(bkz: yunus)
yunus suresi
-rahman ve rahim olan allahın adıyla-
1- elif, lam, ra. bunlar, hikmetli kitab’ın ayetleridir.
2- içlerinden bir adama: "insanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için rableri katında gerçek bir makam olduğunu müjde ver" diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? inkar edenler: “gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür" dediler.
3- şüphesiz sizin rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri evirip-çeviren allahtır. o’nun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. işte rabbiniz olan allah budur, öyleyse ona kulluk edin. yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?
4- sizin tümünüzün dönüşü onadır. allahın vadi bir gerçektir. iman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan odur. inkar edenler ise, küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azap vardır.
5- güneş’i bir aydınlık, ay’ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden odur. allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. o, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır.
6- gerçekten, gece ile gündüzün art arda gelişinde ve allahın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır.
7- bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar;
8- işte bunların, kazandıkları dolayısıyla barınma yerleri ateştir.
9- iman edenler ve salih amellerde bulunanlar da, rableri onları imanları dolayısıyla altından ırmaklar akan, nimetlerle donatılmış cennetlere yöneltip-iletir (hidayet eder).
10- oradaki duaları: "allahım, sen ne yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri: "selam"dır; dualarının sonu da: "gerçekten, hamd alemlerin rabbi olan allahındır."
11- eğer allah, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. işte bize kavuşmayı ummayanları biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.
12- insana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. işte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir.
13- andolsun, sizden önceki nesilleri, resulleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde, zulmettikleri ve iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. işte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğu böyle cezalandırırız.
14- sonra, nasıl yapıp-davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık.
15- onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: "bundan başka bir kuran getir veya onu değiştir." de ki: "benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. eğer rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım."
16- de ki: "eğer allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. ben ondan önce sizin içinizde bir ömür sürdüm. siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?"
17- allaha karşı yalan uydurup iftira düzenden ve onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? şüphesiz o, suçlu-günahkarları kurtuluşa erdirmez.
18- allahı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: "bunlar allah katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. de ki: "siz, allaha, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? o, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir."
19- insanlar, tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. eğer rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu.
20- bir de derler ki: "rabbinden üzerine bir ayet (mucize) indirilse ya!.." de ki: "gayb yalnızca allahındır, siz bekleyedurun; ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."
21- insanlara, şiddetli bir sıkıntı dokunduktan sonra, bir rahmet dokundurduğumuz zaman, ayetlerimiz konusunda hileli bir düzen kurmak (bir entrika çevirmek) onlar için (bir alışkanlık ve kötü bir edinim)dir. de ki: "düzen kurmada (karşılık vermede) allah daha hızlıdır. şüphesiz, bizim elçilerimiz, sizin geliştirmekte olduğunuz düzenleri yazmaktadırlar."
22- karada ve denizde sizi gezdiren odur. öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde ona gönülden katıksız bağlılar (muhlisler) olarak allaha dua etmeye başlarlar: "andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız."
23- ama (allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. sonra dönüşünüz bizedir, biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz.
24- dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. öyle ki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki hiçbir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. düşünen bir topluluk için biz ayetleri böyle birer birer açıklarız.
25- allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir.
26- güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.
27- kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. bunları bir zillet sarıp kaplar. onları allahtan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. işte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.
28- o gün, onların tümünü birarada toplayacağız, sonra şirk katanlara: "yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da" diyeceğiz. artık onların arasını açmışızdır. şirk koştukları derler ki: "siz bize ibadet ediyor değildiniz."
29- "bizim ile sizin aranızda şahid olarak allah yeter. gerçekten biz, sizin ibadetinizden habersizdik."
30- işte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan allaha döndürülecekler. yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar.
31- de ki: "göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? ve işleri evirip-çeviren kimdir? onlar: "allah" diyeceklerdir. öyleyse de ki: "peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?
32- işte bu, sizin gerçek rabbiniz olan allahtır. öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? peki, nasıl hala çevriliyorsunuz?
