tutku ile doğmuştur adem oğlu, havva kızı. ve her tohumun atılışında ateşle yoğrulmuştur hislerin coşkusu; sanılanın aksine, yok etmek için değil, çok kere itaat etmek içindir. itaatsizlik öyle hafife alınır şey değil; kıdemlidir insan denilen mahlûk için kendisi. putlara tapınma, semada bir varlığa işaret edilene inanma, doğanın çeşitli güçlerine ilah adama, her ululaştırılana adak sunma; az şey değil bunlar kardeşlerim.
tepeden tırnağa ürpertinin semah yolculuğunun içsel huzuru, içsel arınması.
elbet bildiniz; salt itaat etme değil, tapınma değil olanlara/olmuşlara. bunlar bizim kandırmacalarımız, kendimiz olan bene.
yalanlarımız tanrılara, semadaki olana, zikrin içinde olan samimiyetsizliğe, sevgili olan biçareye.
güce tapınır adem evladı; güçten güç alarak.
pek tabii aslını inkar ederek.
ama bu mu gerçek?
kandırdık mı onları içtenlikle?
yalanlarımız kime?
sana?
hayır hayır ona...
diğerine?
belki de berikine...
yok canım, ötelediğimiz diğerine (lere ).
kandırmayalım; yalanlarımız kendimize.
mutluluğu aradık esarette. gömüldük kaldık asırlık evrimlerimize. tepeden tırnağa yenilenmelerimizde, aslında eskileri devşirdik benzerlikleriyle, benzerliklerine. önümüze konulan hep aynıydı, sırtımıza yüklediklerimiz bir sonrakinin hep bir öncesiydi. değişmedi, değişmeliydi de, beceremediklerimizdendi bu.
kandırdık hep. kimi?
kendimizi...
önce bundan başladık, ikinci tekil şahıs yaparak benliğimizi.
öteledikçe kendimizi, o kadar çok savurduk yalanlarımızı. her uzaklaştırmada kimliğimizi bedenimizden, o kadar rahat ettik söylediğimiz yalanlarımızla. her yalanımızda, bir o kadar uzak kaldık ruhumuzdan; kimlik artık koca bir boşlukta sallanan sonbahar yaprağı. düştü düşecek misali...
yanlışı en başta yapmanın handikabı ile, düştük ucu bucağı olmayan yollara. kaybettiklerimizi ise hiç sorma! ne söyleyecek cesaret kaldı dilimizde, ne de hatırlamak isteyecek hafıza.
mutlulukları aradık işte bunlarda.
"çaresi olacaksa", dedik ki içten içe; "ona da amenna!"
"huzura ereceksem, savururum savurabildiğim kadar yalan önce kendime, sonra onlara..."
yalancının mumu yatsıya kadar yanıyordu ama, o kadar azimliydik ki, binlerce yatsı zamanlar tükettik, ama yalanlarımızı tüketemedik.
önce işe kendimizle başladık, ve hatayı da zaten burada yaptık.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?