sinema dünyasının en renkli simalarından biri olan yönetmen, yazar, oyuncu ve dansçı sally potter, sıradışı kadınların yaşamları çevresinde gelişen kişisel ve yenilikçi filmleriyle tanınıyor.
1949 yılında londra’da dünyaya gelen potter, yönetmenliğe, dansa da başladığı gençlik yıllarında başladı. dansta da, yönetmenlikte de birbirine yakın rotalar izledi. 1970’lerde, bir yandan londra dans okulu’nda dans ve koreografi dersleri alıp ardından da kendi dans okulunu kurarken, bir yandan da siyah beyaz kısa dans filmleri çekmekle meşguldü. aynı yıllarda tiyatro alanında da ön plana çıkmaya başlayan potter bu alandaki yönetmenlik ve oyunculuk çalışmalarıyla tanınmaya başladı.
potter’ın uluslararası alanda ilgi gören ilk filmi, 1979 yılında çektiği “ thriller ” isimli kısa film oldu. puccini’nin la boheme’inin sinematografik bir yorumu olan film, uluslararası festival çevrelerinde bir kült haline geldi.
1980’de çektiği “ london story ”nin ardından ilk uzun metrajlı filmi “ the gold diggers ” ile yönetmenlik serüvenine devam etti. ( 1983 ) bir miras meselesi için yukon’a giden bir kadını konu alan film, feminist eğilimleri sebebiyle kimilerince çok beğenilirken kimi izleyicilerin de tepkisini çekti.
bunu bir kısa film ve televizyon için çektiği “ tears, laughter, fears and rage ” isimli belgesel dizi izledi. potter 1988 yılında da “ i am an ox, i am a horse, i am a man, i am a woman ” ismini taşıyan ve sovyetlerdeki kadın sinemacıları konu alan bir film çekti.
potter’ın o yıllardaki en renkli çalışması, 1992 yapımı “ orlando ” oldu.virginia woolf’un bir öyküsünden beyaz perdeye uyarlanan film, dört asır boyunca, cinsiyet değiştirerek yaşayan bir soylunun maceralarını konu alıyordu. tilda swinton’un rol aldığı film, uluslararası alanda sinemaseverlerin beğenisiyle karşılandı, 2 dalda oscar adayı oldu, 25’ten fazla da uluslararası ödüle layık görüldü.
1997 yılında çektiği “ the tango lesson ”da potter, iki büyük tutkusu olan dans ve sinemayı buluşturdu. kendisinin tango öğrenme sürecini konu alan otobiyografik bir çalışma olan filmde potter aynı zamanda başrolde yer alıyordu.
2000 yılında bir kadının kişisel yolculuğu temasına dönüş yapan potter, başrollerinde christina ricci, johnny depp ve cate blanchett’in yer aldığı “ the man who cried ”da rus yahudisi bir kadının, amerika’ya gidiş parası biriktirmek için paris’te dansçı oluşunu ve buradaki ilişkilerini konu alıyordu.
sally potter
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?