ayn el yakın

karall
tasavvufla ilgili bir terimdir.

hakikatı idrâk ettikten sonra onu kendinde hissetmek ve bu istikamette bir müşahede içinde olarak yaşamaktır.

ayn-el yakîn sahiplerinin "yakîn" ile elde ettikleri bir kurb (yakınlık) sözkonusu!.. ancak şuraya dikkat edelim; "kurb" yani yakınlıktan söz ediyoruz.iki ayrı varlığın birbirine yakınlığından.

yani, tekliğin müşahedesi oluşmuş, fakat vehimdeki "benlik" kavramı kesin olarak kaybolmamış!.. bir diğer ifade ile, hakkel yakîn oluşmamış!.. hakkel yakînin oluşması için, kişinin kendini hak’tan ayrı bir varlık olarak düşünme hali ortadan kalkar. yani "zât’ta fenâ" olma hâli diye târif edilen bir hâl ile ikilik kalkar.

işte bu kişiler, ilmen olayın bütün sistemini bilirler. olayın bu olduğunu da açık seçik müşahede etmişlerdir.işte bu noktada onları büyük bir üzüntü kaplar. çünki, bir türlü, bilinçlerini kaplayan "birimsel benlik" hissiyâtından, kavramından uzaklaşamamaktadırlar.

insan için en büyük belâ "vehim" hükmü altında kalmaktır. allah’tan insanı ayrı düşüren en büyük perde "vehim" perdesidir.

"vehim" perdesi kalkıp, allah nûru ile anlayış ikram olan kişi derhal allah’a erer, yakîn sahiplerinden olur!..

vehmin, gerçekte var olmadığı halde, çeşitli faktörlerin "var" olarak kabul ettirdiği kişilikten kurtulup da, özündeki evrensel kişilikte, yani hakikatı muhammediye mertebesinde kendini tanıyabilmek, yeryüzünde enderin enderi bir olaydır.

allah’ı, sistemini, mârifet yollu bilmesine rağmen, kişi ne kadar çalışırsa çalışsın, allah’ın hükmüyle bu yolda bir takdire uğramamış ise, "ikilikten" yani "gizli şirkten" tam olarak arınamaz.

yakındır, ama ikilik kalkmamıştır!..

bu da gerçekten çok üzücü olur bu zevât için.

allah’tan uzak düşmüş, yani o’nu tanıma yolundan çok öteye sapmış kişilerin, bu hâllerini farkettikleri zamandaki uzaklıktan yakınışları gibi. allah’a yakın olduğunun bilincine ermiş bu kişiler de yakın olmaktan yakınırlar!..

çünki, yakınlığın dahi uzaklık gibi bir "ayrılık" kavramı olduğunu tesbit etmişlerdir.

"vahdet"i yaşayanlarda ise "kesret" müşahedesi olmaz!.. kesret kavramı olmaz!.. belki kesreti, vahdetin zuhûru olarak seyrederler.

bu yüzden de, onlarda, allah’da yok olacak bir varlığın mevcut olup da yok olması; allah’a erecek bir varlıktan söz etme gibi görüşler asla mevcut olmaz!..

çünki, onlarda

"allah şehâdet eder ki, tanri yoktur ancak benliği ile sadece kendisi vardir" (3-18)

iste bu da tasavvufta bilginin ikinci basamagidir
kavrami biraz daha basitlestirirsek ilmel yakini hatirlayalim!
kisi bir konu hakkinda egitim aliyordu ve o konu hakkinda bir bilgi ve birikime sahipti... bir cocuk düsünelim! bu cocuk marangoz olmak istesin ve marangozluk hakkinda bir ustayla konussun ondan bilgi alsin ve bunun üzerine marangozlukla ilgili bir kitap okusun bilsin tüm alet edevati, kullanimlarini nerede nasil kullanilacagini, agaclari özelliklerini... bunlari mantik cercevesine oturtsun ve bunun hakkinda olayla baglantili sebepleri, sonuclari, ince ayrintilari ve isin bütünü hakkinda bilgi sahibi olsun. yani velhasili kelam ilmel yakin`e sahip olsun. simdi bu cocuk marangozluk hakkinda bu bilgiye olduktan sonra bir ustanin yanina gitsin. atölyeye mesela... ve ogrendigi seylerin tetbikine pratikte sahit olsun o aletlerin tam olarak nasil kullanildigini pratikte ogrensin ama yapmadan hissetsin müsahede buyursun marangozluk hakkinda hah iste bu da aynel yakin olur.

ilm el yakin
hakk el yakin
yakin ehlinin hali

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol