sus pus olmus, puslu bir istanbulmuydu yuzun, yoksa
cok bildik huzunler mi tasinmisti yuzune
dolmabahce da cay tadinda....
divit ucuyla yazilmis bir askin sureti vardi avuclarinda,
tarih bir baska iklimin kivamini gosteriyordu.
ben rehnedilmis yelkovan gibi... hani akrepi seven ama
yuregi takvim yokuslarinda...
sinemada elinin elimde terleyisinin bir anlami olmali,
sesinin sesimde yankilanmasinin... sanki perdedekine
uzulmus ya da sevinmissin de tesadufen akmis yuzun
icime... yalan! sen perdeye bakiyorsun, fikrin benim
seyir defterimde.. ve ben amerikanca bir filmi kurtce
seyrediyorum...
kadin beyoglunun bir kis aksaminda,
ustundeki deri montun sahibine kus, soguklugundan
muzdarip yuruyordu... adam da... yurumek hicbir seyi
cozmuyordu, bazi aralik aksamlarinda... parmaginda
yarali bir oykuyu tasiyordu adam... kadinin yuzunde
bir huzun... huzunlu aralik aksaminda bir yuzuk...
yuzugun yuzunde dunya guzeli bir kadinin kehaneti...
... sogugun ve karanligin vehameti!
hayati, bir baskasinin pantolonu gibi, kucultulmus,
daraltilmis... ilk sahibinin o pantalonla yasadigi seyler,
yani pantalonu pantalon yapan anilar, bazi ilkbahar
bereleri yuzunden yapilan yamalar, ter tuketen
yazlar... hepsi daraltilmis... yasananlara bir beden
buyuk geliyor artik hayat!
bir aski paylasmak icin cok gec, bir paylasima asik
olmak icinse erken... beni sevda yerimden vurdu yine
zaman... simdi sana soylenecek tek cumle:
bende sana yetecek kadar ben kalmadi...
yilmaz erdogan
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?