yüreği sürgüne dayanmayıp aramızdan ayrılan büyük bir sanatçı.
şuan dünyada iki ülke model olarak komünizm ile yönetiliyor.liberalizm her yeri sarmış.
türkiyede ki ismi düşünce tutsaklığı.
neler yakılmadıki.
kulak verin bu sözlerime iyice
herkes öldürebilir sevdiğini
kimi bir bakışıyla yapar bunu
kimi dalkavukça sözlerle
korkaklar bir öpücükle
yürekliler kılıç darbeleriyle.
kimi gençken öldürür sevdiğini
kimi yaşlı iken
şehvetli ellerle kimi
kimi altından ellerle
merhametli olan bıçak kullanır
çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
oscar wilde
herkes öldürebilir sevdiğini
kimi bir bakışıyla yapar bunu
kimi dalkavukça sözlerle
korkaklar bir öpücükle
yürekliler kılıç darbeleriyle.
kimi gençken öldürür sevdiğini
kimi yaşlı iken
şehvetli ellerle kimi
kimi altından ellerle
merhametli olan bıçak kullanır
çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
oscar wilde
geçmişte damara göre şerbet vermiş bir önder
düşüncesini ifade ederken, ülkede ifade özgürlüğünün ne kadar ilerlemiş olduğunu anlamamızı sağlayan yazar.
bok kokusunun etkisiyle derin düşüncelere dalınca içinden gelen güzel sözlerin tuvalet duvarına yansıtma şeklidir.
günümüzün gerçek emekçileri.birçok işi birlikte yapmak büyük emek ister.
biraz şarap içmek.
bu ülkede ne zaman sözde sorunlar özde olursa o zaman ülke için demokrasi medeniyetin tohumları serpilmiş olacaktır.80 yıllık sistemin bir getirisi olarak beyinlere kazınılan ve sözdelik kılıfı giydirilerek geçmişin gerçekliği yok edilmeye çalışmasının devamiyeti bu ülkenin asıl sorunlarının ilkini teşkil etmektedir.inkar etmek kabullenmemek bir kaçıştır.soykırım kelimesinide sözlük anlamıyla düşünülmesi yersizdir.bir halkın topraklarından zorla çıkarılamsı,öldürülmesi,dilinin yasaklanması,kültürünün yasaklanması,başka ülkelere sürgün edilmesi, asimile edilmeye çalışması ........
bu başlıklar idelendiğinde herbiri başlıbaşına birer soykırımdır.soykırımın 18 yakın çeşidi vardır.
bu başlıklar idelendiğinde herbiri başlıbaşına birer soykırımdır.soykırımın 18 yakın çeşidi vardır.
öğrenci kavgalarının mevcut olduğu ve halkının da taraftarı olduğu öğrencilere destek olma olumsuzluğu taşıyan bir il.
olmayan beden
bu son çatışma döneminin ordu tarafından sipariş edilmesi gibi.
tutku,bağlılık.
yeni
mezopotamya
ben mezopotamya !...
asyanın nazlı kızı.
bereketin, bolluğun ve sevdaların diyarı...
sevgi ve kin,
öfke ve hırs,
savaş ve barış bende anlamlandı.
bende vücut buldu ruh,
tarih benimle başladı...
özgürlük göbek adımdır,
dağlarımda ve ovalarımda,
zümrüt yeşilinde
ve güneşin sihirli renklerinde,
rüzgarın o karşı konulmaz,
muhteşem ritminde bir kısrak olur,
fıratla yarışır,
diclede dinginleşirim..
nemrutta kara kartalın kanatlarında
tanrılara meydan okurum...
eriduda gılgameş olur, enkiduyu ehlileştiririm,
hammurabi olur 282 ile düzen getiririm...
tanrıça iştar benimle aşık atamaz,
çünkü özgürlük ve sevdanın pınarı benim..
çünkü ben mezopotamyayım
asyanın nazlı ve biricik kızı...
güneş;
önce
ve en güzel bende doğar.
yayılır çekinmeden,
çırılçıplak dolanır gün boyu
ovalarımda, dağlarımda...
kah bir kelebeğin kanadında,
kah yeni doğan bir kuzunun yanıbaşında,
bazen tohuma duran bir çiçeğin tomurcuğunda
bazen de izlonun doruklarında akşamı getirir...
vedalaşırken batımda,
mor gecede ayın en güzel yüzüne emanet eder beni,
ertesi günde buluşmanın sevgi ve coşkusuyla...
