postaci

belkibirgunbiryerde
eskiden birbirinden uzakta yasayan insanlarin haberlesmelerine araci olan,ama gunumuzde faturadan baska pek bir sey tasimayan gorevliler...eskiden "bak postaci geliyor,selam veriyor"diye onlar icin sarkilar bile uretilirken artik sozluk ahalisinden baska kimsenin aklina gelmiyorlar...
spooky
bugun kargo dukkanina paket verdikten sonra ne alaka aklima geldigini bilmedigim, ilkokulda sozleri beynimize kazinmis bi sarkilari vardi bu devlet memurlarinin:

bak postacı geliyor selam veriyor
herkes ona bakıyor merak ediyor
çok teşekkür ederiz postacı sana
pek sevinçli haberler getirdin bana

bugün yalnız bu kadar, darılmayınız
yarın yine gelirim, hoşça kalınız
haydi git güle güle, uğurlar olsun
ellerin dert görmesin, kısmetle dolsun
newsted35
bir nazım hikmet şiiri


insanın, dünyanın, yurdun haberini,
ağacın, kuşun, kurdun haberini,
seher vakitlerinde
yahut
gecenin ortasında
taşıdım insanlara yüreğimin çantasında,
şairlik ettim
bir çeşit postacılık yani.
çocukken postacı olmak isterdim,
şairlik filân yoluyla değil ama
basbaya, sahici postacı.
renkli kalemlerle çizilirdi bin türlü resim
hep aynı postacının, nâzımın resmi,
jül vernin romanlarıyla coğrafya kitaplarına.
işte, köpeklerin çektiği kızağı
sürüyorum buzun üzerinde,
işıldıyor kuzey şafağı
konserve kutularıyla posta
paketlerinde.

bering boğazını geçiyorum.
yahut işte bozkırda gölgesinde ağır bulutların
asker mektubu dağıtıp ayran içiyorum.
yahut da büyük şehrin uğultulu asfaltındayım,
çantamda yazıları yalnız müjdelerin
yalnız umutların.
yahut çölde, yıldızların altındayım.
bir küçük kız ateşler içinde hasta.
kapı çalınıyor gece yarısı:

-posta!
küçük kızın gözleri açıldı mavi mavi.
babası yarın akşam dönüyor hapislikten.
o karda kıyamette bendim bulan o evi,
komşu kıza bendim telegrafı getiren.

çocukken postacı olmak isterdim.
oysaki, türkiyemde postacılık zor sanattır.
telegraflarda envai türlü acı
mektuplarda satır satır keder taşır
o güzelim memlekette postacı.

çocukken postacı olmak isterdim.
muradıma, macaristan’da erdim, ellisinde.
çantamda bahar,
çantamda tuna’nın pırıltısıyla
kuş cıvıltısıyla,
taze çimen kokusuyla dolu mektuplar.
moskova’ya budapeşte’den,
çocukların çocuklara mektupları.

çantamda cennet...
bir zarfın üzeri:
"memet,
nâzım hikmet’in oğlu,
türkiye"
diye yazılı.
moskova’da mektupları birer birer
kendim dağıtırım adreslerine.
yalnız memedin mektubunu götüremem yerine.
hattâ yollıyamam.

nâzım’ın oğlu,
haramiler kesmiş yolu,
mektubunu vermezler.


set me free
yolda bir adres sorma gafletinde bulunduğum yurdum insanıdır.
şöyle bir dialog geçmiştir.

lan nerede bu hastane.migrosu geç dediler, o da yok.aha postacı.kesin bilir amk.

set : hocam bu ... eğitim ve araştırma hastanesi nerededir acaba ?
postacı benden geriye yaklaşık 5 adım daha atar ve geriye dönüp şu cevabı verir.
postacı : tam olarak 438 metre ileride.

ilk önce anlamamıştım neden soruyu aldıktan sonra cevabı vermeden devam etti diye ama gördüğünüz gibi tam metre hesabı verebilmek içinmiş.yurdum insanı değil mi hepsi bi garip diye düşüne düşüne yürüdüm.gariptir ortalama 400 metre kadar gidince buldum hastaneyi.38i eklemeli mi eklememeli mi orasını bilmiyorum.
orqn
zor günler geçiren insanlardır.bir düşünün;bundan 15 sene önce sizi kapıda karşılayan,köşeden dönüşünüzü görür görmez kapılara koşan insanlar birden yok oluyor ve içinden küfürler saya saya kapıyı açan insanlar,hatta kapıyı açmayan insanlar geliyor.ve bütün bunlar sırf elinizdeki zarfların içindekiler değiştiği için oluyor.gücüne gider adamın.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol