günü birlik ya da en uzunu bir haftayı geçmeyecek şekilde konaklama kabul eden yerlerdir. oteller ve pansiyonlardan daha ucuz olurlar. ptt, dsi, isfalt gibi devlet kurumları bünyesinde bulunur genellikle. tabi bu kurumların bazıları artık devleti temsil etmemektedir o ayrı.
insan, beklemeyi genellikle, artık bekleyecek bir şeyi kalmadığında öğrenir. voltaire böyle söylemiş.
en basiti insanın kendi kendisini aldatmasıdır. çünkü insan istediği şey her ne ise, onun gerçek olduğuna inanır.
bencil insanlar kendi eksikliklerini görmezler ama başkasının üstünlük ve erdemlerini gördüklerinde kendi eksikliklerine ve boşluklarına yanarlar. buna rağmen egoları bundan kurtulmaları için gereken gücü aramalarına engel olur.
cahil olanla yapılmamalıdır. ayrıca cehalet sahibi diye bir şey de türemiştir, böyle bir şey de yoktur. zira cahil, sahipliği olmadığı için cahil kalmıştır.
nitekim cehaletle savaşılmalı; cahil ile tartışılmamalıdır. bir fayda meydana gelmeyecektir.
nitekim cehaletle savaşılmalı; cahil ile tartışılmamalıdır. bir fayda meydana gelmeyecektir.
şüphesiz en kadim meyhane dostudur. cinsine bakılmaksızın söyleyebilirim bunu, evet. inanmayan şu şarkısına bir kulak kestirebilir. (bkz: üzdünüz beni yıllar)
çok zengin bir sitedir. inanılmaz güzellikte yazılar okuyabiliyoruz. takip edilebilecek, her gün su isteyen nadide bir çiçek gibidir.
bulan birisi mevcuttur. ondan öğrenilebilir.
(bkz: bülent ersoy)
(bkz: bülent ersoy)
bir kadın ismidir. duyunca ben de çok şaşırdım, tanışırsam soracağım ; - oy kullanabiliyor mu -.
vücuttaki ölü derinin arındırılması için mevsim gözetmeksizin gün aşırı yapılmalıdır.
sigarayı fazla kaçırınca en çok bu bölge acıyor.
biri gider gelir birisi şeklinde devam eden çelik şarkısının nakarat cümlesidir.
usanmadan yazıyorum kendi ellerimle. bu gece ölümü hatırlatacağım bizlere.
doğuşumuz nasıl ki bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin sonu olacak. öyleyse 100 sene daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz sene önce yaşamaığımıza ağlamak kadar deliliktir. ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik; bu hayata da eski halimizden soyunarak girdik.
eğer ölümün önüne geçilemiyorsa, ne zaman gelirse gelsin. sokratese otuz zalimler seni ölüme mahkum etiiler. dedikleri zaman onun cevabı: doğa da onları! olmuş. tüm dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne saçmalık!
başımıza bir kez gelen şey büyük bir dert sayılmaz. bir anda olup biten bir şey için uzun zaman korku çekmek akıl işi midir? ölüm uzun ömür ile kısa ömür arasındaki ayrımı kaldırır; çünkü yaşamayanlar için zamanın uzunu, kısası yoktur.
doğa bunu böyle istiyor. bize diyor ki : bu dünyaya nasıl geldiyseniz, öylece çıkıp gidin. ölümden hayata geçerken hissetmediğiniz tasayı, hayattan ölüme geçerken de hissetmeyin. ölümünüz varolmanın, dünya hayatının şartlarından biridir.
bizim güzel hatırımız için evrenin bu güzel düzeni değişecek değil ya? öelmek yaradılışımızın şartıdır; ölüm bizim varoluşumuzdadır. ondan kaçmak, kendi kendimizden kaçmaktır. bizim bu tadını çıkardığımız varlıkta hayat kadar ölümün de yeri vardır. dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan da ölmeye başlarız. elmayı ikiye kestiğimizde önce kararmasına sonra çürümesine bakalım. yetişmesi için ihtiyaç duyduğu şey oksijendir. ama aynı oksijen oksitlenme ile birlikte çürümesine de yol açmaktadır.