çünkü ben mezopotamyayım
güneşin ve ayın maşuku...
insanlarım mert ve sevecen,
çünkü benim suyumu içtiler,
ekmeklerinde, sevgiyle büyüttüğüm başaklarım
ayranlarında, sütümle beslediğim,
mis kokulu otlarımın tadı var...
çünkü onlar benim çocuklarım,
ruhları bende bedenlendi...
özgür, mağrur ve sevgi dolu....
zamansız zamanlar,
dokunulmamış zaman aralıkları,
çağlar ötesi kültürler,
atlar ve atlılar,
diller ve dinler,
gelenek ve renklerle,
çocuklarımın içindeki evrenim ben.
tıpkı;
güneşin etrafında dönen dünya gibi,
etrafımda sevgiyle, coşkuyla dönerler.
geçmiş ve geleceği,
o an yaşatırım onlara,
geçmiş ve geleceğe saplanmadan...
ateş ve su;
benim şahitliğimde evlendi,
ateş sunakları,
ilk ve en önce,
benim için yakıldı.
gündüzlerin gündüz,
gecelerin gece olduğu,
uçsuz bucaksız,
bir sığınak oldum çocuklarıma...
kıl çadırlarda,
yaşama yön veren rituellerde,
hep baş köşede oldum;
mırra;
ateşin, suyun
ve çocuklarımın
hediyesi oldu bana.
çünkü;
yiğitlik,
ahde vefa,
barış ve hoşgörü,
toprağıma ve insanıma verdiğim mayamdır...
çünkü, ben mezopotamyayım,
asyanın mağrur ve anaç kızı...
en iyi bağbozumları bende olur,
en iyi şarabı, en tatlı şırayı ben veririm
belki de bundandır,
benim topraklarımda aşk,
sevmek ve sevilmek,
şarap tadında olur...
bundan değilmi ki;
babil kralı nabukodonosor,
sevdası için mardinden şamranlarla
şıra akıttı yüzlerce mil aşağılara,
bundan değilmi ki,
iskender zınnara ;
prenses fahriyye ve ravza cennet bahçelere,
şad buhari mardine yerleşir..
timur, kustus, antonius ve daha nicesi,
bu sevdanın peşinde topraklarıma kan bulaştırdılar...
ihanet ektiler topraklarıma;
kelepçe vurdular çocuklarımın gözyaşlarına...
dağlarımda ağaç bırakmadılar, çıplak kaldım,
utanırım..ele güne karşı,
utanırım.. aya, güneşe karşı
çünkü ben mezopotamyayım,
asyanın nazlı ve özgür kızı...
ibrahim bende doğdu,
sin mabedinde aya ve yıldızlara yakarırken doğruyu buldu...
zarathustra, mani ve yezidiliğe ben ilham oldum,
ilk hıristiyanlara ben kucak açtım
lorna ve anastisiupolis ile, islamın yolunu ben açtım
dermetinanda hacı kemal,
kosarda hoca ihsan, selman-i pak ve niceleri islam dediler;
moşe bar kifo, hanna dolabani;
hammarada, deyruz zafaranda, mor mihailde mesih demediler mi?
ekmeğim, suyum ve güneşim hepsine yetmedi mi?
yetmedi mi? zeytinim incirim ve narım...
utanırım anamdan, kardeşlerimden, çocuklarımdan
utanırım güneşten, aydan ve rüzgardan...
utanırım, aç yatan bebelerden, dedelerden,
utanırım, el kapısında iş dilenen civanlardan,
içtiği suya pislik bulaşmış analardan, babalardan utanırım..
çünkü ben mezopotamyayım
asyanın nazlı ve mağrur kızı...
(alıntıdır)
ben mezopotamya !...
asyanın nazlı kızı.
bereketin, bolluğun ve sevdaların diyarı...
sevgi ve kin,
öfke ve hırs,
savaş ve barış bende anlamlandı.
bende vücut buldu ruh,
tarih benimle başladı...
özgürlük göbek adımdır,
dağlarımda ve ovalarımda,
zümrüt yeşilinde
ve güneşin sihirli renklerinde,
rüzgarın o karşı konulmaz,
muhteşem ritminde bir kısrak olur,
fıratla yarışır,
diclede dinginleşirim..
nemrutta kara kartalın kanatlarında
tanrılara meydan okurum...
eriduda gılgameş olur, enkiduyu ehlileştiririm,
hammurabi olur 282 ile düzen getiririm...
tanrıça iştar benimle aşık atamaz,
çünkü özgürlük ve sevdanın pınarı benim..
