bir salaklık öyküm daha geldi aklıma,işte başlıyoruz.
annemin dediğine göre 3,5-4 yaşındaymışım. edirne’deki bir akrabamızın düğününe mi nişanına mı gidiyoruz annem, babam ve ben. o zaman arabamız yok, otobüsle yolculuk, hani şu sigaranın otobüslerde bile serbest olduğu dönemlerdeyiz.
efendim yolda uyumuşumdur ben kesin;öyle sessiz, sakin bi çocuktum.edirne’ye gelip de artık nerede indiysek otobüsten, muhtemelen gözümü açıp gördüğüm ilk şey o salıncak olmalı ki ipini koparmış gibi koştum, koştum, koştum ve salıncağa kavuştum. ama ne kavuşmak?
salıncağımız saçtan yapılmış, güneşte bir güzel kızmış. benim üzerimde minik bir etek. hevesle koştuğum o sıcacık salıncağa bir oturdum bir kalktım. saniyelik bu oturuşta bile tombik bacaklarım ve popomun belli bir kısmı bi güzel yandı.o anlık acı, o salıncakla kavuşma anında gelen beklenmedik yanma hissi hala beynimde.
neyseki bişey olmadı fiziksel manada, psikolojik etkileri kalmışsa da bilemeyeceğim.
bu olay bile benim salıncak sevdamı bitirmeye yetmemiş. annemler her yaz bahçeye kurardı bir salıncak. bütün gün oturur, "tren gelir hoş gelir, bodaları boş gelir" diye şakırdım. annem pencereden bağırır "yavrum boda değil oda " derdi. ilkinde oda deyip sonra gene bildiğimi okurdum..hey gidi kızanlık..
bak bu yaşıma geldim,hani yaşıtlarımın çoğu parklarda kendi veletlerini sallar, bense bi parkta sığabildiğim bir boş salıncak bulsam kendim sallanırım.ilerde çocuğum olsa da yavrucuğuma kesin benden sıra gelmez.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?