soysal ekinci şiiridir.
düşüncenin sarsılmaz yeraltı kayası
doğru tavrın çekinmeden sırtını dayadığı
sevmektir kendinden öte
kendin için, özverinin anlamı
duyduğumuz her çığlık bize yönelmiş bir çağrı demektir.
ve bu çağrıya doğru
yitik ülke’yi aramanın yollarında
sesli düşünmektir şair...
i
yitik ülke dedim şiirimde adına
yitik ülke demişti şairler
işgal altında kanayan bütün topraklara
yeni kanunlar çıkarıldı senin için
adının yazılması yasaklandı
hepsi birbirinden geri
hepsi de küf-pas içinde birer cunta genelgesi
şimdi
sonsuzluk ülkesi’nde diye başlar söylencesine
senin tarafını tutan, senden yana haber veren aydınlar
daha nice güzel şiirler yazacak bu ülkenin şairleri sana
ucuz tütünler sararak geceleri çıkıp kentlerin varoşlarında
tutsaklığına sığınarak şiirin uzun ve yoksul kışlarda
-en zifiri karanlığı bile mecbur ederler
düşlerindeki aydınlığı yaşamaya
-kızılçıraların isli alevlerinde ezberlenmiş
sıcak türküler okunur gülümsemelerinde-
ve kuşdilinde kekelerden
cahil-aydın/ büyük-küçük bütün burjuvalar
yangın yerlerine boşalan uzun sağanaklar gibi
kürdistan kürdistan diye diye önce onlar çözdüler
dillerini
şiirlerine sarıp en güzel düşlerini yitik ülke’ye göçtüler
ve uykusuz gözlerinden çiğ tanesi döktüler geceden önce
rüyaları işgal devriyelerince basılan ergen kızların
uçuklamış memelerinde
ve işgal askerleri
ispirtonun renk verdiği yüzleri
yuvalarından fırlamış kanlı katil gözleri
ve haki
ve yeşil
ve irinli özleriyle
kürdistan’ın yarasını oydular
kabukverdi soydular
kabukverdi soydular
kabukverdi kurumadan soydular
artık ne kuruyabilir
ne de kabuk verir
kızıla kesmiştir de et ve kemik içinden
oluk oluk akmaktadır yaralar
yitik ülke
ey yitik ülke
ne kadar çok gençoğul vuruldu sende
adlarıyla kimlikleri birbirine karıştı
-hiçbir dağa konduramam, hiçbir suda arayamam eşgallerini-
hiçbirinin yeri dolmuyor yüreğimde
kuşak dedimse gökkuşağı değil öyle
sen bakarsın, o görünmeden boyverip süzülür
dile kolay, bir çocuk çeyrek asırda ancak büyür
bütün dağlar düzlensin istiyorum şimdi
kesilsin kafaları bütün başıboş suların
ve özgürlük rüzgarıyla gelen devrim dalgalarından öte
kanatları bütün fırtınaların
-nasılsa kıracaklar ökseye gelmemiş yanlarını da
göçebeliğimin-
yitik ülke
ey yitik ülke
ey bütün çağlara eşkıya barındırmış dağlar
ey gökyüzü yitik ülke’nin
bunca ölümü nasıl kaldırır tanrıların
bütün yıldızların dilsiz mi senin
ve bulutların ölüdenizler gibi durgun
günboyu ateşler içinde bir yanın, bir yanın suskun
sonun başlangıcını bildiren ilkkurşun daha dün atıldı
her gün yeni bir kizildere yaşanır
her gün nurhak gibi bir dağ ateşler içinde kalır
bir hayvansı kavga bu doğu’nun çöl sıcağında
sermayenin yılansı ağzından çıkıyor bütün buyruklar
savunmanın imkanı yok bu ormanda kendini tek başına
ağızların ölüm kanunlarıyla gelir çıngıraklı kuyruklar
katiller eğlendirmez gece-gündüz hiç durmayan sazların
ne yazık,
yeşil aygırların en ucuz vaadlerine kendini satar kızların
-işgal bayrakları çekilerek ilan edilen düğünlerin
hüzünlü halaylarında
mor koyun ve ter kokan kürt keçelerinin yumuşaklığında
yağ ve baharatın buharlaştığı çıldırtan saçkavurmalarında
sonra
korkak ve buyurgan emirler eşliğinde dolup boşalan
malak ciğerli adamların itaatkar saldırganlığında
yürekleri ihanetle çarpan ağaların atsırtı zamparalığında
yitik ülke
ey yitik ülke
öldürümün sesidir işte bu sendeki, ihanetin sesidir
ki savaşı duyan herkesi bir yana çağırır
ve onu
ne ırmak, ne bulut, ne güneş, ne de rüzgar kurtarır
-cahildir halkın, korkaktır
ve üstünde yüzlerce insani kusur
ve talancıların ayak izlerinde adı okunan
bir osmanlı sipahisi kadar vahşi ve cesur
ne tam bir ümmeti muhammet’tir, ne de asrını yaşayan bir
ulus