33- böylece rabbinin sözü o fasık kimseler üzerinde (şöyle) gerçekleşmiştir ki: "onlar şüphesiz iman etmezler."
34- de ki: "sizin şirk koştuklarınızdan ilk kez yaratacak, sonra onu iade edecek olan var mı?" de ki: "allah yaratmayı (ilkin) başlatır, sonra onu iade eder. öyleyse nasıl çevriliyorsunuz?"
35- de ki: "sizin şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mı?" de ki: "hakka ulaştıracak allahtır. öyleyse, hakka ulaştıran mı uyulmaya daha hak sahibidir, yoksa doğru yola ulaştırılmadıkça kendisi hidayete ulaşmayan mı? ne oluyor size? nasıl hükmediyorsunuz?"
36- onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. gerçekten zan ise, haktan hiçbir şeyi sağlayamaz. şüphesiz allah, onların işlemekte olduklarını bilendir.
37- bu kuran, allahtan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin rabbindendir.
38- yoksa: "bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? de ki: "bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz allahtan başka çağırabildiklerinizi çağırın."
39- hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine henüz yorumu gelmemiş bir şeyi yalanladılar. onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. zulmedenlerin nasıl bir sonuca uğradıklarına bir bak.
40- onlardan ona inananlar var ve ona inanmayanlar da vardır. rabbin bozgunculuk çıkaranları daha iyi bilir.
41- eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki: "benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız sizindir. siz benim yaptıklarımdan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım."
42- onlardan seni dinleyecekler vardır. ama hiç duymayan -sağırlara -üstelik hiç akılları ermiyorsa- sen mi duyuracaksın?
43- ve sana bakacak olanlar vardır. ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın?
44- şüphesiz allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.
45- gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları birarada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. allaha kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. onlar hidayete ermiş (kimseler) değildi.
46- onlara vaadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz veya senin hayatına son veririz (de görmen ahirete kalır.) onların dönüşleri bizedir, sonra allah işlediklerine şahiddir.
47- her ümmetin bir resulü vardır. onlara resulleri geldiği zaman, aralarında adaletle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar.
48- derler ki: "eğer doğru sözlüyseniz, bu belirttiğiniz süre (vad) ne zamanmış?"
49- de ki: "allahın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiçbir şeye) malik değilim. her ümmetin bir eceli vardır. onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler.
50- de ki: "düşündünüz mü hiç, eğer onun azabı size gece veya gündüz geliverirse, suçlu-günahkarlar, bunu ne diye erkene almak istiyorlar?"
51- gerçekleştikten sonra mı ona iman edeceksiniz? hemen şimdi mi? oysa siz, onun (azabın) erkence gelmesini istiyordunuz.
52- sonra o zulmetmekte olanlara: "sürekli azabı tadın" denilecek. kazandıklarınız dışında, bir başka şeyle mi cezalandırılacaktınız?"
53- "bu bir gerçek mi?" diye senden haber soracaklar. de ki: "evet, rabbime andolsun ki, şüphesiz gerçektir ve sizler aciz bırakacak değilsiniz."
54- zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi. onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir.
55- haberin olsun, göktekilerin ve yerdekilerin tümü gerçekten allahındır. haberin olsun; şüphesiz allahın vadi haktır; ancak onların çoğu bilmezler.
56- o, diriltir ve öldürür. ve ona döndürüleceksiniz.
57- ey insanlar, rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve müminler için bir hidayet ve rahmet geldi.
58- de ki: "allahın bol ihsanıyla (fazlıyla) ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. bu, onların toplayıp yığmakta olduklarından hayırlıdır."
59- de ki: "allahın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan, haber var mı? söyler misiniz?" de ki: "allah mı size izin verdi, yoksa allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?"
60- allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerin kıyamet günü zanları nedir? şüphesiz allah, insanlara karşı büyük ihsan (fazl) sahibidir, ancak onların çoğu şükretmezler.
61- senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında kurandan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın.
62- haberiniz olsun; allahın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
63- onlar iman edenler ve (allahtan) sakınanlardır.
64- müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. allahın sözleri için değişiklik yoktur. işte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.
65- onların sözleri seni üzmesin. şüphesiz izzet ve gücün tümü allahındır. o, işitendir, bilendir.
66- haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü allahındır. allahtan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymazlar. onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler.
67- o, dinlenmeniz için geceyi, gündüzü de aydınlatıcı (mubsir) olarak sizin için yaratmıştır. şüphesiz işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır.
68- "allah çocuk edindi" dediler. o, (bundan) yücedir; o, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. göklerde ve yerde ne varsa onundur. kendinizde buna ilişkin bir delil de yoktur. allaha karşı bilmeyeceğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
69- de ki: "allah hakkında yalan uydurup iftira edenler, kurtuluşa ermezler."
70- (onlar için) dünyada geçici bir meta (vardır). sonra dönüşleri bizedir; sonra da inkara sapışları dolayısıyla onlara şiddetli azabı taddıracağız.
71- onlara nuhun haberini oku. hani kavmine demişti ki: "ey kavmim, benim makamım ve allahın ayetleriyle hatırlatmalarım eğer size ağır geliyorsa ben, şüphesiz allaha tevekkül etmişim. artık siz ortaklarınızla toplanıp yapacağınız işi karara bağlayın da işiniz size örtülü kalmasın (veya tasa konusu olmasın), sonra hakkımdaki hükmünüzü -bana süre tanımaksızın- verin.
72- eğer yüz çevirecek olursanız, ben sizden bir karşılık istemedim. benim ecrim, yalnızca allaha aittir. ve ben, müslümanlardan olmakla emrolundum.
73- fakat onu yalanladılar; biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. uyarılanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına bir bak.
74- sonra onun ardından kendi kavimlerine (başka) elçiler gönderdik; onlara apaçık belgeler getirmişlerdi. ama daha önce onu yalanlamaları nedeniyle inanmadılar. işte biz, haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz.
75- sonra bunların ardından firavuna ve onun önde gelen çevresine musayı ve harunu ayetlerimizle gönderdik. fakat onlar büyüklendiler. onlar suçlu-günahkar bir kavimdi.
76- onlara katımızdan hak geldiği zaman, dediler ki: "bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür."
77- musa: "size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? bu bir büyü müdür? oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler" dedi.
78- onlar: "siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler.
79- firavun: "bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi.
80- büyücüler geldiğinde musa: "atacağınız şeyleri atın” dedi.
81- onlar atınca, musa dedi ki: "sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. doğrusu allah onu geçersiz kılacaktır. şüphesiz allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez."
82- allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir.
83- sonunda musaya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. çünkü firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.
84- musa dedi ki: "ey kavmim, eğer siz allaha iman edip müslüman olmuşsanız artık yalnızca ona tevekkül edin."
85- dediler ki: "biz allaha tevekkül ettik; rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma."
86- "ve bizi, kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar."
87- musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: "mısırda kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. müminleri de müjdele."
88- musa dedi ki: "rabbimiz, şüphesiz sen, firavuna ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. rabbimiz, senin yolundan saptırmaları için (mi?) rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler."
89- (allah) dedi ki: "ikinizin duası kabul olundu. öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın."
90- biz, israiloğullarını denizden geçirdik; firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. sular onu boğacak düzeye erişince (firavun): "israiloğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım" dedi.
91- şimdi, öyle mi? oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
92- bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.
93- andolsun, biz israiloğulları’nı, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik ve temiz şeylerden kendilerine rızık verdik. kendilerine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. şüphesiz rabbin, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda kıyamet günü hüküm verecektir.
94- sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. andolsun, rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.
95- ve allahın ayetlerini yalanlayanlardan olma; yoksa hüsrana uğrayanlardan olursun.