bize verdiği hayatı kemirmeye başlar ilk saatimiz. seneka.
hayat kendiliğinden ne iyi, ne kötüdür. ona iyiliği de, kötülüğü de katan bizleriz. bir gün bile yaşadıysak, her şeyi görmüş sayılırız aslında. bir gün bütün günlerin eşi gibidir. bir başka gündüz ya da gece yok ki. atalarımızın, dedelerimizin gördüğü göreceği hep bu ay, bu güneş, bu yıldızlar, bu düzendir.
bizim tragedyamız bir yılda oynanır ve biter. dört mevsimin nasıl geçtiğine bir bakarsanız, dünyanın çocuklluğunu, gençliğini, olgunluğunu ve yaşlılığını onlarda görürsünüz. dünyanın oyunu bu kadardır, evet. mevsimleri bitti mi, yeniden başlatmaktan başka marifet gösteremez.
insan kendini saran çemberin içinde döner durur. lucretius.
herkesin bağlı olduğu koşullara bağlı olmaktan kim yerinebilir? ne kadar yaşarsanız yaşayın, ölümde geçirilecek zamanı değiştiremeyiz. ölümden ötesi hep birdir. beşikte de ölseydik, o korktuğumuz mezarın içinde yine o kadar zaman kalacaktık.
kaç yüzyıl yaşarsanız yaşayın,
ölüm yine de ebedi olacaktır. lucretius.
hiç kimse vaktinden önce ölmüş sayılmaz; çünkü sizden kalan zaman da, sizden önceki zaman gibi sizin değildir. ondan da bir şey yütürmiş olmuyorsunuz.
bizden önce geçmiş zamanları düşün. bizim için onlar yokmuş gibidir. lucretius
hayat nerede biterse, orada tamamlanmıştır. hayatın değeri uzun yaşamakta değil, iyi yaşamaktadır. şunu anlamakta gecikmemek gerekir. doya doya yaşamak yılların çokluğuna değil, bizim gücümüze bağlıdır. her gün gittiğimiz yere hiçbir gün varmayacak mıyız sanıyorsunuz ? avunabilmek için eş-dost arıyorsanız, herkes de bizim gittiğimiz yere gitmiyor mu ?
öyle sanıyorum ki bizi korkutan ölümden çok bizim, cenaze alaylarıyla, asık suratlarla ölüme verdiğimiz korkunç durumdur. çocuklar sevdiklerini bile maske takmış görünce korkarlar. biz de öyle... insanların ve her şeyin yüzünden maskeyi, maskeleri çıkartıp atmalıyız.
doğuşumuz nasıl ki bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin sonu olacak. öyleyse 100 sene daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz sene önce yaşamaığımıza ağlamak kadar deliliktir. ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik; bu hayata da eski halimizden soyunarak girdik.
eğer ölümün önüne geçilemiyorsa, ne zaman gelirse gelsin. sokratese otuz zalimler seni ölüme mahkum etiiler. dedikleri zaman onun cevabı: doğa da onları! olmuş. tüm dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne saçmalık!
başımıza bir kez gelen şey büyük bir dert sayılmaz. bir anda olup biten bir şey için uzun zaman korku çekmek akıl işi midir? ölüm uzun ömür ile kısa ömür arasındaki ayrımı kaldırır; çünkü yaşamayanlar için zamanın uzunu, kısası yoktur.
doğa bunu böyle istiyor. bize diyor ki : bu dünyaya nasıl geldiyseniz, öylece çıkıp gidin. ölümden hayata geçerken hissetmediğiniz tasayı, hayattan ölüme geçerken de hissetmeyin. ölümünüz varolmanın, dünya hayatının şartlarından biridir.
bizim güzel hatırımız için evrenin bu güzel düzeni değişecek değil ya? öelmek yaradılışımızın şartıdır; ölüm bizim varoluşumuzdadır. ondan kaçmak, kendi kendimizden kaçmaktır. bizim bu tadını çıkardığımız varlıkta hayat kadar ölümün de yeri vardır. dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan da ölmeye başlarız. elmayı ikiye kestiğimizde önce kararmasına sonra çürümesine bakalım. yetişmesi için ihtiyaç duyduğu şey oksijendir. ama aynı oksijen oksitlenme ile birlikte çürümesine de yol açmaktadır.
bize verdiği hayatı kemirmeye başlar ilk saatimiz. seneka.
hayat kendiliğinden ne iyi, ne kötüdür. ona iyiliği de, kötülüğü de katan bizleriz. bir gün bile yaşadıysak, her şeyi görmüş sayılırız aslında. bir gün bütün günlerin eşi gibidir. bir başka gündüz ya da gece yok ki. atalarımızın, dedelerimizin gördüğü göreceği hep bu ay, bu güneş, bu yıldızlar, bu düzendir.
bizim tragedyamız bir yılda oynanır ve biter. dört mevsimin nasıl geçtiğine bir bakarsanız, dünyanın çocuklluğunu, gençliğini, olgunluğunu ve yaşlılığını onlarda görürsünüz. dünyanın oyunu bu kadardır, evet. mevsimleri bitti mi, yeniden başlatmaktan başka marifet gösteremez.
insan kendini saran çemberin içinde döner durur. lucretius.
herkesin bağlı olduğu koşullara bağlı olmaktan kim yerinebilir? ne kadar yaşarsanız yaşayın, ölümde geçirilecek zamanı değiştiremeyiz. ölümden ötesi hep birdir. beşikte de ölseydik, o korktuğumuz mezarın içinde yine o kadar zaman kalacaktık.
kaç yüzyıl yaşarsanız yaşayın,
ölüm yine de ebedi olacaktır. lucretius.
hiç kimse vaktinden önce ölmüş sayılmaz; çünkü sizden kalan zaman da, sizden önceki zaman gibi sizin değildir. ondan da bir şey yütürmiş olmuyorsunuz.
bizden önce geçmiş zamanları düşün. bizim için onlar yokmuş gibidir. lucretius
hayat nerede biterse, orada tamamlanmıştır. hayatın değeri uzun yaşamakta değil, iyi yaşamaktadır. şunu anlamakta gecikmemek gerekir. doya doya yaşamak yılların çokluğuna değil, bizim gücümüze bağlıdır. her gün gittiğimiz yere hiçbir gün varmayacak mıyız sanıyorsunuz ? avunabilmek için eş-dost arıyorsanız, herkes de bizim gittiğimiz yere gitmiyor mu ?
öyle sanıyorum ki bizi korkutan ölümden çok bizim, cenaze alaylarıyla, asık suratlarla ölüme verdiğimiz korkunç durumdur. çocuklar sevdiklerini bile maske takmış görünce korkarlar. biz de öyle... insanların ve her şeyin yüzünden maskeyi, maskeleri çıkartıp atmalıyız.
al green bu şarkının asıl dinlenmesi gereken kişidir diye düşünüyorum. en çok onun sesine yakışmıştır.
o fındık manyağı karakter serinin bu filminde de kırıp geçirmiştir beni. adını unuttum ama şimdi.
gece gece hüzün bastırtan portishead şarkısı. winamp da benden oldu artık. neyi ne zaman çalacağını biliyor.
gözüme yeni çarptı, facebookta paylaş butonu koyu puntoya bulanmış. kapitalizm gitmiş facebook gelmiş.
tertemiz mis gibi sitedir. reklamdan, kapitalizmin pençelerinden uzaktır. ayrıca bu bannerların olmamasından dolayı biraz da hızlıdır. yanılıyor da olabilirim.
(bkz: ıssız adam)
ohalamayın, evet gitmiştim. nasıl yaptım ben de bilmiyorum. buram buram ironi kokan bir durum yaşanmıştı sinemada.
ohalamayın, evet gitmiştim. nasıl yaptım ben de bilmiyorum. buram buram ironi kokan bir durum yaşanmıştı sinemada.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?