22 temmuz 2007 genel secimleri ardindan daha cok uzerinde durulmasi gereken konu olmustur tarafimca,
baktigimiz vakitte butun sol partilerin oy oranlari bir sag partinin oy oranina denk bile gelmemektedir,bunun sebepleri icerisinde 1980 doneminin ardindan deniz baykal ve bulent ecevit in cizdigi yanlis yollar,soylemlerindeki milliyetcilige yakin cizgiler tolumsal kitlelerden uzak yasamalar ve her daim ataturk ve ulusal cizgiyi mudafaa vazifesini kendi eline alip ataturkun tek koruyucu rolune girmeleriturkiye de solun dagilmasindaki en onemli nedenlerin baslarinda gelmektedir,
oya turkiye de sol nazim hikmet lerden kemal tahir lerden ilham almisken simdi deniz baykallara dusmus sehitler olmez vatan bolunmez soylemlerine donusmustur.
ayrica ele alinmasi gereken soyle bir durumda vardir ulkemizde,normalde sol dedigimiz kesim daha cok emekci daha cok calisan ve ezilen halklar tarafindan desteklenmesi gerekirken turkiyede sol zengin sanayaci isadamlari ve beyaz turk denilen sozde aydin kesim tarafindan desteklenmektedir,buradan da
turkiye deki solun durumunu daha iyi anlayabiliriz.
konuyla alakali olarak tempo dergisinden zeynep gogusun tespitlerine bakacak olursak ;
türkiyede solun durumu sadece kendini o cenaha yakın hissedenlerin değil sağlıklı bir demokrasi özleyenlerin de içini karartıyor. ülkede ciddi bir muhalefet sorunu var ve bunun acısı önümüzdeki ilk seçimlerde çıkacak.
durum tesbitinde bulunduktan sonra sebeplerine gelelim. pek çoğumuza göre lideri değiştirmek solun kendini toparlamasına yetecektir. oysa radikal gazetesindeki "chpden beklentiler" başlıklı yazısında tarhan erdemin dediği gibi; "günümüzde bütünüyle değişmeye sadece lideri değiştirmek yetmez. halkın ve örgütün katılımı gerekir. katılım, parti içi demokrasiye, bu da yerlerini terk etmeye hazır lider ve yöneticilere muhtaçtır."
bir adım daha ileri gitmek istiyorum. değişim için sola yakın duran aydın kesimin katkısı da önemli. açıkçası, dünyayı yeterince izlemeyen türk medyasının da solun bu durumundan sorumlu olduğu görüşündeyim.
nasıl mı? anlatayım.
dünyanın hemen her tarafında gazetecilik, işin doğası gereği sosyal demokrat görüşlerin ağır bastığı bir meslektir. kural olarak gazeteci halkçıdır. son 5 - 10 yılda bir miktar değişmekle birlikte esasen bizim ülkemizde de bu böyledir.
solun çöküşünde medyanın da dolaylı olarak payı varsa bu, öncelikle medyada akan kirli suların çoğu kez istemeden de olsa ayağımıza bulaşması yüzünden. basın halkçılık özelliğini yitiriyor. ikincisi ve daha önemlisi; medyamız, dünyaya dar bir açıdan baktığından solu ilgilendiren önemli uluslararası gelişmeleri takip etmiyor. vardığımız nokta en kolaycı yaklaşım: "yeni lider gelecek, türk solu dirilecek."
sol demek yenilenmektir
sol bütün dünyada sancılı bir evreden geçiyor, bunun için de kendini yeniliyor. bu gelişimi türk basını okuruna ne kadar anlatabildi? adı ne olursa olsun, ister demokratik sol deyin, ister merkez sol ya da yeni sol, o da olmadı bizde derviş’in temsil ettiği sosyal liberal sentezcilik diye adlandıralım, sonuçta türkiye solu dünyadaki değişime yetişemedi. dünyaya baktığımızda iktidara gelmeyi başaran sol liderlerin hepsi, kendi ülkelerinde ve partilerinde sol söylemde değişim yapmış ve bunu da ihraç edebilmiş liderler. clinton, blair, schröeder ve en sonuncusu da brezilyadan çıkan lula… aklıma hemen 13-14 temmuz günlerinde londrada blairin öncülüğünde yapılan ve dünyadaki 30 önemli sol lideri bir araya getiren ilerici yönetim anlayışı toplantısı geldi. bu toplantıda blair’in yaptığı konuşmadan çıkan sonuç şu: "artık üçüncü yol da eskimiştir." gerçi özellikle bbcnin gizli kaynağı kelly skandalından sonra blairin her halükarda eskidiğini söyleyenler çıkacaktır. gerçekten de blairin ilk seçildiği günlerde yüzde 90 olan popülaritesi irak savaşıyla birlikte zaten yüzde 30lara inmiştir. ama konumuz bu değil. sonuç olarak ingiltere başbakanı tutarlı bir çizgi içinde ortaya çıkıp "son 10 yılın mantralarını tekrarlayarak artık bir yere varamayız" demiştir. sol, statükoya karşı olduğu ölçüde soldur. o halde eğer üçüncü yol da statükoya dahil olmaya başladıysa dördüncü yolu aramak en doğrusudur!
biz daha üçüncü yola çikamadik
bu noktada anlatmaya çalıştığım şu: elalem üçüncü yolu yenilemekten söz ederken türk solu henüz üçüncü yola bile çıkamadı. bireysel özgürlükler ve piyasa ekonomisi ile sosyal adalet dağıtan bir devletin yan yana gelebileceğine bizim sol kesim daha inanamadı. oysa üçüncü yol eskidi, avrupa solu yeniden konumlandırma arayışında. özetle, avrupa solu üçüncü yolun da ötesinde yeni bir sosyo-ekonomik model arayışına girmiş durumda. uluslararası ilişkilerde egemenlik havuzu oluşturmak suretiyle dünyada etkin olunması, bu yeni çizginin önemli özelliklerinden biri. bizim sol kesim bütün bunlara ne kadar hazır? avrupada solun tarihine baktığınızda sürekli bir değişim öyküsü okursunuz. 140 yıllık alman sosyal demokrat partisi, almanya genel işçi derneğinden doğduktan sonra geçen yüzyılın başında yıllarca "devrim mi, reform mu" sorusuna yanıt aramıştı. 1960dan sonra proletarya partisi kimliğini reddetti ve halk partisi olmayı seçti. bugün ise başbakan schröeder 2010 takvimini açıkladı bile. yerel seçimleri akp mi alacak yoksa genç parti mi diye hayıflanırken dünyada olan biteni kaçırmayalım.
http://www.tempodergisi.com.tr/kose/zeynep_gogus/02821/
sonuc itibariyle bu secimler sunu gostermistirki,turkiye de artik yeni bir sol hareketi gereklidir bunu merkez sol,demokratik sol olarak gruplandirmak yerine halkin uyanmasini saglayarak yababilmek en onemli amac olmalidir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?