18’inci yüzyılın sonlarıydı. amerika baştan aşağıya demir ağlarla örülüyordu. demiryolu işçilerinin kıyafetleri çabuk yıpranıyordu. daha dayanıklı, daha rahat ve her zaman her yerde giyebilecekleri kıyafetler gerekiyordu. o günlerde levi strauss adında bir adam, yüzyıla damgasını vuracak olan bir pantolon tasarlıyordu. bunu yaparken de, bu pantolonun birgün ankara’daki hergele meydanı’nda ya da istanbul-karaköy’de peynir ekmek gibi satılacağını aklına bile getirmemişti.
türkiye’de kumaşı, ayakkabıyı bile devlet üretirdi o zamanlar. ama 50’lilere gelindiğinde türkiye batı blokunun en doğudaki sınırı olmuştu artık. tercihini demokrasiden, hala tam olmasa da serbest piyasa ekonomisinden, nato’dan ve daha geniş anlamıyla amerika’dan yana kullandığı için ödüllendirilmişti. amerikan savaş gemileri, askeri üsler ve amerikalı askerlerin ardından türkiye blucinle tanıştı.
68 yılı, fransa’da başlayan öğrenci hareketleri, vietnam karşıtı gösteriler, askeri darbeler ve 61 anayasası blucini siyasete kadar soktu. 60’lı yılların sonunda istanbul-beyazıt’taki bodrum han’da artık amerikan blucinleri satılıyordu. yasaktı, yani kaçaktı, ama satılıyordu. blucin türkiye’deki yasakları delen ilk maviydi. yetmişlerde hippiler geldiğinde peşlerine takılan gençlerin elinden zor kurtarıyorlardı blucinlerini, beşiktaş pazarı’nda yenileri, sultanahmet’te kullanılmışları satılıyordu.
ve blucin üniversitelere girdiğinde kamplaşmalar başlamıştı. çünkü yönetenler gibi yönetilenler de ya sağcıydı, ya da solcu. sağcılar “milli” hassasiyetlerine ters düştüğü için blucini sevmediler. solcular da amerikalıları sevmiyordu zaten ama onlar yine de giydiler. giymeden önce de amerikan bayraklı etiketlerini söktüler ve haki renkli parkalarıyla amerikan blucinini türk solunun simgesi yaptılar.
kot bir marka olarak 1958 yılında tescil edildi. tüccar terzi ‘muhteşem kot’ türkiye’de bir marka olmuştu. türkiye için, 1973 yılının 14 mayıs günü çok önemli tarihti. onlarca yasak kelimeye rağmen blucin bir sözcük olarak türk dil kurumu sözlüğüne girmiş olsa da herkesin dilinde o ‘kot’ olarak biliniyordu artık. ve ”dünyanın en genç modası: kot. haydi bütün gençler igs’ye. rahatlığa, şıklığa, kalikteye...” ilanları gazetelerde bir devrimin işareti oluyordu.
seksenli yıllarda başlayan değişim rüzgarları türkiye’yi blucin üretip ihraç eden bir ülke durumuna getirdi. ama taklitteki yeteğenimiz sayesinde ithalimsi markaların cenneti haline geldik. sovyetler birliği dağıldığında türkiye artık bir markalar ülkesi olma yolundaydı. ama rekabet için kalite gerekiyordu. ve türkiye’den amerika’ya, kanada’dan ingiltere’ye, almanya’dan avustralya’ya kadar uzanan haritada farklı diller konuşan insanlar türkçe bir sözcüğü telaffuz eder olmuşlardı. siyaset merkeze çekildikçe sözler gibi kıyafetlerde de uzlaşılıyordu. siyasiler de artık blue jean giyiyordu.
blue jean önce kot sonra mavi olmuştu. ama üretim, tüketimi, tüketim çeşitliliği getirdikçe blue jean modası da hergün değişir oldu. birgün jenifer lopez gibi, diğer gün tarkan gibi kot giyinenler, önce fermuarı, sonra da düğmeleri kaldırdılar blucinden. taşlanan kotlara düşük belliler, yırtık olanlar ve şortlar, bermudalar eklendi. ve türkiye kotun yasak olduğu günlerden başka yasakların olduğu bu günlere geldi. artık zafer blucin giyenlerindi.
(bkz: kot pantolon)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?