henüz 10 yaşımdayken yazarın önsözüne "biliyorum bu önsözü de diğer önsözler gibi okumadan geçeceksiniz" diye başladığı ve "ama" bağlacıyla devam ettiği bir kitap geçmişti elime. çok etkilenmiştim. hayır, hep önsözleri okumuşumdur. kitapların tamamını okumak bir ilkeydi başından beri benim için.
fakat o önsözle önsözlere aşık oldum. o zamandan beri önsözlere taparım, kitapların belki de en sevdiğim noktası olmuştur önsözler. çevirmenlerin yazmış olduğu "hayatı ve eserleri" gibi aptal başlıklara sahip bir o kadar aptal önsözlerden bahsetmiyorum.
kitabın yaratıcısının yazmış olduğu, size derdini anlattığı önsözden bahsediyorum ben.
yaratıcının eseriyle konuşmazsınız önsözde. ya da yaratıcı size yarattığı yoluyla seslenmez. yazarla aranızda hiçbir şey yoktur, gerekli gereksiz hiçbir şey. yazarla yazarın "insan" kimliği üzerinden sohbet edersin. o anlatır, sen dinlersin. sen de anlatırsın, ama... gerçi birileri duyar da, sen farkına varmazsın. bu birileri yazar olmaz, ama illa ki birileri duyar. duymasa bile senin söylediğin yenidir, bir şeyler düşünmüşsündür yazarın önsözü yoluyla. yeni sonuçlar çıkarmışsındır. fikir ve bilgi sentezi yapan sana belki çok uzakta olan ya da hatta artık olmayan bir insan koşarak gelmiş yardım etmiştir.
yeni birini tanımışsındır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?