kimi hastalıkların ya da sakatlıkların, doktora gitmeden de çözülebileceğini özümsemiş insanlara mahsus, kulaktan dolma veya zaman içerisindeki bilgilerle yapılan hekimlik türü. kocakarı ilacı da bu hekimliğin uzmanlık alanı içerisinde. yurdumuzda oldukça yaygın olan, bir tür ânında müdahale şekli.
halk hekimliği
adana yöresinden:
kırık çıkık:
yörükler kırık çıkık konusunda çok deneyimlidirler. kırılan veya çıkan yeri doğrultarak, düzeltilen kemiği kamış veya tahta çıtayla bağlayıp üzerine sabun ve yumurtanın beyazı ile hazırlanmış bir tür macunu alçı gibi sürerler.
zatürre – sancı:
koyun derisine koyun iç yağının balla karıştırılması ile elde edilen sıvı ağrıyan yere bağlanır.
kurşun yarası:
kurşun, sıcak katranın yaranın üzerine sürülmesi ile çıkartılır. katran yaranın mikrop kapmaması için sürülür.
sancı - sızı:
tere otu, ayvadan ve yarbun gibi çeşitli otların dövülmesi ile hazırlanan macun sızlayan yere sürülür.
doğum ağrısı:
koyun ve keçi kesilip derisi sıcak olarak hastanın karnına sarılır. kekik yağı şekere iki damla damlatılır, şeker yenir.
göz ağrısı:
çakır dikeninin çiçeği ezilir lohusa kadının sütüyle karıştırılıp göze damlatılır.
verem:
verem tedavisi için çam ve katran ağaçlarının sulu kabukları yenir.
taş düşürme:
binbaşı otu kaynatılarak suyu içilir.
yara:
kurutulmuş kantron oto zeytinyağı ile karıştırılıp merhem haline gerilerek açık yaralara sürülür. yanmış kav külü sürülür.
mide:
kurutulmuş kantron otu çay gibi demlenip içilir.
şeker hastalığı:
yavşan otu çiçeği çay gibi demlenip içilir.
karın ağrısı:
bir soğan soyulur. içine tütün, katran, ardıç çekirdeği ezilerek konur, toprağa gömülür. gerektiğinde topraktan çıkarılarak ilaç olarak kullanılır.
sarılık:
sarılık ağacının suyu kaynatılarak içilir.
güneş çarpması:
hayvan derisine sığır tersi konur. hasta bu deriye sarılır.
kırık çıkık:
yörükler kırık çıkık konusunda çok deneyimlidirler. kırılan veya çıkan yeri doğrultarak, düzeltilen kemiği kamış veya tahta çıtayla bağlayıp üzerine sabun ve yumurtanın beyazı ile hazırlanmış bir tür macunu alçı gibi sürerler.
zatürre – sancı:
koyun derisine koyun iç yağının balla karıştırılması ile elde edilen sıvı ağrıyan yere bağlanır.
kurşun yarası:
kurşun, sıcak katranın yaranın üzerine sürülmesi ile çıkartılır. katran yaranın mikrop kapmaması için sürülür.
sancı - sızı:
tere otu, ayvadan ve yarbun gibi çeşitli otların dövülmesi ile hazırlanan macun sızlayan yere sürülür.
doğum ağrısı:
koyun ve keçi kesilip derisi sıcak olarak hastanın karnına sarılır. kekik yağı şekere iki damla damlatılır, şeker yenir.
göz ağrısı:
çakır dikeninin çiçeği ezilir lohusa kadının sütüyle karıştırılıp göze damlatılır.
verem:
verem tedavisi için çam ve katran ağaçlarının sulu kabukları yenir.
taş düşürme:
binbaşı otu kaynatılarak suyu içilir.
yara:
kurutulmuş kantron oto zeytinyağı ile karıştırılıp merhem haline gerilerek açık yaralara sürülür. yanmış kav külü sürülür.
mide:
kurutulmuş kantron otu çay gibi demlenip içilir.
şeker hastalığı:
yavşan otu çiçeği çay gibi demlenip içilir.
karın ağrısı:
bir soğan soyulur. içine tütün, katran, ardıç çekirdeği ezilerek konur, toprağa gömülür. gerektiğinde topraktan çıkarılarak ilaç olarak kullanılır.
sarılık:
sarılık ağacının suyu kaynatılarak içilir.
güneş çarpması:
hayvan derisine sığır tersi konur. hasta bu deriye sarılır.
ankaradan:
sarılık:
halk arasında sarılık olarak yaygın olan bu hastalığın tedavi şekli de enteresandır. sarılık olan bir kimseye, bir altın parçasını suya atarlar, ıslatırlar ve hastaya bir hafta suyunu içirirler. keza sarılık hastasını da bu hastalığın ocağına götürürler. sarılığı kes¬tirirler. kestirme işi şöyledir: hastanın alnının ortasını hafifçe us¬tura ile keser. akan kanı alır, hastanın yüzüne sürer, bir hafta perhiz verir, acı ve bulgur yenmez.
sıtma:
sıtmalı hastaya da hastalıkla hiç ilgisi olmayan birtakım âdetler tatbik edilir. mesela sıtmalıyı alıp bir türbeye götürürler. orada sıtmalının bileğine ip bağlanır. dedeye adak adanır, mum dikilir ve türbenin penceresine bir bez bağlanır. sıtmalı çocuğa. dağda çobanın gezdirdiği kuru ekmek suda ıslatılarak yedirilir. ayı tüyünü veya yılan kabuğunu yakıp dumanına hastayı tutarlar. en güzeli de sıtmalı çocuğa, iki kumalı (iki evli) kimsenin ekmek teknesinden ekmek çalarlar, onu çocuğa yedirme şeklidir.
oklama:
nazardan başı ağrıyanları oklarlar. ocaklı kadın eline bir oklava alır, hastanın başında bazlama tahtası tutulur. ocaklı kadın kendi kendine şöyle konuşur.
selamün aleyküm
aleyküm selam
tatar nerden geliyorsun
tatar handan geliyorum
ne vurursun
sancı vururum
vurmam
vururum
vurmam
vururum
vurmam
vururum
der ve tahtaya yavaş yavaş vurur. bu hareket üç defa tekrarlanır.
boğmaca:
boğmaca olan çocuk, arslanhane’de caminin önündeki taşa yatırılır, derviş veya ocaklı bıçakla boğazını sıvazlar. yahut ak şemsettin türbesi’nin anahtarını boğazına sürerlerdi. türbeye bırakılan bir gömleği bir gece durduktan sonra çocuğa giydirirler, 40 gün çocuktan çıkartmazlar di. benden evvelki iki kız kardeşim de bu yolda tedavi gördüklerinden maalesef zavallılar ölmüşler.
bulgur püskürmesi:
kan bozukluğundan ötürü vücutta çıkan ufak kırmızılıklara bulgur püskürmesi denirdi. ocağı hacettepe’de idi. ocaklı kadın ağzına doldurduğu bulguru, vücuttaki kırmızı beneklere püskürür, okur, üfler, bulgurla sıvazlar, bir haftalık perhiz verirdi.
çiçek:
çiçek çıkartan çocuklara hakik taşı ile bakır’ı çocuğun alnına takarlar, kırk gün durur. dumandan, yemek kokusundan tecrit ederler, bol bol tatlı yedirirler, çiçeğin beyi çıkmasın diye kabuklarını çocuğa yedirirlerdi.
ishal:
ishal olana koruk suyu, yahut miyane kavutu (kavrulmuş un) aç karnına yedirilir, yahut da ahlat (yabani armut) hoşafı içirilirdi.
hacahmat - kan aldırma:
mayıs ayında, ilkbaharda kanı gür olanlar, sağ ayağından sol kolundan kan aldırırlar. kanalmak (neşterle) (bir nevi yaylı keskin bıçak) kol damarına yerleştirilir, yayını bırakır bırakmaz bıçak damarı keser ve kanı akıtır. ekseriya berberler bu işi yaparlardı.
nezle:
nezle olan kimsenin başına deve yününü sararlar. ayrıca tuzu kavururlar, bir torbaya koyarak nezle olanın başına sararlar. hastanın yüzüne al bir örtü örter, üzerine pamukları kor ve yakardı. ondan sonra da en fecisi örtüyü kaldırır, yüzünü gözünü tükürük içinde bırakırdı. buna alazlama denirdi.
