hermann jansen

insomnia jim
okuyacak baba yigit varsa :


başkent olduktan sonra, ankara’nın temelden çatıya kadar kurulması için çeşitli yollar aranır. sonunda uluslararası bir proje yarışması açılır. gelen planları mustafa kemal’in de incelediği bu yarışmayı ünlü alman mimar prof. jansen kazanır.

jansen, bu adı var kendi yok anadolu kasabasından çağdaş bir başkent yaratmak için sonsuz bir heyecanla kolları sıvar. hiç durmadan yinelediği bir söz vardır. "yepyeni bir şehir kuracaksınız, dünyaya yepyeni ve çok güzel bir örnek vereceksiniz" ve hemen ardından ekler:
"biliyorsunuz, avrupa şehirlerinin hemen hepsi motor’dan önce yapılmıştır. motor eski nizamları ve anlayışları altüst etti. ben size şehircilik sanatının son sözlerini getiriyorum."
hermann jansen’in dilinden düşürmediği "şehircilik sanatının son sözlerinde", otomobiller için ayrılmış çok geniş bir cadde, bu caddeye açılacak ve her biri caddeyi bir bloğa bağlayacak yan yollar vardır. geriye doğru yapılacak ve kapıları caddeye değil, yan yollara açılacak evler, apartmanlar vardır. tüm ankara’da, bir-birinin altından üstünden geçirileceği için, üzerinde hiçbir trafik memurunun bulunmayacağı ve trafiğin düzen içinde akacağı çok işlek yollar vardır. arka taraflarda, hızla gelen arabaların bu hızını kesecek dönemeçler vardır. yollar boyunca dikilecek ağaçlar vardır. en önemlisi, son şehircilik anlayışı gereği, yalnızca dört katlı meskenler vardır.

hemen belirtilmelidir ki, bu plan en çok üçyüz bin nüfusa ulaşabileceği öngörülmüş olan bir kent için hazırlanmıştır. temel strateji olarak, kızılay meydanında kesişen iki aks üzerinde kentin gelişimi düşünülmüştür. nüfusun milyonları aştığı günümüzde bu aks görevini yapamamakta, trafiği başka kanallara çekecek çevre yollarının düşünülmemiş olmasının güçlüğü yaşanmaktadır.

jansen planı çankaya-telsizler doğrultusunda bir gelişmeyi esas alan, bugünkü gar binası’nın arkasında bir sanayi bölgesi düşünen, gar binasını dtcf’nin karşısına, havaalanını da tandoğan meydanı’na oturtan bir plandı. bu planda tüm devlet daireleri bugünkü yerinde bulunuyor ve bu dairelerin çok yakınında üçbin memur için düşünülen evler yer alıyordu. ayrıca bugünkü güvenpark’tan başlayan ve meclis’e kadar uzanan alan, üniversitelerin, bilim ve kültür kuruluşlarının bulunacağı bir merkez olarak düşünülüyordu. tbmm bugünkü yerindeydi. jansen planı, bütün iyi niyete karşın, tam olarak uygulanamamış bir plan olarak kaldı. ama ankara’nın önemli merkezleri bu süreç içinde anıtlarla süslendi.

bugün ulus alanı’nda bulunan cumhuriyet anıtı, başkent ankara’nın ilk günlerinin anısını yaşatmak üzere zafer abidesi adıyla kısa sürede tamamlanmıştır. at üzerinde atatürk heykeli, üçgen bir kaideye oturur. çevresindeki heykellerde ise, ufku gözetleyen bir asker, sırtında cephane taşıyan kadın, hücum emri veren bir çavuş temsil edilmektedir.

etnografya müzesi önündeki atatürk heykeli, kentin yüksek bir kesimindedir. atatürk yine at üzerinde simgelenmiştir. kırmızı mermer gövde panolarla süslüdür. ayakta duran bir atatürk heykeli ise lozan alanı’nda, orduevi’nin önündedir.

kurtuluş savaşı dönemini anımsatan bir yapı da, eski türkiye büyük millet meclisi binasıdır. yine ulus alanı’nda yer alan bu yapı, dönemin ankarası’nın ender düzenli yapılarından biriydi. osmanlı dönemi siyasal örgütlerinden biri olan ittihat ve terakki partisi’nin yerel binası olarak yaptırılmıştı. pek çok eksiği bulunan bu bina, çevreden sağlanan öteberi ile meclis binası olarak düzenlenmiş ve 23 nisan 1920 tarihinde hizmete başlamıştı.