çünkü ben mezopotamyayım
asyanın nazlı ve biricik kızı...
güneş;
önce
ve en güzel bende doğar.
yayılır çekinmeden,
çırılçıplak dolanır gün boyu
ovalarımda, dağlarımda...
kah bir kelebeğin kanadında,
kah yeni doğan bir kuzunun yanıbaşında,
bazen tohuma duran bir çiçeğin tomurcuğunda
bazen de izlonun doruklarında akşamı getirir...
vedalaşırken batımda,
mor gecede ayın en güzel yüzüne emanet eder beni,
ertesi günde buluşmanın sevgi ve coşkusuyla...
çünkü ben mezopotamyayım
güneşin ve ayın maşuku...
insanlarım mert ve sevecen,
çünkü benim suyumu içtiler,
ekmeklerinde, sevgiyle büyüttüğüm başaklarım
ayranlarında, sütümle beslediğim,
mis kokulu otlarımın tadı var...
çünkü onlar benim çocuklarım,
ruhları bende bedenlendi...
özgür, mağrur ve sevgi dolu....
zamansız zamanlar,
dokunulmamış zaman aralıkları,
çağlar ötesi kültürler,
atlar ve atlılar,
diller ve dinler,
gelenek ve renklerle,
çocuklarımın içindeki evrenim ben.
tıpkı;
güneşin etrafında dönen dünya gibi,
etrafımda sevgiyle, coşkuyla dönerler.
geçmiş ve geleceği,
o an yaşatırım onlara,
geçmiş ve geleceğe saplanmadan...
ateş ve su;
benim şahitliğimde evlendi,
ateş sunakları,
ilk ve en önce,
benim için yakıldı.
gündüzlerin gündüz,
gecelerin gece olduğu,
uçsuz bucaksız,
bir sığınak oldum çocuklarıma...
kıl çadırlarda,
yaşama yön veren rituellerde,
hep baş köşede oldum;
mırra;
ateşin, suyun
ve çocuklarımın
hediyesi oldu bana.
çünkü;
yiğitlik,
ahde vefa,
barış ve hoşgörü,
toprağıma ve insanıma verdiğim mayamdır...
çünkü, ben mezopotamyayım,
asyanın mağrur ve anaç kızı...
en iyi bağbozumları bende olur,
en iyi şarabı, en tatlı şırayı ben veririm
belki de bundandır,
benim topraklarımda aşk,
sevmek ve sevilmek,
şarap tadında olur...
bundan değilmi ki;
babil kralı nabukodonosor,
sevdası için mardinden şamranlarla
şıra akıttı yüzlerce mil aşağılara,
bundan değilmi ki,
iskender zınnara ;
prenses fahriyye ve ravza cennet bahçelere,
şad buhari mardine yerleşir..
timur, kustus, antonius ve daha nicesi,
bu sevdanın peşinde topraklarıma kan bulaştırdılar...
ihanet ektiler topraklarıma;
kelepçe vurdular çocuklarımın gözyaşlarına...
dağlarımda ağaç bırakmadılar, çıplak kaldım,
utanırım..ele güne karşı,
utanırım.. aya, güneşe karşı
çünkü ben mezopotamyayım,
asyanın nazlı ve özgür kızı...
ibrahim bende doğdu,
sin mabedinde aya ve yıldızlara yakarırken doğruyu buldu...
zarathustra, mani ve yezidiliğe ben ilham oldum,
ilk hıristiyanlara ben kucak açtım
lorna ve anastisiupolis ile, islamın yolunu ben açtım
dermetinanda hacı kemal,
kosarda hoca ihsan, selman-i pak ve niceleri islam dediler;
moşe bar kifo, hanna dolabani;
hammarada, deyruz zafaranda, mor mihailde mesih demediler mi?
ekmeğim, suyum ve güneşim hepsine yetmedi mi?
yetmedi mi? zeytinim incirim ve narım...
utanırım anamdan, kardeşlerimden, çocuklarımdan
utanırım güneşten, aydan ve rüzgardan...
utanırım, aç yatan bebelerden, dedelerden,
utanırım, el kapısında iş dilenen civanlardan,
içtiği suya pislik bulaşmış analardan, babalardan utanırım..
çünkü ben mezopotamyayım
asyanın nazlı ve mağrur kızı...
(alıntıdır)
faşist bir ağızdan söylenmiş olup farklılıkları ve özdeliği kabullenmeyen bir zihniyetin kullandığı basit bir cümle.
kürtçede günaydın,iyi günler demek.
adından da beli olan kelime.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?