sabah gazetesinden mehmet tez´in yazısı.
pink floyd tarihin en büyük grubudur
i podçulara bir haberim var. muhtemelen daha uzun yıllar radiohead şarkılarını i podlarında dinleyemeyecekler. nedenini solist thom yorke şöyle açıklıyor: "biz albümlerimizi bir bütün olarak dinlensin diye yaptık. içindeki şarkılar 99 cente tek tek satılsın diye değil." işte karakter budur. haberi qda okuyunca büyük grup olmakla ilgili fikirlerim netleşti.
waters istanbulda
büyük grup demişken pink floyd sevgim şu sıra yeniden yeşeriyor. sebebi, roger watersın 20 haziran istanbul konseri ve david gilmourun yeni çıkan albümü on an island. şimdi sıkı durun bir haber daha veriyorum. gilmour nisan ayında grubun klavyecisi rick wright ile turneye çıkıyor. roger waters da aynı dönemde davulcu nick mason ile turnede olacak. buraya gelecek grubun içinde nick masonın olup olmadığını bilmiyorum ama mason, watersla çalacak o kesin. ekip bir türlü bir araya gelemiyor o da kesin. bu denli bölünmüş bir grup da ben müzik tarihinde bilmiyorum. pink floyd tarihin en büyük grubudur benim için. en büyük müzik girişimidir. en büyük fenomendir. rock tarihinin en çok satan albümü hala the dark side of the moon (1973). 30 milyondan fazla sattı. billboard listelerinde 20 yıla yakın kaldı. hala da satıyor. dünyanın dört bir yanında pink floydu bilir insanlar ve yaşlı genç fark etmez, müziğini dinlerler. 70lerin başında yükselen değerler rockn roll, sahne şovu, festivaller, cinsel özgürlük, disko, kokain, marihuana, çiçek çocuklar, bob dylan, john lennon, led zeppelin, rolling stonesboşlukları siz doldurun. saymaya kalksam sayfalar yetmez. bütün bunları bir kenara koyun, pink floydu diğer kenara. boy boy resim çektirmemiş, çapkınlık ve skandallarla magazin basınının gözdesi olmamış, sahnede kafa sallamamış, kendini promosyona adamamış, çok fazla röportaj da vermemiş bir ekip. şimdiki gibi mtv bombardımanı olmayan, grupların sadece şarkıları aracılığıyla tanındığı bir dönemde, üstelik bu kadar da mütevazı bir tavırla nasıl bu kadar büyük olunabiliyor? sanırım işini iyi yapmak ve trendlere kulak asmamak çok önemli kalıcı olmak için. iyi ve değerli bir şey, her zaman hak ettiği yeri buluyor. en azından pink floyda bakınca buna inanmak için bir nedeniniz oluyor. (syd barretttan başka bir yazıda söz etmeye ne dersiniz? belki bu konuda bana yazacağınız şeyler vardır david gilmourun yeni albümü on an islandda 10 şarkı var. albüm, hayata karşı alacak verecek hesabını tamamlamış 60larında bir insanın albümü. kendisi birkaç yıl önce 100 milyon pound u aşan servetini çocuklar yararına çalışan bir vakfa bağışladı. "benim bu yaşta o kadar paraya niye ihtiyacım olsun ki" diyerek. her yaşı hakkıyla yaşayan insanları seviyorum. 60 yaşında hala kadın peşinde olmayan, estetik yaptırmayan, hayatının amacı salata yemek olmayan insanlarıböyle bir insan bana gitar çalıp bir şey anlatmaya çalışıyorsa onu dinlerim. kulak veririm. pink floydu bilmesem de kulak veririm.
modasi hiç geçmez
albüme gelince; ben kimi zaman wish you were heredeki shine on you crazy diamondı, kimi zaman the dark side of the moondaki timeı, breathi, kimi zaman da final cuttaki post war dreami dinler gibi oldum. hayatımda dinlediğim en iyi albüm değil. listeme girmesi de zor, ne yalan söyleyeyim. ama bu on an islandın iyi ve batıda dendiği gibi timeless yani modası geçmeyecek bir albüm olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
http://www.sabah.com.tr/cm/yaz1588-10340-101-20060317-103.html
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?