confessions

pinkcat

- Yazar -

  1. toplam entry 1627
  2. takipçi 1
  3. puan 63554

helen e

pinkcat
edgar allan poe eseri:

helen, senin güzelliğin
eskinin nicean yelkenlileri gibidir, benim için.
usulca, kokulu denizin üzerinden
o yol yorgunu gezgini taşır
kıyısına kendi memleketinin.

gezmeyi özler yapayalnız denizlerin üstünde
yunanlı yüzün, sümbül saçların
senin havaların getirmişti beni eve
yunanistan görkemine
ve roma yüceliğine.

işte, oradaki parıltılı pencere nişinde
nasıl da bir heykel gibi görürüm dineldiğini
ah, psyche, kutlu topraklar olan bölgelerden
akik lamba elinde.

to helen

pinkcat
edgar allan poe şiiri:

helen, thy beauty is to me
like those nicèan barks of yore
that gently, o’er a perfumed sea,
the weary way-worn wanderer bore
to his own native shore.

on desperate seas long wont to roam,
thy hyacinth hair, thy classic face,
thy naiad airs have brought me home
to the glory that was greece,
and the grandeur that was rome.

lo, in yon brilliant window-niche
how statue-like i see thee stand,
the agate lamp within thy hand,
ah! psyche, from the regions which
are holy land!

edgar allan poe

pinkcat
19 ocak 1809da boston,massaschusettsde,her ikisi de profesyonel oyuncu olan,üç çocuklu david ve elizabeth(arnold) poe’nun ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi.londra ve richmonddaki özel okullarda okudu.öğrenciliği sırasında tanıştığı alkol ve kumar,yaşamını altüst etti.kendisinden daha ünlü olan eşinin gölgesinde kaldı.

önceleri başarısız fanzin denemeleriyle başladığı edebiyat yaşamını,1832de saturday courrierde basılan beş öyküyle ve 1833te baltimore saturday visiter tarafından düzenlenen yarışmada ’’şişede bulunan not’’ (ms.found in a bottle) adlı öyküsüyle birinciliği kazanmasıyla devam etti.1834te,godey’s lady’s bookta yayımlanan ’’vizyoner’’ (the visionary) adlı öyküsüyle adı ülke genelinde duyulmaya başlanmıştı.

düzyazılarından başka,ustaca kurgulanmış ve yazılmış ’’kuzgun’’ (the raven) başta olmak üzere, annabel lee ve to helen adlı şiirleriyle de tanınan poe 7 ekim 1849da öldü.

rüyalar

pinkcat
edgar allan poe eseri:

ah,sürüp giden bir rüyaydı gençliğim
ve ruhum uyanmazdı
sabahı getirene dek
sonsuzluğun bir ışığı.
evet,ümitsizce kederli de olsa
doğduğundan beri yüreği
bir tutku karmaşası olan kişi
için,uyanıklığın soğuk gerçeğinden
daha iyidir bu uzun rüya.
ama hiç bitmeyecekse-delikanlılığımda
bana olduğu gibi-olacaksa,
delilik olurdu daha yüce bir göğü ummak
ben tadını çıkardım çünkü parlak güneşin yaz gününde,
rüyaları içinde canlı ışığın ve güzelliğin.
yüreğimi bırakmıştım düş gücünün iklimine,
kendi evimden ayrı,düşüncemin varlıklarıyla birlikte
yalnızca bir kez-yalnızca bir keresinde-
belleğimden silinmez o çılgın saat
bir güç ya da büyü bağlamıştı beni,
ya o soğuk yeldi gece üstümden esip
ruhuma damgasını basan
ya da ay,uzaktaki ışıltısıyla
uykumun üzerinde soğuk soğuk parlamıştı.
-ya da yıldızlar-artık her ne idiyse-
o gece yeli gibiydi bu düş-bırak gitsin öyleyse.
bir rüyada bile olsa mutluydum.
mutluydum ve sevmekteydim düşleri:
düşleri,diri renkleriyle yaşamı boyayan,
o sisli-puslu,uçucu savaşı gibi
benzerliğin gerçeklikle,
aşktan ve cennetten-
taze umudun en güneşli saatinde bildiği-
-bizim olan her şeyden-daha güzel
şeyler getiren çılgın gözlerimize-

bir düşün içinde bir dus

pinkcat
edgar allan poe eseri:

alnına konsun bu öpüş!
ve,şimdi senden ayrılırken,
itiraf edeyim ki-
günlerimi bir düş
sayarken yanılmıyorsun,
ama,umut gitmişse uzaklara
bir gece ya da bir gün
bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın
fark eder mi bu yüzden?
bütün gördüğümüz ve göründüğümüz
yalnızca bir düşün içinde bir düş.


kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının
haykırışları içinde duruyorum:
ve altın kum taneleri
tutuyorum avucumda-
ne kadar az!ama nasıl da
süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlere
ben ağlarken-ben ağlarken!
ah tanrım!daha sıkı
tutamaz mıyım onları?
ah tanrım!tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız dalgadan?
bir düşün içinde bir düş mü
bütün gördüğümüz ve göründüğümüz?

yalnız

pinkcat
edgar allan poe eseri:

başkaları gibi değildim çocukluktan beri,
görmedim başkalarının gördüğü gibi-
ortak bir pınardan almadım tutkularımı,
aynı kaynaktan almadım kederimi.
uyandıramadım sevince yüreğimi aynı seste
ve sevdiğim her şeyi-yalnız sevdim.
sonra-çocukluğumda-kasırgalı
bir yaşamın şafağında-iyinin ve
kötünün her türlü derinliğinden
çekildi hala bağlayan gizem beni.
selden ya da kaynaktan-
kızıl uçurumundan dağın,
güneşten,ağustosun altın rengiyle
çevremde dönen-
gökteki şimşekten uçarak
beni geçerken-
gökgürültüsünden,fırtınadan
ve o buluttan
-maviyken göğün kalan kısmı-
gözümde bir şeytanın şekline giren.
25 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol