aşık ile maşuk

kasif
" suçu, tanrı’yı onda görmüş olmasıydı.
suçu, tanrı’yı maşuk(ta) görmesiydi;
"ben tanrı’yı x kişisinde gördüm."

tek konuştuğu şey aşktı.

suçu, tüm o ilmine rağmen maşukun eğer âşık olmazsa ’bu aşkın’ hakkını yerine getiremeyeceğini iyi bilmiyor olmasıydı. aşk, aşığın benliğine baskın çıkar, maşukun benliğine değil.

ayrışım, maşuk, âşık ve âşık olma arasında yaşanır, âşk ve âşık arasında ise böyle bir ayrışım imkânsızdır. maşuk isterse âşık olabilir isterse olmaz. kendisine âşık olandan haberdar dahi olmayabilir ama bu âşk da değil!

suçu, tanrı’nın maşuk olamayacağını bilmemesiydi. aşığın maşuktan üstün olduğunu hiçbir zaman bilemedi. aynı şekilde âşıklık lezzetinin âşkın lezzettinden daha fazla olduğunu da fark edemedi.

nice maşuklar, aşkın sevdasında olmadıkları için acı çektiler, acı verdiler. oysa bu durum hiçbir âşık için söz konusu olmadı.

tanrı’nın kendisi âşıktır.

hangi maşuk, "yüz kere eğer tövbeni kırdıysan yine gel" diyebilir. bu sözün kendisi âşk değil mi? bu sözün kendisi maşuku için kendini paralayan bir âşığın hâlet-i ruhiyesi değil mi? heyhat ki! o, maşukunu zorlu bri sınavdan geçirmek ve onun amansız bir takibe alabilmek için yüzünü gizleyen hilebaz bir âşıktır.

aşk oyununu hafife alan hamdı. onun ateşine düşmemek için ibrahim olmak gerekir. en son anlarda gözün, dostun cemaliyle münevver olması için talep vadilerin toprağını bir ömür boyu arşınlamak gerekir. işte ancak o zaman gerçek âşık olduğun anlaşılır. orada sen âşık o maşuk, sen maşuk ve o âşık olursunuz. zemin ve zamanda ikinizin bir olması için feryat ederler ve sen haykırırsın: ben oyum, o da ben...

vuslat anı, aşkın, aşığın ve maşukun bir olduğu andır.

( öyle bir anda ) ene’l-hakk dersin, mest olmuş bir şekilde darağacına koşarsın ve diğerlerinin ne gibi bir işle meşgul oldukları kaygısını taşımazsın.

mansur’un yolu tehlikeli bir yoldur. ( o yolda ancak ) mansur olunmalıdır. mansur olmak gerekir.

arzu etmek imkânsız değildir. aşkın yatağında bir olmayı arzulamayı, ana rahmindeyken ruh örtüsü altında bizlere hediye etmişler. hangimiz ruh örtüsü altında bizlere verilen o gizli hediyeyi fark edip de ibrahim ile mansur’un yoluna girebilmiş?

can-ı canan ile aşk yaşamayı, koyun pazarındaki alım satımlara dönüştürdük. babadan kalan miras meşgalelerini ana yatağına savurduk ve aynı yataktan hayatın bilinmezliklerine gafilce asıldık!

onun da kendimizin de büsbütün bir nur olduğunu görememek ve kavrayamamak gaflet değil midir?

bu çirkin hicapların ortadan kalkması ve nurların birbirilerine kavuşması için himmet etmek gerek... "
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol