türkçe adı: "brubaker"
orijinal adı: "brubaker"
yapım yılı: 1980
ülke: abd yapımı
süre: 132 dakika
yönetmen: stuart rosenberg
senaryo: (joe hyams ve thomas o. murton’un kitaplarından uyarlamayla) w. d. richter ve arthur a.ross
müzik: lalo schifrin
görüntü yönetimi: bruno nuytten
kurgu: robert brown
oyuncular: robert redford, yaphet kotto, jane alexander, murray hamilton, david keith, morgan freeman, matt clark, tim mcintire, richard ward, jon van ness, m. emmet walsh, albert salmi, linda haynes
bir "suç" karşısında, ona verilecek "ceza"nın sınırı nerede başlar ve nerede biter? toplum içinde özgür birer vatandaş olarak yaşarken çeşitli suçlar işleyip cezaevine kapatılan insanların bu hataları, yasa koyuculara, onların -özgürlüklerini ellerinden alıp cezaevine kapatma hakkının yanısıra- insanlık onurlarına el koyma hakkını da verir mi? kısacası, bir mahkûm toplumun ve politikacıların gözünde ne kadar "insan"dır?
robert redford’un arkansas’taki wakefield cezaevi’ne yeni atanan iyi niyetli ve reformcu müdür henry brubaker rolünde kariyerinin en müthiş oyunculuklarından birini sergilediği 1980 tarihli filmi "brubaker", işte bu çetrefilli soruların cevabını arıyordu. "içeride" tam olarak nasıl bir idarî düzenin yürürlükte olduğunu anlamak üzere yeni atandığı görev yerine cezaevi nakil aracında ve mahkûm kıyafetiyle ayak basan brubaker, burada tahminlerinin de ötesinde bir çürümüşlük ortamıyla karşılaşır. gözlerden ırak kalmış bu cezaevinde işkence, rüşvet, adam kayırma, yolsuzluk, görevi ihmal, cinayet, kısacası her türlü yasadışılık gırla gitmektedir. wakefield’i insanların yalnızca yasalarda yazılı olan cezalarını çekecekleri, bunun daha ötesindeki insanlık dışı cezaların ise yürürlükten kaldırılacağı çağdaş bir cezaevine dönüştürmek üzere kolları sıvayan idealist müdür, çok geçmeden kalbi taşlaşmış politikacılara, onlarla yakın işbirliği hâlindeki medya mensuplarına ve kendisinin gelişinden dolayı rahatı kaçmış, kurumdaki çağdışı statükonun sürmesi için alabildiğine ayak direten personeline toslayacaktır.
birbirinden etkileyici sinemasal anlarla dolu olan bu filmde, brubaker’ın yıllardır zifiri karanlık bir hücrede tutulan siyahî bir mahkûmla (o tarihte henüz kariyerinin başlarındaki büyük oyuncu morgan freeman) yaptığı dokunaklı konuşma da aslında filmin özetini oluşturmaktaydı. açlık ve karanlıktan dolayı gözleri artık göremez hâle gelmiş, neredeyse bir insan kalıntısına dönüşmüş olan mahkûm walter, kendisini ziyarete gelen müdüre, "ben bir insanım, suç işlemiş olsam da bir insanım. senden saygı istiyorum müdür, bir parça saygı! artık çevremde güzel bir renk olsun istiyorum. bu hücrenin duvarlarını sarıya boyat!" diye haykırıyordu. hele de brubaker’ın sistem karşısındaki acı yenilgisini simgeleyen, binlerce mahkûmun -politik entrikalarla başka bir cezaevine "sürülen"- müdürlerini tekdüze bir alkış eşliğinde yolcu ettikleri o ünlü veda sahnesi, sinema tarihinde şimdiye kadar çekilmiş en hüzünlü ve şiirsel finallerden biri olarak belleklere kazınacaktı.
cezaevleri, tarih boyunca insan hakları konusunda suistimale en açık kamu kurumları arasında hep ilk sıralarda yer almıştır. yönetmen stuart rosenberg de toplum tarafından lanetlenmiş bu irkiltici mekânların iç dünyasına getirdiği gerçekçi bakışla, pek çoğumuzun kendimize sormaktan özenle kaçındığımız bir dizi soruyu cesaretle beyazperdenin gündemine taşımıştı. film, her ne kadar brubaker’ın yenilgisiyle, yani koyu bir karamsarlıkla bitiyor olsa da bu tercihi için yönetmene kızmaya pek hakkımız yok. gerçek hayatta da çevrenize bir bakın hele, acaba (görev bölgelerindeki uygulamalarıyla brubaker’a şaşılacak ölçüde benzeyen) rahmetli recep yazıcıoğlu gibi bürokratlar mı kazanıyor, yoksa diğerleri mi?
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?