hasan cemal’in ’cumhuriyet i cok sevmistim’ adlı kitabından bir bölüm.
ilhan selçuk’un en sevdiği yazı konularından biri de ’döneklik’ üzerineydi.
"’ilhan selçuk’ kafası nedir? " sorusunu sergileyenleri kendince yıldırmak için öteden beri bu temaya sarılırdı. bu yazılarıyla onun hakkında benim gibi düşünenleri kızdırdığına inandığı bu yazılarını arada bir tekrarlamayı ihmal etmezdi.
dönek! ben dönek miyim?
bu soru, bundan otuzaltı yıl öncesini anlatan ve "kimse kizmasin kendimi yazdim" adını taşıyan kitabımın bir yerinde geçer:
dönek ne demek? çok partili rejimi, demokrasiyi yıkıp yerine tek parti diktasını geçirme fikrinden dönmek mi? dönek ne demek? çoğulcu demokrasi yerine "işçi sınıfı" adına totaliter bir ideolojinin diktasını savunma fikrtinden vazgeçmek mi? dönek ne demek? her şeyin, malların da, hizmetlerin de, fikirlerin de, ideolojilerin de serbestçe yarışabildiği, rekabetçi bir ekonomik ve siyasal düzen yerine, torna tezgahından çıkmışçasına her şeyin tek tip olduğu, birbirine benzediği otoriter bir kışla düzeni anlayışından vazgeçmek mi? dönek ne demek? askerin süngüsüyle kendine iktidar yolu açmaya heveslenip, bu kafaya devrimcilik, devrimci demokratlık vehmetmekten vazgeçmek mi? döneklik bütün bunlardan vazgeçmekse, ne denir, evet ben de döneğim!
kitabımda böyle demiştim.
evet öyle, ben döneğim. demokrasiye döndüm!
ya siz?
bugün hâlâ askerle iş tutanlar, askeri darbeye kışkırtanlar...
ya siz?
bugün hâlâ seçim sandığına inanmayanlar, demokrasiyi karşı devrim olarak görenler...
ya siz?
bugün hâlâ türkiye’yi avrupa’dan kopartmak için, orta asyalara sürüklemek için, "kızıl elma koalisyonları" ya da "milli demokratik devrim cepheleri" oluşturup hâlâ darbe peşinde koşanlar...
ya siz?
bugün hâlâ 1960’ların, 1970’lerin komünizm tacirleri gibi irtica bezirgânlığına soyunup askeri kışkışlayanalar, askeri kışlasında rahat bırakmayanalar...
ya siz?
bu yaşta hâlâ cuntalaşma peşinde olanlar...
ya siz?
bu yaşta hâlâ "elinizi çabuk tutun!" diye askere çağrı yapanlar.
ya siz?
bu yaşta hâlâ -kaçıncı yenilgiye rağmen- askerle aynı fotograf karesinin içine girebilmek, askerle birlikte gözükebilmek için ankara yollarına düşünler...
ya siz?
bu yaşta hâlâ bir zamanlar deniz gezmiş’leri darağacına götüren yollarda yürüyenler...
ya siz?
hâlâ postal kokusu sevenler...
ne duruyorsunuz hâlâ? siz hâlâ değişmediğinize göre, davadan dönmediğinize göre, bin yıldır aynı yolun yolcusu olduğunuza göre, ne düşündüğünüzü ne yapmak istediğinizi açıkça söyleyin.
takiye yapmayın!
dürüst davranın. artık demokrasi var. fikir suç olmaktan çıktı avrupa yolunda. sizler de gidin meydanlarda konuşun, gazetelerdeki köşelerinizde açıkça yazın.
hadi bakalım.
"seçim sandığı yaramaz bu ülkeye, zira karşı devrim çıkıyor, irtica çıkıyor seçim sandığından" deyin açık açık. askerle darbeyi sözcük oyunları yapmadan yüksek sesle, bağıra bağıra savunun. dilinizi dolandırmadan avrupa birliği’ne karşı olduğunuzu da haykırın.
hadi ne duruyorsunuz?
niye daha çok kapalı kapılar arkasında tezgah peşindesiniz? kuytuluklarda kuruyorsunuz hayallerinizi?
çıkın açığa! takiye yapmayın!
bu kafadan kurtulun!
ne mi o kafa? ilhan selçuk kafası!
örneğin, trabzon’da bir güruh, bildiri dağıtmak isteyen gençlerin üstüne yürüyecek, saldıracak, dövecek, yere düşenlerin kafasını tekmeleyecek kadar kendinden geçecek. sen kalkıp bu linç girişimini, "halkın koyduğu millî tepki" diye arka çıkacaksın.
örneğin, isparta’da devletin bir kaymakamı, orhan pamuk kitaplarının imha edilmesi için resmî talimat yayımlayacak. sen kalkıp nazi dönemini çağrıştıran bu rezillik konusunda "milli hassasiyet"ten dem vuracak, sessiz kalabileceksin.
örneğin, mersin’deki bayrak yakma girişimini protesto eylemleri yer yer ırkçılığa varan tehdit ve saldırılara dönüşecek. sen kalkıp bu saldırganlığı,"halkın kendiliğinden eylemleri" ve "yükselen yurtseverlik" eyilimleri diye yorumlayacaksın. "vatandaş, abd ve ab’nin dayatmalarına karşı bayrağına sarılıyor" diyebileceksin.
ama yutturamazsın!
sen kalkıp "dincilik" tehlikesinden dem vurarak, her zamanki gibi üstü örtülü biçimde demokrasi düşmanlığı yapacaksın. dincilik diyerek, her zamanki gibi dinle ilgili neredeyse her şeyi "lâiklik düşmanlığı" olarak yorumlayacaksın. "lâiklik elden gidiyor!" yaveleriyle her zamanki gibi asker kışkırtıcılığı yapacaksın demokrasiye karşı.
ama yutturamazsın!
sen kalkıp "etnikçilik" diyerek insan hakları konusunu es geçeceksin; türkiye cumhuriyeti’nin kürt kökenli vatandaşlarının, kürtlerin kimliklerine, kültürel haklarına gözünü kapatacaksın.
sen kalkıp "etnikçilik" diyerek, ırkçı tehdit ve saldırıları "ulusalcılığın yükselişi" diye niteleyip demokrasiye karşı ince ince askeri kışkırttığını sanacaksın.
ama yutturamazsın!
kışlaya dönüp bakma alışkanlığın genlerine işlemiş. ille askerle iş tutacaksın. halka, halkın oyuna ve tercihlerine güvenmiyorsun çünkü... ufkun bu kadar!
dincilik diyeceksin. etnikçilik diyeceksin. türkiyeyi yeniden çatışma ve gerginlik ortamına sürüklemeyi amaçlayan ırkçı-milliyetçi saldırı ve tehditleri görmezlikten geleceksin, hatta bu çevreleri mazur göstereceksin.
senin tek bir derdin var: türkiye’nin avrupa birliği yolunu kesmek! çünkü avrupa yolu demek, demokrasi demek! sen bunu istemiyorsun. bunu istemediğin için de askeri kışkırtıyorsun!
ama yutturamazsın!
türkiye’nin avrupa yolunu kemek için ne zamandır her türlü tezgâhın içinde olacaksın. "kızıl elma koalisyonları"na soyunacaksın. "soğuk savaş" yıllarının "düşman kardeşleri"ni şimdi demokrasi karşıtı, avrupa birliği karşıtı olan bu cephenin içinde birleştirmeye çalışacaksın.
1960’ların, 1970’lerin türkiye’yi cephelere bölme siyasetinin bu topraklarda ne büyük acılara yol açtığı, insanlarımıza ne kadar kan ve göz yaşı döktürdüğü ve bu ülkeye neler kaybettirdiği daha belleklerde tazeyken, sen hâlâ neyin peşindesin?..
ne yaparsan yap, yutturamazsın.
senin derdin demokrasiyle. senin derdin avrupayla. yoksa dinciliğe de, etnikçiliğe de demokrasi içinde çare var. asıl demokrasi dışı yollardır, bölücülük ve irtica akımlarını azdıracak olan, demokrasi değil.
ama bunu senin anlaman güç.
senin aydınlanmacı kafan demokratik değil, totaliter kafadır! siyaseti dinleştiren kafadır! senin kafan yıllar geçtikçe siyah beyazlaştı! başka renkler uçup gitti senin kafandan. senin aydınlanmacı kafan, yalnızca aklı yücelterek eleştirel düşünceye kapanan, dogmalara açık hale gelen kafadır. senin aydınlanmacı kafan demokrasiye değil, stalinizme açıktır. nazizme açıktır. senin aydınlanmacı kafan "aklın cinayetleri"ne açıktır. stalin’in gulag’larına, hitler’in toplama kamplarına, pol pot’un ölüm tarlalarına açıktır. saddam cılık ya da baas çılığa açıktır.
diline pelesenk ettiğin o senin aydınlanmacılığın demokrasiye götürmez insanı. senin aydınlanmacı kafan, asıl aydınlanma fikrini çarpıtan kafadır. akılla mutlak gerçeğe ulaşılacağını sanaların kafasıdır. bu kafadır, aydınlanmayı yolundan saptıran, aklın cinayetlerine yol açan.
oysa aydınlanmanın asıl özünde yatan akıl, araştıran, sorgulayan, eleştiren, insan beynini sloganlara tutsak etmeyen klişelere esir düşmeyen akıldır. kendi başına fikir üretmeye çalışan akıldır. kendisine verilmek istenenle yetinemeyen akıldır. sürekli sorgulayan, kuşku besleyen akıldır.
ama artık senin bunları anlaman, gerçek aydınlanma’nın ne olduğunu öğrenmen, eleştirel düşünceye akıl erdirmen, kavraman, bu saatten sonra çok güçtür.
senin işin artık demokratlarla değil, "türk miloşeviçleri"yle...
senin aydınlanman faşizmidir!
senin kemalizmin faşizmdir!
senin milliyetçiliğin faşizmdir!
evet öyle, ilhan selçuk...
* * *
(hasan cemal, cumhuriyeti cok sevmistim, sayfa: 503-507, dogan kitap, 2005)
kaynak: derkenar
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?