türkiye'de şirketler dünyadan gerçekten uzakta bir bakış açıları var. hepsi deyip genelleme yanlış biliyorum ama , bir çoğu devlet destekleri olmasa ayakta kalamaz. (bkz: turquality) pazar araştırması , çalışanları için , eğitim ve kariyer fırsatları bunlar angarya ve yük olarak görülüyor. o yüzden görevi sadece veri girmek olan veya toplantı organize etmek olan başlangıç gibi pozisyonlar da yeni mezun iş arayan arkadaşlara sıkıntı çıkarılıyor. benim kabul görevlim 2 dil biliyor mantığı yüzünden insanları potansiyelleri altında işlere yönlendiriyorlar ve çalışan yetkinlik kazanması sayesinde bir terfi almış kişinin istese nasa da astronot olabileceğini düşünüyor. ( hali hazırda türkiye'de terfi almak nasa da astronot olmaktan zordur.)
küçük bir örnek vereyim, bir yabancı firma yurt dışı seyahetleri veya operasyonlarında alınan kdv iadelerini o birimdeki departmanına vermesi veya sosyal sorumluluk projesinde kullanması çok sık karşılaşılan bir durumdur. hem hedef pazar sürekli çalışanın ilgisinde kalır , hem de operasyon karı dışında gelen bu nakit aktif bir şekilde faydaya döner. türkiye'de bunu yapan firma sayısı 50 'yi geçtiğini düşünmüyorum.
dünyanın hiç bir yerinde kimseye terfi vaadilmez, lakin potansiyeli varsa da önü kesilmez. zira bir potansiyel varsa , kurum sadakati ölçüsünde harekete geçirmek , işten ayrınılsa bile insan ilişkisini korumak en amiyane tabiriyle bile bağlantını koparmamak olur ve bu serbest piyasa mantığında bir kültürel durumdur. türk şirketlerinde gözlemlediğim, benden çıktıysan ne halin varsa gör üzerine kurulu. internette işten ayrıldığı gün servise binmesi yasaklanan insanların yazılarıyla dolu. orada çalışan bir kişi bunu gördükten sonra nasıl bir plan yapabilir kariyeri ile ilgili. demek ki basıyorlar tekmeyi, ben etliye sütlüye karışmayayım demez mi?
bir diğier gözlemim, şirket eğitimleri, yok motivasyon, yok inandık, global bir firma da çalışıyorum , yabancı arkadaşlara bunları anlattığımda bir tarafları ile gülüyorlar. maaşı yetmeyen işletme akademisyenlerinin bir taraflarından uydurdukları , çalıştığı alanın yettkinliğine tecrübesine daha hakim olamamış iyi niyetli insanların belki bir şeyler kaparım diye dinlediği , şirketin sosyal organizasyon diye çalışanına kitlediği aptal absürd durum. işe ilk girişte bunlara katıldıysanız ve sözleşme bitmeden işten ayrılırsanız bu ücretleride sizden alırlar, aklınızda bulunsun.
nacizane yeni iş arayan arkadaşlara kendi şansımdan bir anektod anlatayım, bitireyim, mezun olmama yakın, kafa da özel sektör kariyeri, iyi gelir falan filan , türkiye'de ismi insanları ürküten koca koca firmaların ilanlarına başvuru ,görüşmeleri, işe başlamalar, çalışmalar, sen ne yaptığını öğrenip , bir kaç level üstü için ekstra kendine donanım eklemeye çalışırken , önünün tak diye kesilmesi filan. sıkıntıdan ölüyordum, bir kaç iş değiştirip durdum, yeni mezun biri için iyi paralardı ama ondan sonrası muallaktı. bir gün zamanında takip ettiğim bir global firmanın türkiye 'de ofis açtığını gördüm. bir hafta kafayı yedim gidip görüşüp görüşmemek için, ilan bulunduğum pozisyonun altında ama kültürel olarak katacağı şeyleri kıyaslamaya çalışıyorum, en son bir gaz ilana başvurdum, görüşmeyi yaptım, kabul veya red kısmına geldim. bir gazla kabul ettim. ikibinin üzerinde geliri bir çok sosyal hakkı bulunan ( o hakları da devlet zorlamasa vermezler) işi bıraktım, sadece toplantılara sunum hazırlayan ve yaptığı iş başına para alan biri olup çıktım. çalışanlarımız ilk başta bir çoğu yabancıydı , iki türk vardı onlarda hiç burada çalışmamış, yurt dışında doğup büyümüş , türkçe bildikleri için birazda atalarının topraklarını merak ettikleri için işi kabul etmişler. o zamanlar ingilizce de ziyan biraz tam tarzanım, bunlarda da türkçe az, ben bunlara türkçe öğretiyorum bunlar bana ingilizce öğretiyor. benden büyükler , onlar anlatıyor ben dinliyorum. ne kadar rahatlar iletişimde filan , ilk başlarda adapte olamadım. ben her gün takım elbise giyiyorum , bir şey demiyorlar ama toplantı görüşme yoksa normal geliyorlar. aklıma çok büyük bir bankanın kariyer fırsatı diye lanse ettiği ilk işim çağrı merkezi görevlisi pozisyonunu düşünüyorum, insan görmeyecek pozisyon için takım elbise zorunluluğu vardı, otopark katındaki operasyon merkezlerinde. neyse alıştım bu durumlara , arada konusuyoruz kıyaslıyoruz, ben anlatıyorum onlar anlatıyor. ilk sözleşmem bitti türkiye'de bir firma da üç ayda kazanacağım parayi neredeyse dokuz ayda kazanamamışım, bir çok işi yapıyorum, tam kafama sıçayım moduna geldim iş arkadaşlarımı seviyorum ama hayatın uzun bir maraton olduğu buralarda unutturulduğu için şüphelerim var( bu çok beylik laf ama ancak pratikle öğreniliyor söylemekle olmuyor), işe girerken şirketin buradaki ofise bağlı iki ülkeye gidebileceğim söylenmişti en çok kabul etmemdeki durumdu zaten, uluslararası bir tecrübe istiyordum. sözleşme imzalayacağız, şartları konuşuyoruz skype toplantısı , merkez ofisle, ben en fazla ne verebilirler düşünüyorum. ilk sözleşmem bittiği için kutlama yapmalar, hediye yollamalar, ulan bir mutlu oldum. yüzünü sadece bilgisayar ekranında gördüğüm ceo sanki kırk yıllık arkadaşım gibi benim için organizasyon yapmış, bunu ilk sözleşmesi biten herkese zaten yapıyorlarmış, işe devam etsin etmesin (daha sonra bizde yaptık başka arkadaşlara işi bırakanlarda dahil) , ulan dedim insansınız lan. orada bir bağ oluşturdular o gün bu gün çokta kazansam az da kazansam o gün beni hep motive etti. o zaman bilmem kaç ülkede faaliyet gösteren şirketin en yeni en alt kıdemdeki adamıyım, neyse terfi aldık, türkiye kalmam şirket için daha iyi olduğunu söylüyorlar ama tercihin bana kaldığını gitmek istersem gidebileceğimi , ben dili takıyorum, benim bildiğim yabancı dil o iki ülke için bir hiç , ingilizce lazım bunu takmamamı tercümanların bunun için olduğunu , çalıştığım alandaki yetkinliğin yabancı dil bilmekten daha önemli olduğunu söylüyor, kalırsam türkiye'de dil kursuna yollayacaklarını söylediler, ya da yabancı bir ülke de tercüman tutacaklarını neyse ben kendi açımdan kalmamın daha doğru olduğunu düşündüm kaldım. ama kültürel olarak öğrendiklerim benim için daha değerli oldu. yaptığım işte öyle ahım şahım firmaya marjinal karlar sağlayan bir pozisyonda değil. ama adamın dediği biz kalıcı olmaya inanırız, bu da karşılıklı fedakarlıkla olur sözü o gün bu gündür kulağımda çınlar. onlar için ben düşük maaşla çok iş yaparak fedakarlık yapmıştım, şimdi sıra onlardaydı, bunu bilmek bu inancı size vermelerinden öte bir tatmin yok. karşılığını verecekleri bilmek işini sevmeni sağlıyor. şimdi şirket zora düşse bedava çalışırım, çok abartılı gelebilir ama bakış açım bu. o yüzden öyle inanırsan yaparsın, bir şey yanlışsa sorun sende diyenlere aldanmayın, ben yabancı firmaları tavsiye ediyorum, hepsi benim çalıştığım yer gibi değil biliyorum , ben birazda şanslıydım ama en azından bu şirketlerin bir kültürü var, bunu da bugünden yarına kazanmamışlar , refah toplumuna serbest pazar ekonomisi ile ulaşmayı gerçekten içselleştirmişler. bu yüzden ekonomileri çok iyi , gelir dağılımında dengeliler. başlarda zorluk her şey de var ama tatmininizi yaptığınız iş değil , çalışma ortamınız sağlıyor demek istiyorum.
ez cümle: babam zor şartlarda bizi okutmuştu, içimde sevdiklerime hep iyi bir hayat sunacağım hırsı vardı; maddi tahmin ile manevi tatminin beraber olabileceğini bunun kültürel bir fonksiyon olduğu ve toplumun buna ulaşması içinde sadece emeğe değerli olduğunu göstermesinin kafi geleceğini düşünüyorum.
türk şirketlerinin dünyadan bir haber olması
çünkü markalaşma derdi üst düzeyde değil. haydi diyelim büyüdü, bir tane siyasi kafa çıkıyor ve çelme takıp engelleme derdine düşüyor. bu topraklar asırlardır yönetme sevdasıyla kendinden geçiyor. sürekli ben daha iyi yönetirim, bak ben nasıl size ne acayip imkanlar sunacağım vaadleriyle kitleler bir o yana bir bu yana götürülüyor. toplum olarak ne vakit gerçek bilim, okuma, çalışma, yardımlaşma, barış, özgürlük, özgünlük, alçakgönüllülük duyguları oluşursa bir şeyler değişecek. insanlardaki bu değerler topluluklara ve doğal olarak şirket kültürlerine daha sonra da devlet zihniyetine yansıyacaktır.
bu unsurlar olmadığı sürece şirketler yıkılacak, kaybolacak, unutulacaktır. ayakta duramayan, gelenekselleşemeyen şirket herhalde dünyadan kopuk olacaktır.
markalaşan ilk 500 şirketin %40'ı abd, %9,9 japonya, franda %7,4, almanya %6,7, ingiltere % 6,4, olmak üzere sıralanırken maalesef türkiye'den bir tane bile marka yok. buyur dostum ne diyeceğiz buna? kardeş, biz daha bilmem kaç fırın ekmek yiyeceğiz. yine de ümitli olalım. belki birgün buraya da gerçek bilim güneşi doğar.
bu unsurlar olmadığı sürece şirketler yıkılacak, kaybolacak, unutulacaktır. ayakta duramayan, gelenekselleşemeyen şirket herhalde dünyadan kopuk olacaktır.
markalaşan ilk 500 şirketin %40'ı abd, %9,9 japonya, franda %7,4, almanya %6,7, ingiltere % 6,4, olmak üzere sıralanırken maalesef türkiye'den bir tane bile marka yok. buyur dostum ne diyeceğiz buna? kardeş, biz daha bilmem kaç fırın ekmek yiyeceğiz. yine de ümitli olalım. belki birgün buraya da gerçek bilim güneşi doğar.
küreselleşmeden bir haber geleneksel ve gelişmeyen kültürleriyle yerinde sayan şirketlerdir. bu yüzden büyüyemezler. ve duvarların da printerdan çıkarılmış bir hadis-i şerif mutlaka bulunur.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?