96- gerçek şu ki, rabbinin kelimesi üzerlerinde hak olanlar, onlar inanmazlar.
97- onlara her ayet getirilse bile. acı azabı görünceye kadar.
98- ama (azap geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar sağlamış -yunus kavminin dışında- bir ülke olsaydı ya! onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.
99- eğer rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. öyleyse, onlar mümin oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın?
100- allahın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. o, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.
101- de ki: "göklerde ve yerde ne var? bir bakıverin." iman etmeyen bir topluluğa apaçık ayetler ve uyarmalar bir şey sağlamaz.
102- kendilerinden önce gelip geçmişlerin (başlarından geçen) günlerin bir benzerinden başkasını mı bekliyorlar? de ki: "bekleyedurun. şüphesiz ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."
103- sonra biz, elçilerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; müminleri kurtarmamız bizim üzerimize bir haktır.
104- de ki: "ey insanlar, eğer benim dinimden yana bir kuşku içindeyseniz, ben, sizin allahtan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmiyorum, ancak ben, sizin hayatınıza son verecek olan allaha ibadet ederim. ben, müminlerden olmakla emrolundum."
105- ve: "bir muvahhid (hanif) olarak yüzünü dine doğru yönelt ve sakın müşriklerden olma,"
106- "allahtan başka, sana yararı da, zararı da olmayan(ilahlar)a tapma. eğer sen (bunun aksini) yapacak olursan, bu durumda gerçekten zulmedenlerden olursun" (diye emrolundum.)
107- allah sana bir zarar dokunduracak olsa, ondan başka bunu senden kaldıracak yoktur. ve eğer sana bir hayır isterse, onun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. o, bağışlayandır, esirgeyendir.
108- de ki: "ey insanlar, şüphesiz size rabbinizden hak gelmiştir. kim hidayet bulursa, o ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. kim saparsa, o da, kendi aleyhine sapmıştır. ben sizin üzerinizde bir vekil değilim."
109- sana vahyolunana uy ve allah hükmünü verinceye kadar sabret. o, hükmedenlerin en hayırlısıdır.
1- elif, lam, ra. bunlar, hikmetli kitab’ın ayetleridir.
2- içlerinden bir adama: "insanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için rableri katında gerçek bir makam olduğunu müjde ver" diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? inkar edenler: “gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür" dediler.
3- şüphesiz sizin rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri evirip-çeviren allahtır. o’nun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. işte rabbiniz olan allah budur, öyleyse ona kulluk edin. yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?
4- sizin tümünüzün dönüşü onadır. allahın vadi bir gerçektir. iman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan odur. inkar edenler ise, küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azap vardır.
5- güneş’i bir aydınlık, ay’ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden odur. allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. o, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır.
6- gerçekten, gece ile gündüzün art arda gelişinde ve allahın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır.
7- bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar;
8- işte bunların, kazandıkları dolayısıyla barınma yerleri ateştir.
9- iman edenler ve salih amellerde bulunanlar da, rableri onları imanları dolayısıyla altından ırmaklar akan, nimetlerle donatılmış cennetlere yöneltip-iletir (hidayet eder).
10- oradaki duaları: "allahım, sen ne yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri: "selam"dır; dualarının sonu da: "gerçekten, hamd alemlerin rabbi olan allahındır."
11- eğer allah, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. işte bize kavuşmayı ummayanları biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.
12- insana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. işte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir.
13- andolsun, sizden önceki nesilleri, resulleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde, zulmettikleri ve iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. işte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğu böyle cezalandırırız.
14- sonra, nasıl yapıp-davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık.
15- onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: "bundan başka bir kuran getir veya onu değiştir." de ki: "benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. eğer rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım."
16- de ki: "eğer allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. ben ondan önce sizin içinizde bir ömür sürdüm. siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?"
17- allaha karşı yalan uydurup iftira düzenden ve onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? şüphesiz o, suçlu-günahkarları kurtuluşa erdirmez.
18- allahı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: "bunlar allah katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. de ki: "siz, allaha, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? o, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir."
19- insanlar, tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. eğer rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu.
20- bir de derler ki: "rabbinden üzerine bir ayet (mucize) indirilse ya!.." de ki: "gayb yalnızca allahındır, siz bekleyedurun; ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."
21- insanlara, şiddetli bir sıkıntı dokunduktan sonra, bir rahmet dokundurduğumuz zaman, ayetlerimiz konusunda hileli bir düzen kurmak (bir entrika çevirmek) onlar için (bir alışkanlık ve kötü bir edinim)dir. de ki: "düzen kurmada (karşılık vermede) allah daha hızlıdır. şüphesiz, bizim elçilerimiz, sizin geliştirmekte olduğunuz düzenleri yazmaktadırlar."
22- karada ve denizde sizi gezdiren odur. öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde ona gönülden katıksız bağlılar (muhlisler) olarak allaha dua etmeye başlarlar: "andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız."
23- ama (allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. sonra dönüşünüz bizedir, biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz.
24- dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. öyle ki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki hiçbir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. düşünen bir topluluk için biz ayetleri böyle birer birer açıklarız.
25- allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir.
26- güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.
27- kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. bunları bir zillet sarıp kaplar. onları allahtan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. işte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.
28- o gün, onların tümünü birarada toplayacağız, sonra şirk katanlara: "yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da" diyeceğiz. artık onların arasını açmışızdır. şirk koştukları derler ki: "siz bize ibadet ediyor değildiniz."
29- "bizim ile sizin aranızda şahid olarak allah yeter. gerçekten biz, sizin ibadetinizden habersizdik."
30- işte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan allaha döndürülecekler. yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar.
31- de ki: "göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? ve işleri evirip-çeviren kimdir? onlar: "allah" diyeceklerdir. öyleyse de ki: "peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?
32- işte bu, sizin gerçek rabbiniz olan allahtır. öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? peki, nasıl hala çevriliyorsunuz?
33- böylece rabbinin sözü o fasık kimseler üzerinde (şöyle) gerçekleşmiştir ki: "onlar şüphesiz iman etmezler."
34- de ki: "sizin şirk koştuklarınızdan ilk kez yaratacak, sonra onu iade edecek olan var mı?" de ki: "allah yaratmayı (ilkin) başlatır, sonra onu iade eder. öyleyse nasıl çevriliyorsunuz?"
35- de ki: "sizin şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mı?" de ki: "hakka ulaştıracak allahtır. öyleyse, hakka ulaştıran mı uyulmaya daha hak sahibidir, yoksa doğru yola ulaştırılmadıkça kendisi hidayete ulaşmayan mı? ne oluyor size? nasıl hükmediyorsunuz?"
36- onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. gerçekten zan ise, haktan hiçbir şeyi sağlayamaz. şüphesiz allah, onların işlemekte olduklarını bilendir.
37- bu kuran, allahtan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin rabbindendir.
38- yoksa: "bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? de ki: "bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz allahtan başka çağırabildiklerinizi çağırın."
39- hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine henüz yorumu gelmemiş bir şeyi yalanladılar. onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. zulmedenlerin nasıl bir sonuca uğradıklarına bir bak.
40- onlardan ona inananlar var ve ona inanmayanlar da vardır. rabbin bozgunculuk çıkaranları daha iyi bilir.
41- eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki: "benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız sizindir. siz benim yaptıklarımdan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım."
42- onlardan seni dinleyecekler vardır. ama hiç duymayan -sağırlara -üstelik hiç akılları ermiyorsa- sen mi duyuracaksın?
43- ve sana bakacak olanlar vardır. ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın?
44- şüphesiz allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.
45- gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları birarada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. allaha kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. onlar hidayete ermiş (kimseler) değildi.
46- onlara vaadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz veya senin hayatına son veririz (de görmen ahirete kalır.) onların dönüşleri bizedir, sonra allah işlediklerine şahiddir.