bugün bu bina, ilk meclisin toplandığı haliyle kurtuluş sav~aşı müzesi olarak düzenlenmiştir. bunun yanında ise daha sonra yaptırılan ve ikinci tbmm binası olarak hizmet veren cento müzesi yer alır. hemen karşısında da eski adıyla ankara palas, şimdiki adıyla devlet konukevi bulunmaktadır. cumhuriyet ilanına kadar geçen dönemde ankara’da bulunan milletvekilleri ve akın akın ankara’ya gelenler, oturacakları, geceleyecekleri bir yer bile bulamıyorlardı. bugünkü sümerbank’ın bulunduğu noktada yer alan taşhan, hemen hemen kalınabilecek tek yerdi.

mustafa kemal paşa bile, bir süre istasyon binasının bir parçası olan taştan bir evde oturmuştur. bu ev de, bugün ankara müzeleri arasındadır. gazi paşa’ya daha sonra çankaya sırtlarında bir bağ evi bulundu. hiçbir lüksü olmayan bu ev, birkaç oda ve bir avlu ilavesi ile hizmet görmüştür. bu bağ evi bugün müze olarak korunmaktadır. camlı kapıdan, önce küçük hol’e girilir, oradan da büyük hol’e geçilir. büyük hol’ün solundaki bölüm o yıllarda elçi kabul salonu olarak kullanılmıştır. sağda yeşil salon bulunur. bu salonda yeşil egemendir ve yerlere kaplan postları serpiştirilmiştir. ikinci katta gazi paşa’nın çalışma odası ve kütüphanesi yer alır.

ankara palas ise, cumhuriyet’ten hemen sonra bir otel olarak düşünülmüştü. ama otelden çok, cumhuriyet’in ilk yıllarında çok önemli siyasal ve toplumsal kararların alındığı, uygulamaya geçirildiği, 29 ekim’lerde cumhuriyet balolarının yapıldığı bir mekan oldu.

binanın yapımına 1924 tarihinde başlandı ve açılışı 1927’de yapıldı. cadde yönündeki ana giriş bir "taçkapı" olarak düşünülmüştü. bu oldukça yüksek ana girişin üzerindeki ahşap kubbe, zemin katın sivri kemerli pencereleri, giriş-teki sütunlar hep o yılların mimari anlayışını yansıtan çizgilerdir.

taçkapıdan geçtikten sonra, sağa sola uzanan koridorların önünde büyük balo salonu, onun sağ yanında da, önü büyük teraslı çay ve yemek salonları vardır. 60 odalı binanın 16 odası bu kattadır. yukarı kattaki 44 odanın her birinin önünde küçük birer balkon yer alır.

ankara palas’ın dış cephelerindeki süslemelerde selçuklu ve osmanlı mimarisinden etkiler vardır. ön cephenin iki yanındaki kuleler, binayı örten ahşap çatı, girişteki kemerin üstündeki rumi motifler, balkon korkuluklarındaki geometrik çizgiler ve alt yüzü nakışlarla bezeli geniş saçaklar 1920’ler - 30’lar türkiyesi’nin havasını yansıtır. bu yapı 1980 sonrasında devlet konukevi olarak kullanılmaya başlandı.

ankara palas, cumhuriyet’in ilk yıllarında pek çok devrimin heyecanını yaşamıştır. miladi takvim, 1925’te kabul edilmişti. din adamlarının dinsel giysilerini yalnızca görevleri sırasında giyebilmeleri ve geleneksel bir başlık olan fesin yasaklanması daha sonra oldu. 1934 ve 1935 yıllarında cuma tatili pazar gününe alındı, bütün dinsel unvanlar kaldırıldı, soyadı kanunu yürürlüğe girdi. 1928’de latin alfabesi kabul edildi. bu alfabenin türkçe’ye uygulanması atatürk başkanlığında bir kurulun altı hafta süren çalışması sonucunda başarıldı. bugün türkçe, fonetik kuralları yazılım diline mükemmel uyum gösteren ender dillerden biridir.

bunlara paralel olarak köklü hukuk reformları yapıldı; medeni kanun, ceza kanunu, ticaret kanunu batılı örneklerine uygun olarak düzenlendi ve dinsel kuralların sıralanmasından ibaret olan mecelle hukuku uygulamasına son verildi.

tek eşlilik, medeni nikah, kadın erkek eşitliği yine bu yıllarda sağlanan düzenlemelerin sonucu ortaya çıktı. bunun en üst noktası da, o günlerde bazı batı ülkelerinde bile bulunmayan bir uygulama ile kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi oldu.

eğitimde yenileşme, dinsel eğitiminin yasaklanarak tüm eğitim kurumlarının laik bir düzen altında toplanması yine bu dönemin başarıları arasında sayılabilir. bu devrimlerin tartışıldığı, görüşüldüğü bir başka ortam da ismet inönü’nün evidir.

çankaya’nın sınırlan içinde, cumhurbaşkanlığı köşkü kadar ünlüdür bu ev. pembe köşk adıyla ünlenen bu iki katlı evde türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı ismet inönü, atatürk’ün başbakanı olarak görev yapmıştır. geniş bir bahçede koca koca ağaçlar ve yeşil alanlar arasında yer alan bu köşk, cumhuriyet’in ilk yıllarıyla birlikte ülkede başlatılan çağdaşlığın bir sonucu olarak yaptırılmıştır.

cumhurbaşkanı atatürk, inönü’den yeni devletin konuklarının ağırlanabileceği bir köşk yaptırmasını ister. köşkün yapımına 1926’da başlanır ve kısa sürede bitirilir. 1. ulusal mimarlık dönemi’nin çizgilerini yansıtan köşk, ankara’nın toplumsal yaşamına girer. cumhuriyet baloları, ankara palas yapılıncaya kadar pembe köşk’te verilir. atatürk bu baloları bayan inönü’yle dansederek açar.

pembe köşk, daha sonra eklenen camlı salon ve bazı bölümlerle biraz daha büyütülür. yüksek ve motiflerle süslü tavanları, geçmeli salonları, yemek salonunun ortasındaki -atatürk’ün de sık sık yemek yediği- masası, eşyaları, duvarlardaki tabloları, bastıkça gıcırdayan ahşap tabanı ve geniş ahşap merdivenleriyle, hepsinden önemlisi, yaşanmış anılarıyla pembe köşk, "tarihin yudum yudum içileceği, nefes nefes ciğerlere doldurulacağı" bir değerli ortamdır. 1987’den bu yana, zaman zaman çocukların ziyaretine açılan pembe köşk, inönü müzesi olarak düzenlenmektedir. müze, cumhuriyet tarihiyle ilgili araştırmaların yapılabileceği bir kültür merkezi işlevi de görecektir.
atatürk’ün çankaya’da oturması, büyükelçiliklerin çankaya’ya giden yolda birbiri ardınca sıralanması, ıssız-sessiz ankara’nın bu en ıssız köşesini birdenbire canlandırdı ve ön plana çıkardı. çankaya "ankara’nın kalbi"dir artık. bütün ankara’nın şantiye havasına çankaya da bürünür. ahmet hamdi tanpınar’ın kaleminden tanımaya çalışalım o günlerin ankara’sını:
"her tarafta bir şantiye havası vardı. hiçbirinin üslubu yanı başındakini tutmayan, çoğu mimari mecmualarından olduğu gibi nakledilmiş villalarıyla, küçük memur mahalleleriyle yeni şehrin kurulduğu devirdi bu. tek bir sokakta riviera, isviçre, isveç, baviera ve abdülhamit devri istanbul’unun ev ve köşklerini görmek mümkündü. yeni yapılmış sefaret binaları da bu çeşidi artırıyordu. sovyet sefareti, modem mimarinin kendisini aradığı bu 1920 yıllarının en atılgan tecrübelerinden biriydi ve daha ziyade büyük bir vapura benziyordu. iran sefareti eski sasani saraylarının hatıralarından bir şark üslubu aramıştı. biz birkaç arkadaş belçika sefareti’nin sakin ve gösterişsiz, klasik yapısını seviyorduk. bu tecrübeler arasında türk mimarisi de kendisine bir üslup yaratmaya çalışıyordu. türkocağı binası (bugünkü devlet resim ve heykel müzesi), etnografya müzesi olan bina, gazi terbiye enstitüsü; istanbul’da yeni postane ve dördüncü vakıf hanı ile başlayan tecrübenin devamı idiler. sonra da güzel sanatlar akademisi’nde arkadaşlık ettiğimiz profesör egli, cebeci’deki musiki muallim mektebi ile (eski konservatuar) çoğu dıştan taklit edilen bu tecrübeleri ilk defa modem malzemenin imkanlarıyla birleştirmeye muvaffak olmuştur."

aynı dönemi yakup kadri karaosmanoğlu ankara romanında bakın nasıl anlatıyor:
"bunların her biri yapanın bilgisine ve yaptıranın zevkine göre birtakım şekiller ve renkler almakla beraber, dikkatli bir göz için hemen hepsine birden hakim olan bir exotique tarzın sırıttığı da aşikardı. mesela yenişehir’den kavaklıdere’ye doğru sıralanan villalar arasında kulesiz, saçaksız binalara rastlamak mümkün değildi. birbirlerinden örnek alan ve bazıları hep bir mimarın elinden çıkmış olan bu kuleli ve geniş saçaklı evler, etrafını çeviren hendekle-ün ortasında kurulu vustai (ortaçağ) birer derebeyi şatosunu andırıyordu."

yakup kadri’yi sevindiren bir gelişme, ilk yıllardaki acemilik ve zevksizliğin, yerini modem mimariye bırakmasıdır. kulelerin yıktırılmaya, yaldızlı saçakların kaldırılmaya, çok köşeli pencerelerin dikdörtgene dönüştürülmeye başlamasıdır. ama ünlü yazar yine de mutlu değildir. çünkü, "...birçok binanın cephelerinin, sakalını, bıyığını tıraş eden adamların yüzleri gibi sadeleşip düzelmesi" yeterli değildir. "zira bu modern zevk evlerin içine doğru sokulurken acayip bir tereddiye (bozulmaya) uğruyor ve adeta rokokolaşıyordu. bir macar sıvacı, duvarları ıstampa nakışlarla boyama modası getirdi. öbür taraftan beyoğlu’nun mobilyacıları, bu duvarların estetiğinden daha feci döşeme tarzlarıyla evlerin içini adeta bir kabus havasına buladılar." 1934 yılının ortalarında hakimiyet-i milliye gazetesinin sık sık şu ilanı yayınlamaktadır:
"ankaralı,
yapı kooperatifine ortak ol,
yapı kooperatifine ortak bul.
çünkü, yapı kooperatifine ortak olmak demek, bugün kira için verdiğinden daha aşağı bir taksitle bu defa bir ev sahibi olman demektir. yapı kooperatifine ortak bulmak demek, senin olacak evi daha ucuza mal etmek demektir."

bu ilanlar, modem bir mahalle oluşturacak bin evlik bir girişimin kooperatife dönüşmesi içindir. konuya ilişkin çabalar halkevi’ndeki çalışmalarla, gazetedeki yazılarla ve radyodaki konuşmalarla sürdürülür. ve 26 ocak 1935 günü bankaya yüzer lira yatırarak beş liralık hisse senetlerinden yirmişer tane alan 134 kişinin oluşturduğu kooperatif kurulur.

kooperatifin kurulmasından sonra gerekli arsanın sağlanması girişimine başlanır. uzun arayışlardan sonra, istasyon’dan atatürk orman çiftliği’ne giden asfalt yolda bulunan abdi paşa çiftliği’nden bir bölüm satın alınır. metrekaresi iki buçuk kuruştan satın alınan bu arazi bahçelievler mahallesi olacaktır.

ulus gazetesi yerli ve yabancı uzmanlar arasında ev tipi konusunda bir anket açar. bu ankete yanıt gönderenler arasında jansen de vardır. jansen bu soruları şöyle yanıtlamaktadır:
"avrupa’nın bütün büyük şehirlerinde... insanlar birbirinin üzerine istiflenmiş bir halde yaşadıkları için kendilerini doğadan uzaklaştıran dört, beş, altı, yedi, hatta sekiz katlı kira kışlaları denilen büyük kurağların sıkıntısını çekmektedirler... işte bu sebeple, yapı kooperatifleri çok katlı meskenlerden her ne pahasına olursa olsun çekinmek ve hususi, bahçeli, tek veya iki katlı bitişik sıra evler kurmayı diğer herhangi biçimdeki evlere üstün tutmalıdır. bunlardan bitişik evler çok daha ekonomiktir. çünkü bu tarzda daha ufak arsa ve sokak cephelerine ihtiyaç olduğundan, sıcaklık daha iyi muhafaza olunabilir. ankara’nın iklimi dolayısıyla gece ve gündüz arasındaki sühunet farkları bakımından bu çok ehemmiyetlidir. bundan başka tek evler arasında kalıp kullanılmayan avlular da bu suretle ortadan kalktığı için, genişleyen bahçeden daha çok faydalanmak mümkündür. en son olarak şuna işaret edelim ki, dört ila sekiz evin yarı yana kurulması, gösterişli bir mimari tatbikine de izin verir."

çok sayıda ikiz villaları, güzel düzenlenmiş bahçeleri, tenis alanları, yüzme havuzları, rekor denecek derecede ucuza mal edilmiş yolları ve kişi başına 38 metrekarelik yeşil alanı, telefon, havagazı, elektrik tesisatının yer altından tek bir kanalla geçirildiği bu şirin evler 24 ekim 1938 günü sahiplerine teslim edilir.

bugün bu düzen yazık ki bozulmuş, güzelim evler yıkılarak yerine çok katlı apartmanlar yapılmıştır. bahçelievler’in bahçeleri kalmamıştır.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol