hak edilirse koymaz bile insana ama kim hak ettiğini kendine kondurabilir ki?
elbette vardır bir sebebi terk edenin doğru ya da yanlış! yargılamazsın nedenin doğru ya da yanlış olduğunu. beyninden vurulmuşa dönersin. ellerin titrer, gözlerin dolar.
tükürüğün ağzına dolar, yutamazsın. bademciklerinin şişmiş olduğu zannedersin birden.
gözlerine bakarsın, gözlerini kaçırır, yere bakar. aslında onda da hala vardır ufak da olsa birşeyler sana karşı ama karar vermiştir "güçlü görünmeliyim" diye. göz yaşını içine akıtır sana karşı vakur biçimde durmak için..
yüreğin parçalanır, dokunamazsın kalbine. kıyamazsın ona! eğer mutlu olacaksa kabul edersin ayrılığı.
ama sen içine akıtamazsın gözyaşlarını, boşalır bir anda! "lütfen bunu yapma" der içi cız ederek.
son bir koklamak için o aşina olduğun kokuyu sarılmak istersin! belki gururunu ayaklar altına almışsındır ama engel olamazsın! çünkü o candır..
o da dayanamaz, boşaltır göz yaşlarını yanaklarına. son bir öpücük kondurursun yaşlı dudaklarla dudaklarına, son kez elini tutarsın sıkıca.
"bu bant kendini 5 sn içinde imha edecektir!" uyarısına uymuşcasına kalkarsın ayağa ve kapıya doğru yönelirsin. ceketini giyerken gözyaşlarını ve burnunu silersin ceket koluna. ayakkabılarını bağlarsın hızlıca ve eşikte durursun, son bir "hoşçakal" dersin yüreğin paramparça olarak.
tiyatro perdesinin inmesi misali ağır ağır kapı kapanırken suratına, son kez bakarsın canın yüzüne yaş dolan gözlerle.
atarsın kendini sokağa amaçsızca. son kez dönüp bakarsın 2.katın perdesinden sokağa sızan ışığa, biraz sonra o da söner yüreğindeki ışık gibi.
başın öne eğik, yaşlı gözlerle kaybolursun karanlıkta...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?