin vardı tanrım!
ne çok isterdim..
sana sarılamazdım...
ve $öyle derdim o zaman:
ah!
ahlat ahların ağacıydı
ya$lanmaya ba$layanların
itiraf edilememiş a$kların,
evde kalmış kızların..
ahlat ahların ağacıydı..
cezayir nasıl cezaların ülkesiyse..
öyleydi i$te...
ve etimoloji eti’lerden kalma
bir zaman birimiydi yanılmıyorsam..
ve yanılmıyorsam yalnız insanların
kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmu$ o zaman.
mesela o zamanlar..
mutsuz olduğunda insanlar..
yok olurmu$ bazı dakikalar..
bir ilaç içsem bari diye dü$ündüm
biraz kolonya sürünsem
ferahlasam,pencereyi açsam...
$öyle bir $ey yazdım sonra:
yağmur,çamurlu bir elbise dikiyor $ehre
sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde..
berbattı...
bir $iire böyle ba$lanmazdı.
iç ses diye söylendim,
ardından yıldırım gürses...
aptal aptal güldüm bir de buna..
ay$ecik vazoyu kırıyor
ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına..
yapı$tırsam da parçalarını hayatımın
su sızdırıyordu çatlaklarından..
karnabahar kızartmıyordu asla
ba$rolde kadınlar..
güçlü bir el silkeledi beni sonra
sanırım tanrı’nın eliydi..
sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan..
binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi
çok $ey görmü$üm gibi
ve çok $ey geçmi$ gibi ba$ımdan
ah...dedim sonra
ah!
iç ses,diye söylendim
çocukken $öyle dua ederdim tanrı’ya:
tanrım bana hiç erimeyen
kırmızı bir bonbon $ekeri yolla..
eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
karde$imle kendimize durmadan
olmayan çayları
olmayan fincanlardan içerdik..
olmayan kapıları açardık
olmayan ziller çaldığında..
siyah papyonlu olurdu mutlaka
resim defterimizdeki damat...
yedi günde yarattığımız dünya
mutlu olurduk pastel koksa...
ve $imdi şöyle dua ediyorum tanrı’ya:
olanlar oldu tanrım
bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!
kaybolmak istemi$tim bir zamanlar
kapının arkasında yokum demi$tim
ve divanın altında da..
bulamazsınız ki artık beni..
hayatın ortasında..
kaybolmak istemi$tim bir zamanlar..
beni kimse bulamazdı..
tanrı’nın arkasına saklansam..
o kocamandı,en kocamandı o...
bir kız çocuğunun hayalleri kadar...
bir zamanlar kendimi
bulunmaz hint kuma$ı sanmıştım.
kaç metredir benim yokluğum?
benden daha çok var sanmı$tım.
benim yokluğumdan dünyaya
bir elbise çıkar sanmı$tım..
dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
sonunda ben de alı$tım..
ah...dedim sonra
ah!
güzin ablası kitaplar olan bir kızdım
içim sıkılmasa o kadar
tek bir satır bile okumazdım.
ta$ bebeğim ters çevrilince ağlardı
bir derdi var derdim..
derdimi demeyi ben ta$ bebeğimden öğrendim..
ninni derdim,ninni bebeğim!
cam gözlerini kapardı,naylon kirpiklerini...
plastik gözkapaklarının ardında
bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin..
gözya$ları da...
ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına..
bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı..
kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa...
insan çıtır ekmeği ısırdığında
kırıklar dolar kucağına
işte orası umudun tarlasıdır..
ve orada ba$aklar ağırla$tığında
sayısız ah dökülür toprağa..
iç ses diye söylendim..
ve ah dedim sonra
böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim..
dallarına salıncak kurardı çocuklar
hızlı ya$anan bir hayatın $arkılarıydı salıncaklar...
meyveleri tatsızdı..
eski bir lanetten dolayı..
herkes di$lerdi acı meyvelerini
ve herkes söverdi ona..
ismini yazardı herkes onun bağrına..
ah derdi o...
ah!
bıçağın ucundaydı insanların hafızası..
"insan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır.."
tanrı şöyle derdi o zaman..
ah!
ne çok dikeni vardı ahlar ağacının tanrım..
ula$ılamazdı
sen sarılmak istesen ona
o sana sarılmazdı...
ne çok dikenin vardı tanrım!
ne çok isterdim..
sana sarılamazdım...
ve $öyle derdim o zaman:
ah!
ahlat ahların ağacıydı
ya$lanmaya ba$layanların
itiraf edilememiş a$kların,
evde kalmış kızların..
ahlat ahların ağacıydı..
cezayir nasıl cezaların ülkesiyse..
öyleydi i$te...
ve etimoloji eti’lerden kalma
bir zaman birimiydi yanılmıyorsam..
ve yanılmıyorsam yalnız insanların
kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmu$ o zaman.
mesela o zamanlar..
mutsuz olduğunda insanlar..
yok olurmu$ bazı dakikalar..
orijinal adı ah’lar ağacıdır.
robot süpürge
bebek maması
aptamil bebek maması
en ucuz klima fiyatları
klima fiyatları
dubai vize
sözlük scripti sütyenli atlet
şişli escort bursa escort görükle escort türkçe seks hikayeleri izmir escort hatay escort izmir escort ankara escort
çankaya escort maltepe escort buca escort denizli escort denizli escort çiğli escort şirinevler escort çekmeköy escort
Anadolu Yakası Escort istanbul escort
şişli escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?