bademcik:
bademciği olan kimseler de keza ocağına gider, ocak başparmakla bademcikleri ezer ve sap kavrularak dövülür, hastanın boğazına kamış bir boru ile üflenir.
basma hastalığı:
bu günün tıbbında farenjit denilen hastalık olur, tatlı elmayı ateşe gömerler ve hastanın boğazına sararlardı.
baş ağrısı:
başı ağrıyan kimsenin, kurbağayı alnına sararlar. kurbağa ölürse iyidir. ölmezse etini hastaya yedirirler.
bıçılgan:
inek memelerinin çatlamasıdır. süpürgenin ucunu yakarlar. hayvanın memesine vururlar, yahut bebe toprağını melhem yaparak çatlaklara sürerler. yahut da ısırgan otu lapasını sararlar.
göz çıbanı (nazar çıbanı):
göz çıbanı çıkan kimseye, kesilmiş bir koyunun gözü, kına ve su ile karılır, bu melhem çıbana sürülür, çıban azar üç gün sonra iyi olurmuş.
kan kabarcığı:
bu kabarcık daha ziyade gözün akında olur, buna da göz kapağını devirirler, ocaklı kimse gözdeki bu kabarcığı altınla çizerek tedavi eder.
hıyarcık:
hıyarcık çıkartan kimseye, hıyar turşusu konmak suretiyle tedavi ederler.
ince hastalık (verem):
bu hastalığın ne kadar korkunç olduğu bu gün malum; bu hastalığa tutulanlara kara eşek sütü içirirlermiş. bu sari ve öldürücü hastalığın tedavisi de bu idi.
it dirseği:
gözünde it dirseği çıkan kimse, bu hastalığın keza ocağına gider, ocaklı kolunun dirseği ile orayı sıvazlar.
ingin (yarım felç):
kadın başı kabağını kaynatırlar ve bu kabağın içine hastayı gömerler.
körükleme:
bir nevi çıbandır. ocağına gidilir körükletilir. körükleyici kimse, kendiri dider ve yakar, külünü bir kap içinde yağ ile karar melhem yapar, bu melhemi çıbanın üzerine koyarak çıbanı sarar. bu işi ekseriya museviler yaparlardı. ekşi, acı gibi şeylere perhiz verirlerdi.
kıt durgunu:
ekseriye emzikli kadınlarda olur, meme şişer süt akmaz. bunun için de emzikli kadın şişen göğsünü içi dolu bir testiye sokar. saçını da göğsün üstüne koyarak saç taranır.
kırkın:
kırkı çıkmayan çocuklarda olan bu hastalık, çocuğun yüzünde yara halinde tezahür eder, tedavisi için, kaplumbağa kabuğunu yakar, döverler, ince tülbentten elerler içine biraz tuz koyarak; çocuk doğar doğmaz bu tozla sıvarlar. iğne başı gibi ufak başlı sivilciler olup, buna ilaç itikat gereğince yapılmaz.
kan irini:
burun kanamasıdır. kanı dindermek için; burnu kanayan kimsenin alnına, kan taşı yüzüğü bağlarlar, ayrıca örümcek ağını pamuk gibi buruna sokarlar.
siğil (seyil):
siğilin erkeği ve dişisi olur, dişisi ürer çoğalır. siğili olan kimse için mühanlar köyünden kırmızı bir toprak getirilir; bu toprağı siğiller üzerine sürerler. ayrıca ayın ilk çarşambasında, ellerde kaç tane siğil varsa o kadar buğday tanesini kaynatırlar, bir ipe dizerler, sokak kapısının arkasına asarlar, kuşlar buğdayı yer siğil de geçermiş.
sallık:
idrarını tutamayan, aynı zamanda idrarını yapamayanlardır. bu hastalık için şu tedavi usulleri yapılır.
a - miyan kökünü ağızda çiğnetip yuttururlar.
b - arpa unu ile ardıç katranını hap yaparak verirler.
c - hamam leğeninin içine (derin ve uzun bakırdan) eski saman, deve kığı (pisliği), soğan kabuğu koyarlar ve kaynatırlar, leğenin üzerindeki deliği bir kapakla kapatırlar, hastayı bu tahtanın üzerine oturturlar, onun buğusunda bir saat kadar oturur.
d - çiğdem, zamanında koklanmadan toplanır, kaynatılır, içirilir.
e - mısır püskülü kaynatılarak içilir.
temreğe:
temreğe iki türlü olur biri sulu temreğe, diğeri kuru temreğe. sulu temreğeyi arpa ile çizerler. cevher toprağını ıslatırlar her sabah aç karnına içirirler.
zehirli kertenkele sokması:
çor (tuzlu ayran) içirilir, ya da sokulan yere eşek derisi sürülür. sokulan yer boğdurulur ve kuru zerdali ıslatılarak ezilip sarılır.
kurşun dökme:
bu âdet ve tedavi usulü hâlâ revaçta olup, zammımıza kadar gelmiştir. kurşun dökme, nazar değmiş kimseye, hastaya, asabi mizaçlı çocuklara, sıkıntılı kimselere dökülür. kurşun dökme işini umumiyetle yaşlı kadınlar yapar. kurşun döken kadın mutlaka ocak ve izinli yani (fatıma anamızın elini almış) olmalıdır. biraz kurşun bir kepçe içinde ateşte eritilir. bir kalburun içine biraz ekmek, tuz, buğday, arpa, bir bıçak, bir iğne, bir ayna konulur. kurşun dökülecek hastanın başına bir örtü örterler. kalburu hastanın başına tutarlar. içinde su bulunan bir tasa eriyen kurşunlan dökerler. soğuk suya dökülen kurşunlar haliyle donacaktır. bu donma halinde göz göz ve pütür pütür bir manzara arzeder. kurşunu döken: gördün mü? göz var der ve hastayı okur üfler. bıçakla sığar. kalbura konulan ekmek, buğday vesaire köpeklere verilir.
kaşıntı:
vücudu kaşınan kimselere çor içirilir. çor bol tuzlu yoğurttur.
dolama:
ocaklı kimse, dolama olan parmağı ağzının içine alır. yavaş yavaş, döndüre döndüre ısırır, tükürükle, okur, üfler. bu hareketi üç kerre yapar. ocaklılar ekseriya bu işler için para almazlar. para yerine, köpeklere ekmek verdirir. yağlı çıra ateşte yakılır ve yağlan çatlaklara sürülür.
el terlerse:
hiç tanımadığı bir kimsenin evine girilir. yatak ve yorganına el değdirilir. terleme geçermiş.
sarılık:
halk arasında sarılık olarak yaygın olan bu hastalığın tedavi şekli de enteresandır. sarılık olan bir kimseye, bir altın parçasını suya atarlar, ıslatırlar ve hastaya bir hafta suyunu içirirler. keza sarılık hastasını da bu hastalığın ocağına götürürler. sarılığı kes¬tirirler. kestirme işi şöyledir: hastanın alnının ortasını hafifçe us¬tura ile keser. akan kanı alır, hastanın yüzüne sürer, bir hafta perhiz verir, acı ve bulgur yenmez.
sıtma:
sıtmalı hastaya da hastalıkla hiç ilgisi olmayan birtakım âdetler tatbik edilir. mesela sıtmalıyı alıp bir türbeye götürürler. orada sıtmalının bileğine ip bağlanır. dedeye adak adanır, mum dikilir ve türbenin penceresine bir bez bağlanır. sıtmalı çocuğa. dağda çobanın gezdirdiği kuru ekmek suda ıslatılarak yedirilir. ayı tüyünü veya yılan kabuğunu yakıp dumanına hastayı tutarlar. en güzeli de sıtmalı çocuğa, iki kumalı (iki evli) kimsenin ekmek teknesinden ekmek çalarlar, onu çocuğa yedirme şeklidir.
oklama:
nazardan başı ağrıyanları oklarlar. ocaklı kadın eline bir oklava alır, hastanın başında bazlama tahtası tutulur. ocaklı kadın kendi kendine şöyle konuşur.
selamün aleyküm
aleyküm selam
tatar nerden geliyorsun
tatar handan geliyorum
ne vurursun
sancı vururum
vurmam
vururum
vurmam
vururum
vurmam
vururum
der ve tahtaya yavaş yavaş vurur. bu hareket üç defa tekrarlanır.
boğmaca:
boğmaca olan çocuk, arslanhane’de caminin önündeki taşa yatırılır, derviş veya ocaklı bıçakla boğazını sıvazlar. yahut ak şemsettin türbesi’nin anahtarını boğazına sürerlerdi. türbeye bırakılan bir gömleği bir gece durduktan sonra çocuğa giydirirler, 40 gün çocuktan çıkartmazlar di. benden evvelki iki kız kardeşim de bu yolda tedavi gördüklerinden maalesef zavallılar ölmüşler.
bulgur püskürmesi:
kan bozukluğundan ötürü vücutta çıkan ufak kırmızılıklara bulgur püskürmesi denirdi. ocağı hacettepe’de idi. ocaklı kadın ağzına doldurduğu bulguru, vücuttaki kırmızı beneklere püskürür, okur, üfler, bulgurla sıvazlar, bir haftalık perhiz verirdi.
çiçek:
çiçek çıkartan çocuklara hakik taşı ile bakır’ı çocuğun alnına takarlar, kırk gün durur. dumandan, yemek kokusundan tecrit ederler, bol bol tatlı yedirirler, çiçeğin beyi çıkmasın diye kabuklarını çocuğa yedirirlerdi.
ishal:
ishal olana koruk suyu, yahut miyane kavutu (kavrulmuş un) aç karnına yedirilir, yahut da ahlat (yabani armut) hoşafı içirilirdi.
hacahmat - kan aldırma:
mayıs ayında, ilkbaharda kanı gür olanlar, sağ ayağından sol kolundan kan aldırırlar. kanalmak (neşterle) (bir nevi yaylı keskin bıçak) kol damarına yerleştirilir, yayını bırakır bırakmaz bıçak damarı keser ve kanı akıtır. ekseriya berberler bu işi yaparlardı.
nezle:
nezle olan kimsenin başına deve yününü sararlar. ayrıca tuzu kavururlar, bir torbaya koyarak nezle olanın başına sararlar. hastanın yüzüne al bir örtü örter, üzerine pamukları kor ve yakardı. ondan sonra da en fecisi örtüyü kaldırır, yüzünü gözünü tükürük içinde bırakırdı. buna alazlama denirdi.
bademcik:
bademciği olan kimseler de keza ocağına gider, ocak başparmakla bademcikleri ezer ve sap kavrularak dövülür, hastanın boğazına kamış bir boru ile üflenir.
basma hastalığı:
bu günün tıbbında farenjit denilen hastalık olur, tatlı elmayı ateşe gömerler ve hastanın boğazına sararlardı.
baş ağrısı:
başı ağrıyan kimsenin, kurbağayı alnına sararlar. kurbağa ölürse iyidir. ölmezse etini hastaya yedirirler.
bıçılgan:
inek memelerinin çatlamasıdır. süpürgenin ucunu yakarlar. hayvanın memesine vururlar, yahut bebe toprağını melhem yaparak çatlaklara sürerler. yahut da ısırgan otu lapasını sararlar.
göz çıbanı (nazar çıbanı):
göz çıbanı çıkan kimseye, kesilmiş bir koyunun gözü, kına ve su ile karılır, bu melhem çıbana sürülür, çıban azar üç gün sonra iyi olurmuş.
kan kabarcığı:
bu kabarcık daha ziyade gözün akında olur, buna da göz kapağını devirirler, ocaklı kimse gözdeki bu kabarcığı altınla çizerek tedavi eder.
hıyarcık:
hıyarcık çıkartan kimseye, hıyar turşusu konmak suretiyle tedavi ederler.
ince hastalık (verem):
bu hastalığın ne kadar korkunç olduğu bu gün malum; bu hastalığa tutulanlara kara eşek sütü içirirlermiş. bu sari ve öldürücü hastalığın tedavisi de bu idi.
it dirseği:
gözünde it dirseği çıkan kimse, bu hastalığın keza ocağına gider, ocaklı kolunun dirseği ile orayı sıvazlar.
ingin (yarım felç):
kadın başı kabağını kaynatırlar ve bu kabağın içine hastayı gömerler.
körükleme:
bir nevi çıbandır. ocağına gidilir körükletilir. körükleyici kimse, kendiri dider ve yakar, külünü bir kap içinde yağ ile karar melhem yapar, bu melhemi çıbanın üzerine koyarak çıbanı sarar. bu işi ekseriya museviler yaparlardı. ekşi, acı gibi şeylere perhiz verirlerdi.
kıt durgunu:
ekseriye emzikli kadınlarda olur, meme şişer süt akmaz. bunun için de emzikli kadın şişen göğsünü içi dolu bir testiye sokar. saçını da göğsün üstüne koyarak saç taranır.
kırkın:
kırkı çıkmayan çocuklarda olan bu hastalık, çocuğun yüzünde yara halinde tezahür eder, tedavisi için, kaplumbağa kabuğunu yakar, döverler, ince tülbentten elerler içine biraz tuz koyarak; çocuk doğar doğmaz bu tozla sıvarlar. iğne başı gibi ufak başlı sivilciler olup, buna ilaç itikat gereğince yapılmaz.
kan irini:
burun kanamasıdır. kanı dindermek için; burnu kanayan kimsenin alnına, kan taşı yüzüğü bağlarlar, ayrıca örümcek ağını pamuk gibi buruna sokarlar.
siğil (seyil):
siğilin erkeği ve dişisi olur, dişisi ürer çoğalır. siğili olan kimse için mühanlar köyünden kırmızı bir toprak getirilir; bu toprağı siğiller üzerine sürerler. ayrıca ayın ilk çarşambasında, ellerde kaç tane siğil varsa o kadar buğday tanesini kaynatırlar, bir ipe dizerler, sokak kapısının arkasına asarlar, kuşlar buğdayı yer siğil de geçermiş.
sallık:
idrarını tutamayan, aynı zamanda idrarını yapamayanlardır. bu hastalık için şu tedavi usulleri yapılır.
a - miyan kökünü ağızda çiğnetip yuttururlar.
b - arpa unu ile ardıç katranını hap yaparak verirler.
c - hamam leğeninin içine (derin ve uzun bakırdan) eski saman, deve kığı (pisliği), soğan kabuğu koyarlar ve kaynatırlar, leğenin üzerindeki deliği bir kapakla kapatırlar, hastayı bu tahtanın üzerine oturturlar, onun buğusunda bir saat kadar oturur.
d - çiğdem, zamanında koklanmadan toplanır, kaynatılır, içirilir.
e - mısır püskülü kaynatılarak içilir.
temreğe:
temreğe iki türlü olur biri sulu temreğe, diğeri kuru temreğe. sulu temreğeyi arpa ile çizerler. cevher toprağını ıslatırlar her sabah aç karnına içirirler.
zehirli kertenkele sokması:
çor (tuzlu ayran) içirilir, ya da sokulan yere eşek derisi sürülür. sokulan yer boğdurulur ve kuru zerdali ıslatılarak ezilip sarılır.
kurşun dökme:
bu âdet ve tedavi usulü hâlâ revaçta olup, zammımıza kadar gelmiştir. kurşun dökme, nazar değmiş kimseye, hastaya, asabi mizaçlı çocuklara, sıkıntılı kimselere dökülür. kurşun dökme işini umumiyetle yaşlı kadınlar yapar. kurşun döken kadın mutlaka ocak ve izinli yani (fatıma anamızın elini almış) olmalıdır. biraz kurşun bir kepçe içinde ateşte eritilir. bir kalburun içine biraz ekmek, tuz, buğday, arpa, bir bıçak, bir iğne, bir ayna konulur. kurşun dökülecek hastanın başına bir örtü örterler. kalburu hastanın başına tutarlar. içinde su bulunan bir tasa eriyen kurşunlan dökerler. soğuk suya dökülen kurşunlar haliyle donacaktır. bu donma halinde göz göz ve pütür pütür bir manzara arzeder. kurşunu döken: gördün mü? göz var der ve hastayı okur üfler. bıçakla sığar. kalbura konulan ekmek, buğday vesaire köpeklere verilir.
kaşıntı:
vücudu kaşınan kimselere çor içirilir. çor bol tuzlu yoğurttur.
dolama:
ocaklı kimse, dolama olan parmağı ağzının içine alır. yavaş yavaş, döndüre döndüre ısırır, tükürükle, okur, üfler. bu hareketi üç kerre yapar. ocaklılar ekseriya bu işler için para almazlar. para yerine, köpeklere ekmek verdirir. yağlı çıra ateşte yakılır ve yağlan çatlaklara sürülür.
el terlerse:
hiç tanımadığı bir kimsenin evine girilir. yatak ve yorganına el değdirilir. terleme geçermiş.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?