ece temelkuran’ ın ilk basımı eylül 2002’ de yapılmış olan, everest yayınlarından çıkmış şiir kitabı.
elimdeki 2005 tarihli 4. baskısını imzalatmak için cumartesi günü bir arkadaş ile birlikte kadıköy’ deki ada kitapevindeydik. uzunca bir kuyruk vardı gittiğimizde. hazır gitmişken son kitabı kayda geçsin’ i de alıp imzalatayım dedim.
bir saat kadar bir süre bekledikten sonra, iletişim özürlü ve sosyalfobik ben kişisi ve imza etkinliğinin normal süresini 1 saat kadar aşmış, herbir okuru ile mümkün mertebe sohbet etmeye çabalamış ve bütün devrelerini yakmış ece temelkuran kişisi nihayet imza dağıttığı masanın başında karşılaştık. tokalaştık. kendisini her zaman olduğu gibi yine sıcak kanlı ve samimi bulduğumu söylemeden edemeyeceğim.
orada, o 1 saat boyunca beklerken kafamda kurduğum binlerce cümleden bir tekini bile kuramadan, öyle gülümsedim, e, şey işte kem küm filan gibi durumların ardından, "geçen şefer olduğu gibi içinizden geçen bir şeyler yazın" dedim. "isme gerek yok". (bu arada geçen sefer ne? nereden hatırlasın bilmem kaç sene önce bir imza gününde yine böyle iletişim özürlü tavırlar ile muz seslerini imzalattığını.) kendi kalemimi uzattım. imtina etti, "kalemi bozmaktan çekinirim" diyerek ama, "farketmez" dedim, mal bir ifade ile. ardından da kalemin yazısına bayıldı. o sıra kaşla göz arasında, şairliğini yeni öğrendiğimi ve kıyı kitabı’ nı bir kaç hafta önce aldığımı söyledim. bu çok önemli bir bilgi çünkü! neyse beğendi kalemi, "sizde kalabilir" dedim önce ama, değerli "bir kalem bu" dedi, "pek değil, ama isterseniz değişebiliriz" dedim kendisinin imza için kullandığı tükenmez kalemi ima ederek, direkt hediye etmek de uygunsuz karşılanabilir düşüncesi var bir taraftan kafada. teşekkür etti. tabii ki kabul etmedi. ama çocuk gibi yazmak hoşuna gitti kalemle. güzel bir andı. bu arada itiraf ediyorum buradan, o kalemi vermek konusunda çok istekli değildim. zira, ayfer tunç’ a yeşil peri gecesini imzalattığım kalemi kaybettim, şimdi ece temelkuran’ ın imzaladığı kalemi’ de kaybetmiş olacaktım; öyle olsun istemedim.
şimdi bütün bunları size neden anlatıyorum ben de bilemiyorum.
kendi günlüğüme iki satır yazamıyorum, buraya yazdıklarıma bak!
başlığa geri dönersek;
kitabın bir türlü ikinci bölümüne geçemiyorum ne zamandır. sürekli başa dönüp, tekrar tekrar okuma ihtiyacı yaratıyor bende. ilk defa böyle bir okuma süreci yaşıyorum. ezberlemek, bütün kelimeleri, bütün anlamları ile şifresini çözmek istiyor gibi bir hal içreyim. sanırım beni ece temelkuran ile ilk tanıştığım o siyaset meydanı gecesine götürüyor bu dizeler bir şekilde. orada "yeni bir dil kurmamız lazım" tarzında bir cümlesi vardı; bu dizelerde o dili bulmak için bir yola çıkıyormuş hissi uyandırıyor bende. o zamanlardan kalma bir sevgi var içimde kendisine, o sevgiyi ısıtıyor bu dizeler. ama artık ikinci bölüme geçmenin zamanı geldi sanırım. bakalım yol bizi nerelere götürecek?
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?