nevrotik sayıklamalar

cokoprens
2003’ün 19 mayısıydı. ve ben onunla burayı doldurabilirdim. sayfalarca ve sayfalarca yazabilirdim ancak yetmezdi onu anlatmaya. sevdayı iyi bilmiyorduk, nasıl bilirdiniz?? iyi bilmezdik. gözlerinde kaybolmak kelime öbeği modaydı o zaman ve ben gözlerinde kaybolmayı isterdim. moda olduğu için değil. alıp götüren gözleri olduğu için. sevda nasıl olsa gidecekti ve yerinde kocaman bir boşluk bırakacaktı. bildiğimiz, sevdayı sevda yapanın, bitmek olduğuydu. o halde sevdalanmamalıydık ki bitmemeliydi. ama tüketmekte üzerimize yok. bi baktık tükenmişiz. hepsini sonsuza kadar istiyorduk oysa...

sevda canlı müzikli bir kafeteryaya gelirdi. müziği canlı bir çok cafeden birine gelirdi. çok güzel gözleri vardı ve canlı müzik seviyordu. aşk yasağına hiç takılmadık. o yüzden çok üzülmedik ama bu üzmediğimiz anlamına gelmedi. üzdük, hem de ağız dolusu üzdük. ne kadar kıymetli şey varsa bi ereksiyonda hepsini düzdük. kendine tecavüzden ortaya çıkan yaratığa ne isim vereceğimizi bilemedik. ilk defa bir adam hem anne hem de babaydı şimdi. doğurdu...

ne isim vereceğini bilemedi. hem yasal olmayan bir durumdu bu. yasal olmayan çocuk sorunsalı vardı o zaman. kendine olanca saygısını yitirdi ve kapattı gözlerini. yazarak ölmek istiyordu. kendini ne kadar tüketirse yazmakla, o kadar yazmak, yazmak istiyordu bu illegal çocuğu. tükenmek istiyordu ve durmadan yazıyordu. içinde kalmasından iyiydi, bir şeyler üretebiliyorsa, kendini tükettiği anlamına gelirdu bu.

seni seviyorum zannettim, aslında bütün sevgilerimi sadece zannetmişim. sevmemişim, sevmeyi öğrenememişim. cereyan çarptı sonra. elektrikler gitti. ev yandı. herkes içinde yandı. sonra ev, yıkıldı. herkes içinde kaldı. enkaz, enkaz ve enkaz. ikinci dünya savaşı sonrası stalingrad manzarasıydı. üzülüyordu enkaz. belki de yeryüzünde ilk kez bir enkaz üzülüyordu. üzüntüsünün şarkısını yapabilrdi üzüntüden. ama "sevgilinin yokluğunda yağmalanmış bir kent görüntüsüydü".

özentiden başka bir şey değildi aslında üzüntüsü. üzülmeyi de bilmiyordu tıpkı sevmek gibi. üzüldüğünü sanıyordu sadece. uçlarda yaşadığını sonra. ama yaşadığı uç, ona öğretilen ya da öğrenebildiği kadar uç’tu. uçtu sanra kısa bir ziyaret gerçekleştirmek için. kanatları varken uçsundu zaten. kanat ziyanlığının nedeni yoktu. kanatlarının yarını da yoktu. doya doya yaşadı hayatı. her sevdiğini, bir öncekinden daha çok sevdiğini sandı. sevdiğini aldı, alamadığını sevmedi zaten. üzüntüden dizilişteki seslerin hepsini unuttu, sesi kısıldı ve şarkı söyleyemedi. sevda gitti sonra. hiç bir şey kaldı geriye. çünkü o’ndan sevdayı çıkardığınızda kalan: "sıfır"dı
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol