bol sarımsaklısı ve biraz fazla tuzlusu, rakının yanında daha iyi olan meze.
sabah sabah kalktığınızda bir saatlik "melaapaaaaa" seanslarıyla kafa beceren televizyonumsu yaratıklardı.
haggard ın en iyi albümü ve aynı albümün içindeki bir parçanın ismidir.
buna bir de sarı eklendiğinde tadından yenmeyecek sıfat.
çocukluğundan beri göçebe yaşamaya alışmış bünyeye bile zor gelen yaşadığı çevreyi ve evi değiştirme işlemi. evin taşınması ayrı, kalbin taşınması ayrı derttir. tanınmayan çevre, değişen bir ton şart, tanınmayan insanlar... alışana kadar çekilen işkence bitip, artık ordan ayrılmamak istenirken yeniden taşınılması olayıysa başka bir entrynin konusu olur.
uykuları kaçıran, uykuya dalınır dalınmaz kabuslar görmeye yol açan ağrıdır. dişlerden de benliğinden de kurtulmak ister insan..
c, k ve p vitamini ile çeşitli mineraller içerir.
iştah açıcıdır. mideyi kuvvetlendirir ve hazmı kolaylaştırır. idrar söktürücüdür. karaciğere faydalıdır. karaciğer ağrılarını giderir, kanı temizler ve sarılığı keser. uyarıcıdır. vücuda kuvvet verir. bağışıklık sistemini güçlendirir. cinsel gücü ve isteği arttırır. öksürüğü keser. vücuttaki zararlı maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasına yardımcı olur.
iştah açıcıdır. mideyi kuvvetlendirir ve hazmı kolaylaştırır. idrar söktürücüdür. karaciğere faydalıdır. karaciğer ağrılarını giderir, kanı temizler ve sarılığı keser. uyarıcıdır. vücuda kuvvet verir. bağışıklık sistemini güçlendirir. cinsel gücü ve isteği arttırır. öksürüğü keser. vücuttaki zararlı maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasına yardımcı olur.
independence makyajlı gelsin dediğim zirvedir.
ayrılık sonrası ağlatma potansiyeli yüksek bir mehmet coşkundeniz şiiri:
gittin...
ben, arkandan sadece baktım.
oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
gidersen sönecek içimdeki ateş
ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
o karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
konuşamadım...
gittin...
gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
ağlayamadım...
gittin...
seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa
tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,
tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.
anlatamadım...
gittin...
gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?
ürperdin yine biliyorum.
bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
tutamadım.
gittin...
bir yıkım gibiydi gidişin
sen adım adım uzaklaşırken benden
çöküp kaldı bedenim olduğu yere
nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti
bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
kalkamadım...
gittin...
oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum
hazırdım gidişine,
kaçak zamanları yaşıyorduk
zaman bitecek ve sen gidecektin
bense, gidişinin ertesi günü
hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
başlayamadım...
gittin...
bir şey söyledin mi giderken?
"kal" dememi istedin mi?
son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?
"bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?
beynim öylesine uğulduyorduki.
duyamadım...
gittin...
nereye gittiğin önemli değildi
binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de farketmiyordu.
artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
kurtulmalıydım senden,
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
kurtulamadım...
gittin...
unutulanların arasına katılmalıydım
anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.
yapamadım...
gittin...
bir okyanusun ortasında
tek küreği kaybolmuş sandalda
dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.
bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,
bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,
bil ki; seni unutamadım...
gittin...
ben, arkandan sadece baktım.
oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
gidersen sönecek içimdeki ateş
ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
o karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
konuşamadım...
gittin...
gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
ağlayamadım...
gittin...
seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa
tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,
tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.
anlatamadım...
gittin...
gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?
ürperdin yine biliyorum.
bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
tutamadım.
gittin...
bir yıkım gibiydi gidişin
sen adım adım uzaklaşırken benden
çöküp kaldı bedenim olduğu yere
nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti
bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
kalkamadım...
gittin...
oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum
hazırdım gidişine,
kaçak zamanları yaşıyorduk
zaman bitecek ve sen gidecektin
bense, gidişinin ertesi günü
hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
başlayamadım...
gittin...
bir şey söyledin mi giderken?
"kal" dememi istedin mi?
son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?
"bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?
beynim öylesine uğulduyorduki.
duyamadım...
gittin...
nereye gittiğin önemli değildi
binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de farketmiyordu.
artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
kurtulmalıydım senden,
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
kurtulamadım...
gittin...
unutulanların arasına katılmalıydım
anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.
yapamadım...
gittin...
bir okyanusun ortasında
tek küreği kaybolmuş sandalda
dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.
bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,
bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,
bil ki; seni unutamadım...
yağmur yağıp gezintiye çıktıklarında rastlarsanız; boynuzlarına (ya da her ne deniyorsa onlara) hafifçe dokunup, onları geri çekişlerini izlemek büyük keyif veren hayvandır.
edit: ama çok keyifli!
edit: ama çok keyifli!
yalvaç ural a ait bir çocuk kitabı.
-----------------------------spoiler----------------------------:
gözü boynuz ile izi yaldızın şöyle bir öyküsü var: yalvaç ural’ın kızı tanay, kırda bulduğu büyücek bir salyangozu eve getirir ve onu beslemeye başlar. salyangoz iki ay kadar konuk gibi ağırlanır; yer, içer... tanay’ın elinden marul liflerini yemeye çalışır.(arka kapak)çok şaşırmış küçük köpek. korkarak çevirmiş patisiyle kavkıyı. altına üstüne bakmış, ama bir türlü yine de bulamamış annemi..(ön kapak)
-----------------------------spoiler----------------------------
-----------------------------spoiler----------------------------:
gözü boynuz ile izi yaldızın şöyle bir öyküsü var: yalvaç ural’ın kızı tanay, kırda bulduğu büyücek bir salyangozu eve getirir ve onu beslemeye başlar. salyangoz iki ay kadar konuk gibi ağırlanır; yer, içer... tanay’ın elinden marul liflerini yemeye çalışır.(arka kapak)çok şaşırmış küçük köpek. korkarak çevirmiş patisiyle kavkıyı. altına üstüne bakmış, ama bir türlü yine de bulamamış annemi..(ön kapak)
-----------------------------spoiler----------------------------
resim ve fotoğraf namına aranan her şeyin bulunabileceği site. üstelik kaliteli..
çin işkencesidir adeta.
içeceğin her ne ise onu bardakta bekletir, etrafında uğraşacak bir şeyler ararsın ama nafile; insanın mutfakta yapabileceği pek fazla bir şey yoktur ne de olsa. bırakıp gidemezsin de "ya unutursam, aklıma gelene kadar su yeniden soğumuş olursa" diye konuşursun kendinle.
en doğrusu kettle denen aleti işini yaptığın yere taşımaktır.
içeceğin her ne ise onu bardakta bekletir, etrafında uğraşacak bir şeyler ararsın ama nafile; insanın mutfakta yapabileceği pek fazla bir şey yoktur ne de olsa. bırakıp gidemezsin de "ya unutursam, aklıma gelene kadar su yeniden soğumuş olursa" diye konuşursun kendinle.
en doğrusu kettle denen aleti işini yaptığın yere taşımaktır.
kız arkadaşı vajinismus olan zavallı erkeğin içeri girme girişimleri sırasında söylediğinde, kendisiyle çelişip "koyamıyorum, nasıl a.q. ya" diye şaşalamasına yol açan küfür.
vajina girişindeki kasların istemdışı kasılarak birleşmeye izin vermemesi veya birleşmenin çok acılı olmasına yol açması durumudur. bu kasılma genellikle bilinçaltında cinsellikle ilgili yanlış oluşmuş düşüncelerden kaynaklanır. kimi zaman kişi kendisi istese de ilişkiye giremez. ciddi bir problemdir, tedavi şarttır.
güzel tespitleri olan bilgiç: #900301
kabusun başlangıcı için imza atmaktır. her insanın hayatı tek kişiliktir ancak; yalnız kalmaya da katlanamaz bünye. zaman zaman ailemizle yaşamak bile batarken ; hayatımıza oldukça geç girmiş biriyle yaşamayı düşünmek büyük bir aptallıktır. kaldı ki aile denen olaya her şeyi anlatabilirsin ama eş denen kişiye karşı asla yeterince şeffaf olamazsın. saklananlar birikim yapar -saklanması sakıncalı olmayan şeyler de olsa- , tartışma kaçınılmaz olur...
kısacası insanın kendi doğasına aykırı davranmasıdır.
kısacası insanın kendi doğasına aykırı davranmasıdır.
"ibneler" yerine "gayler" kullanılsaymış daha şık durabilecek zirveymiş..
girişi de çıkışı da işkence olan bilmemne. labirent gibi showroomları var. "hay allahım nerden girdim ben buraya" dedirtiyor bazen. ancak yemekleri güzel ve ucuz, mobilyaların da ucuz olanları bir taneyken, pahalı olanları bin tane.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?