umutsuzluğun resmini yüzlerinde bulursunuz
mutsuzluğun resmini yüzlerinde-
özel tim yaldızlarını kuşanıp dağlara çıkan
insan avcılarını gördükçe
gözümdeki bütün renkleri kan alır
-kana susamış aslan kesildiler
yüreğimden akan kanları toplayıp alınlarına sürerler
oysa etyemezdi çoğu şehirde
bir kuş için gökyüzümün
kanı akar düşünceye-
insan avcıları
ey insan avcıları
haydi çalın
haydi çalın
çalın artık ellrinizdeki savaşın boynuzborularını
ey yüreklerini ciğerleriyle üfleyen bando mızıkacıları
ey saçları sıfırnumara şişkarınlı soldatlar
parlasın havada kıçlarınızdan sarkan aybaltalar
çalın da
görünsün kemerlerinizden sarkan kanlı kesik kulaklar
ve sonra
patlasın başınızda
direnişin kahreden lululu’ları karşısında canagelen
ölüme tanık sunaklar
bir kadın yitik ülkede
savaş döküntüsü bir cemsenin arkasına
bağlanmış saçlarından
canvermek üzeredir
kandır bu
içindeki bu kavganın mahşerinde kurulacak bir divana
akan
ölmeden önce tırnaklarıyla kendi göğsüne çizmektedir
çentiklerini
kandır bu
kaynar kızıl boyalardan çıkarılan halı iplikleri gibi süzülen
kandır bu
bir zamanlar eldeğmemiş güzeylerde koşarken
kalçalarını döven kuzgini saçlarından dökülen
bir çocuk/koşuyor paytak adımlarla
onbeş aydır büyüyen arsız açlığını bir memeye bağlayan
ağlıyor
kani sil de emeyim
kani sil de emeyim diyor
xune bi male bimijim
xune bi male bimijim
analar ki bütün acılarımızın önünde sadece ağlayandı
ve en haklı kavgalarımızda bile bizi hep arkamızdan vurandı
ey yeryüzünün gelmiş-geçmiş bütün tanrıları
gelin de çözün şimdi bu ananın kulaklarımıza üflediği fısıltıları
kuremen xetire de
seni emzirecek yüzlerce meme var, yüreğim paramparça
paramparça topraklarım ve kül yığınıdır dağlarım
kızgın lavlar gibi akmaktadır uçurumları doldurmaya
göğüslerin paramparça ve rahim yok yerinde
rahmim kıyılmış kanlı et parçaları gibi
dökülüyor yırtık tumanımdan toprağa
xetire de
seni emzirecek yüzlerce meme var
ve ben ölünce yüzlerce meme sunacaklar sana
tez-elden tavolup en dolgun göğüslerden birine
kırlardan balçiçeklerine yapışan arılar gibi
sarılıp emeceksin
işte ölüyorum oğul beni nerede gömeceksin
xune bi male bimijim
xune bi male bimijim
kani sil de emeyim
kani silin de emeyim
kani silin de
kani silin
kani silin
kani si
kani
kan! ..
kuremen xetire de
bırakıp en yoğun acılar içinde seni/ben ölüme koşuyorum
ve yürümeyi yeni çözmüş senin yaşta bir çocuk gibi
coşuyorum
ayak bastıramadılar diye bana
ihanetin bir yalgın gibi yakınlaşıp uzaklaşan mayınlı sınırlarına
kesin yüceltti beni bugüne değin öldüğüm bütün ölümler
yine de istemezdim, son ölümüm olsun
yaşamak bir ihanet sayılmayaydı eğer
xune bi male bimijim
xune bi male bimijim
xune bi male
kuremen,
bir umut ver bana, artık ölmek istiyorum kanım tükendi
tükendi yıldızımın güneşten aldığı hayat süresi
bir umut ver
alfistanlı kızlarımın sevdalı eşlerine ettikleri
bağlılık yeminleri gibi
bir umut ver, aykırı düşmesin düşlerimi sıcak tutan dağlarıma
bir umut ver, o kızlardan biri en çaresiz anlarında
mezartaşımın hoşgörülü huzuruna sığınarak
ve utanıp sıkılarak
zafer şarkılarıyla dönmen için yalvarsın bana
haydi oğul bir umut ver bana
bir umut ver de ışıt yolumu
ve teslimet cesedimi
onurlu ölümlerin bedel toplayıcılarına
berde daye berde
xetire de
ey benim yumuşak tenli yağız gülüm
en büyük felakettir
üstümüze korku çığlıklarıyla gelen zamansız ölüm
sabırla büyütülen kara-kızıl bütün umutları bir anda yıkıverir
ve her anı
karanlığın uğurlara fırsat verdiği vahşi doğu geceleridir
kuremen
yaşam için direnen, sahranın tansık gülleri gibi
parlayacaksın bir ömürboyu dağlarımda
ve karanlık karlı bir gecede
akacaksın toprak olmuş bedenime mutlaka
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?