47- her ümmetin bir resulü vardır. onlara resulleri geldiği zaman, aralarında adaletle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar.
48- derler ki: "eğer doğru sözlüyseniz, bu belirttiğiniz süre (vad) ne zamanmış?"
49- de ki: "allahın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiçbir şeye) malik değilim. her ümmetin bir eceli vardır. onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler.
50- de ki: "düşündünüz mü hiç, eğer onun azabı size gece veya gündüz geliverirse, suçlu-günahkarlar, bunu ne diye erkene almak istiyorlar?"
51- gerçekleştikten sonra mı ona iman edeceksiniz? hemen şimdi mi? oysa siz, onun (azabın) erkence gelmesini istiyordunuz.
52- sonra o zulmetmekte olanlara: "sürekli azabı tadın" denilecek. kazandıklarınız dışında, bir başka şeyle mi cezalandırılacaktınız?"
53- "bu bir gerçek mi?" diye senden haber soracaklar. de ki: "evet, rabbime andolsun ki, şüphesiz gerçektir ve sizler aciz bırakacak değilsiniz."
54- zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi. onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir.
55- haberin olsun, göktekilerin ve yerdekilerin tümü gerçekten allahındır. haberin olsun; şüphesiz allahın vadi haktır; ancak onların çoğu bilmezler.
56- o, diriltir ve öldürür. ve ona döndürüleceksiniz.
57- ey insanlar, rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve müminler için bir hidayet ve rahmet geldi.
58- de ki: "allahın bol ihsanıyla (fazlıyla) ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. bu, onların toplayıp yığmakta olduklarından hayırlıdır."
59- de ki: "allahın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan, haber var mı? söyler misiniz?" de ki: "allah mı size izin verdi, yoksa allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?"
60- allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerin kıyamet günü zanları nedir? şüphesiz allah, insanlara karşı büyük ihsan (fazl) sahibidir, ancak onların çoğu şükretmezler.
61- senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında kurandan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın.
62- haberiniz olsun; allahın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
63- onlar iman edenler ve (allahtan) sakınanlardır.
64- müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. allahın sözleri için değişiklik yoktur. işte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.
65- onların sözleri seni üzmesin. şüphesiz izzet ve gücün tümü allahındır. o, işitendir, bilendir.
66- haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü allahındır. allahtan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymazlar. onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler.
67- o, dinlenmeniz için geceyi, gündüzü de aydınlatıcı (mubsir) olarak sizin için yaratmıştır. şüphesiz işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır.
68- "allah çocuk edindi" dediler. o, (bundan) yücedir; o, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. göklerde ve yerde ne varsa onundur. kendinizde buna ilişkin bir delil de yoktur. allaha karşı bilmeyeceğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
69- de ki: "allah hakkında yalan uydurup iftira edenler, kurtuluşa ermezler."
70- (onlar için) dünyada geçici bir meta (vardır). sonra dönüşleri bizedir; sonra da inkara sapışları dolayısıyla onlara şiddetli azabı taddıracağız.
71- onlara nuhun haberini oku. hani kavmine demişti ki: "ey kavmim, benim makamım ve allahın ayetleriyle hatırlatmalarım eğer size ağır geliyorsa ben, şüphesiz allaha tevekkül etmişim. artık siz ortaklarınızla toplanıp yapacağınız işi karara bağlayın da işiniz size örtülü kalmasın (veya tasa konusu olmasın), sonra hakkımdaki hükmünüzü -bana süre tanımaksızın- verin.
72- eğer yüz çevirecek olursanız, ben sizden bir karşılık istemedim. benim ecrim, yalnızca allaha aittir. ve ben, müslümanlardan olmakla emrolundum.
73- fakat onu yalanladılar; biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. uyarılanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına bir bak.
74- sonra onun ardından kendi kavimlerine (başka) elçiler gönderdik; onlara apaçık belgeler getirmişlerdi. ama daha önce onu yalanlamaları nedeniyle inanmadılar. işte biz, haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz.
75- sonra bunların ardından firavuna ve onun önde gelen çevresine musayı ve harunu ayetlerimizle gönderdik. fakat onlar büyüklendiler. onlar suçlu-günahkar bir kavimdi.
76- onlara katımızdan hak geldiği zaman, dediler ki: "bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür."
77- musa: "size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? bu bir büyü müdür? oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler" dedi.
78- onlar: "siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler.
79- firavun: "bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi.
80- büyücüler geldiğinde musa: "atacağınız şeyleri atın” dedi.
81- onlar atınca, musa dedi ki: "sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. doğrusu allah onu geçersiz kılacaktır. şüphesiz allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez."
82- allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir.
83- sonunda musaya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. çünkü firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.
84- musa dedi ki: "ey kavmim, eğer siz allaha iman edip müslüman olmuşsanız artık yalnızca ona tevekkül edin."
85- dediler ki: "biz allaha tevekkül ettik; rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma."
86- "ve bizi, kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar."
87- musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: "mısırda kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. müminleri de müjdele."
88- musa dedi ki: "rabbimiz, şüphesiz sen, firavuna ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. rabbimiz, senin yolundan saptırmaları için (mi?) rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler."
89- (allah) dedi ki: "ikinizin duası kabul olundu. öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın."
90- biz, israiloğullarını denizden geçirdik; firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. sular onu boğacak düzeye erişince (firavun): "israiloğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım" dedi.
91- şimdi, öyle mi? oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
92- bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.
93- andolsun, biz israiloğulları’nı, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik ve temiz şeylerden kendilerine rızık verdik. kendilerine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. şüphesiz rabbin, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda kıyamet günü hüküm verecektir.
94- sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. andolsun, rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.
95- ve allahın ayetlerini yalanlayanlardan olma; yoksa hüsrana uğrayanlardan olursun.
96- gerçek şu ki, rabbinin kelimesi üzerlerinde hak olanlar, onlar inanmazlar.
97- onlara her ayet getirilse bile. acı azabı görünceye kadar.
98- ama (azap geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar sağlamış -yunus kavminin dışında- bir ülke olsaydı ya! onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.
99- eğer rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. öyleyse, onlar mümin oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın?
100- allahın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. o, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.
101- de ki: "göklerde ve yerde ne var? bir bakıverin." iman etmeyen bir topluluğa apaçık ayetler ve uyarmalar bir şey sağlamaz.
102- kendilerinden önce gelip geçmişlerin (başlarından geçen) günlerin bir benzerinden başkasını mı bekliyorlar? de ki: "bekleyedurun. şüphesiz ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."
103- sonra biz, elçilerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; müminleri kurtarmamız bizim üzerimize bir haktır.
104- de ki: "ey insanlar, eğer benim dinimden yana bir kuşku içindeyseniz, ben, sizin allahtan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmiyorum, ancak ben, sizin hayatınıza son verecek olan allaha ibadet ederim. ben, müminlerden olmakla emrolundum."
105- ve: "bir muvahhid (hanif) olarak yüzünü dine doğru yönelt ve sakın müşriklerden olma,"
106- "allahtan başka, sana yararı da, zararı da olmayan(ilahlar)a tapma. eğer sen (bunun aksini) yapacak olursan, bu durumda gerçekten zulmedenlerden olursun" (diye emrolundum.)
107- allah sana bir zarar dokunduracak olsa, ondan başka bunu senden kaldıracak yoktur. ve eğer sana bir hayır isterse, onun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. o, bağışlayandır, esirgeyendir.
108- de ki: "ey insanlar, şüphesiz size rabbinizden hak gelmiştir. kim hidayet bulursa, o ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. kim saparsa, o da, kendi aleyhine sapmıştır. ben sizin üzerinizde bir vekil değilim."
109- sana vahyolunana uy ve allah hükmünü verinceye kadar sabret. o, hükmedenlerin en hayırlısıdır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?