okuldan gelince üstünü bile değiştirmeden çantanı atıp sokağa koşup sokakta sek sek oynayarak ip atlayarak hava kararıncaya kadar saklambaç oynayarak çocuk olabilmek.şimdiki gibi bilgisayar monitoru karşısında buyuyen çocuklardan farklı olmak.
hayatımda dönüm noktası olmuş filmdir.keşke zamaında sinemada gösterilseydi de daha fazla insan izleyebilseydi.gerçekten mükemmel.
pek bir şirin olmus themedir.logonun üstündeki kalpler insanın kendini sevgi pıtırcığı gibi görmesini sağlıyor.burdan emeği geçenlere teşekkürü bir borç biliriz.
(bkz: besle kargayı oysun gözünü)
feci kızdığı sinir çıkarmaya çalıştığı anlardır.o an başka aşkım canım gibi şeyler söylemek istemez insan.ciddiyet çabasıdır.sevgili bunu yaparken sizde inat olsun diye aynısını yaparsanız ortam iyice gerilir ayrılık sebebi bile olur.
(bkz: açılın ben duygusalım)
mükemmel bir iclal aydın şiiri..masallara inancımızı kaybettirenlere..
daha uyanmamalıydık masallardan.
ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar?
ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın? ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan?
ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan? iyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler?
daha uyanmamalıydık...
masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.
bir şey oldu, bir yerlerde.
büyüdük mü küstük mü birşeylere ne; inanmaz olduk masallara.
dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.
belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu hayat bizi.
oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan anka kuşu, kaf dağının ardındaki o gizemli ülke, lal bir oba uşağı ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.
nasıl özlüyoruz geçmişi...
neden özler ki insan?
hele birde mutsuz bir çocuksanız...
çocuktuk çünkü.
inanıyorduk.
köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık.
ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.
inanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.
şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak...
daha uyanmamalıydık masallardan.
ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar?
ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın? ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan?
ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan? iyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler?
daha uyanmamalıydık...
masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.
bir şey oldu, bir yerlerde.
büyüdük mü küstük mü birşeylere ne; inanmaz olduk masallara.
dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.
belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu hayat bizi.
oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan anka kuşu, kaf dağının ardındaki o gizemli ülke, lal bir oba uşağı ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.
nasıl özlüyoruz geçmişi...
neden özler ki insan?
hele birde mutsuz bir çocuksanız...
çocuktuk çünkü.
inanıyorduk.
köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık.
ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.
inanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.
şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak...
mükemmel bir iclal aydın şiiri/yazısı..
canım kızım;
meğer sanaymış yolculuğum. burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..
yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. saat oniki’ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...
annem geldi aklıma bir pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. saat öğlen oniki’ye on varmış. işte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...
o günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. çok korkuyorum severmisin acaba beni? iyi bir anne olabilecek miyim? koruyabilecek miyim seni? kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?
takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. gelişine az kaldı. seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. isterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....
anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. aşk’ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... iyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.
hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. ikincisini tercih edersin umarım...
bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...
dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun....
canım kızım;
meğer sanaymış yolculuğum. burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..
yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. saat oniki’ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...
annem geldi aklıma bir pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. saat öğlen oniki’ye on varmış. işte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...
o günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. çok korkuyorum severmisin acaba beni? iyi bir anne olabilecek miyim? koruyabilecek miyim seni? kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?
takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. gelişine az kaldı. seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. isterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....
anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. aşk’ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... iyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.
hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. ikincisini tercih edersin umarım...
bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...
dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun....
#235728 no’lu entrysiyle benim çok şeyi bir kere daha anlamamı sağlayan kişi.
evet sevgi emekmiş ama yeri gelince vazgeçmeyi bilip gidebilmekmiş aynı zamanda..
sevmenin 2 gun takılmak olduğunu sanan insanların çok fazla olduğu bu zamanda senin gibi bi insan olduğu için mutluyum.en azından sevgi adına hala umut var demektir.
evet sevgi emekmiş ama yeri gelince vazgeçmeyi bilip gidebilmekmiş aynı zamanda..
sevmenin 2 gun takılmak olduğunu sanan insanların çok fazla olduğu bu zamanda senin gibi bi insan olduğu için mutluyum.en azından sevgi adına hala umut var demektir.
bitmesine çok az kalmıs gündür.yediğim bir tane şakayla az zararla kapatmışımdır bu günü.
(bkz: önümüzdeki 1 nisanlara bakıcaz)
(bkz: önümüzdeki 1 nisanlara bakıcaz)
(bkz: anket defteri)
an itibariyle aktif olmasını dilediğim butondur yoksa pek sayın bilgiçlerimiz kapı gıcırtısına oynamaya başlayacaklardır.örnekleri ile
#235637
#235663
#235671
(bkz: çalmadan oynar bizim ayılar)
#235637
#235663
#235671
(bkz: çalmadan oynar bizim ayılar)
her işin bir çözümü vardır.
(bkz: soda)
(bkz: soda)
evet pek bir heveslendiğim durumdur.ne de güzeldir.insanlar sizi görmek istedikleri gibi görürler ama siz olmak istediğiniz gibi olursunuz.
ihtiyac anında hem bende şans olsa anam beni kız doğururdu
hemde
şans olsa erkek doğardım deme lüksüne sahip olursunuz.
(bkz: şeytan diyor ki)
(bkz: anne ben ibne oldum)
ihtiyac anında hem bende şans olsa anam beni kız doğururdu
hemde
şans olsa erkek doğardım deme lüksüne sahip olursunuz.
(bkz: şeytan diyor ki)
(bkz: anne ben ibne oldum)
(bkz: eller havaya)
laubali,lakayit olmak.
(bkz: köpek öldüren)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?