ozgünce

kasif
aşağılığın biriyim ben, üstüne bir de cesaretsizliği koy! eder mi sana korkak bir adem/havva! ne istediğini bilenim en cancanlı kelimelerle ve dahi süslemeli yaşam nutukları ile de, en değersiziyim bir böcekten bile, ruhumu satan; hayatın garanticiliğine. korkağım işte, bunu diyorum en açık haliyle.
ama bana aferini ver şimdi, en azından kendine dürüstlerdenim.

bok kokulu yaşam çukurlarının içinde olan hissi/hisli biriyim işte.
atom bombası atılır, savaşta nice suçsuz-günahsızlar ölür, mülteciler oluşuverir kendi topraklarında aidiyetliklerinin ellerinden hayvan gibi alınması ile, sevişmeler birkaç dakikalık kas kasılmalarına sıkıştırılır, ki doyurulamayan aslında zihinde bir şeylerin eksikliğidir; para hükümdardır, altında yatan zaten belli; güç istenci! sözler boşlukta sallanır, urgan ipinin kalınlığı çok gelirde ucuna, kim takar müdahaleleri dercesine devam eder akış. kare dondurulduğunda ortaya çıkan manzara dehşet saçacağından, replikler ezberlenir, işte ezber bu yüzden bozulmaz encümeninde.
sessizlikler seni de mi boğuyor yoksa? aç pencereni, bir çığlıkta sen basıver hayata! deli sanmalarından da sakın korkma. her deli yaftası konulanda bayatladı zira.
delilik nedir? nerede takılı kalmaktır yaşamın ucundan, kıyısına?

bir de sen de bilirsin, zaman içinde gırla almış başını giden “sen farklısın” söylemleri; avuç avuç. ilmeği alıp geçirmek var ümüklerine. biri bana, "sen hümanistsin" mi dedi fısıltıyla! haklısın, ben de ‘farklıydım’ onların söylemlerinizce. ohh, ne ala!.. ezber vardı değil mi repliklerde? off, afedersin, unutmuşum da.

bir hayata dokunmak, parmaklarının ucuyla; ve yine ayak parmaklarının ucunda yürümek uzanan bu yolda… sözün bittiği, daha çok ruhların konuştuğu bir alem olsun acuzeliğiyle. yani erdem denilen içi boşaltılmış safsata olmasın diyorum çığlıklarımla. anlasana!..
her şey insan doğasına uygunluğuyla; parçalamak, küfürleri savurmak, tüketmek, kaybetmek; yok olmak-küllerinden yeniden doğurmak-doğmak. son zamanlarda ne düşünüyorum biliyor musun; rezillik daha da bir yüceltiyor insanı, tanrı katında. sen ne dersin buna? içte olanın dışa yansımalı halleri işte bu da. inan çok samimiyim; hayvan taraflarımızı bunca gizlemenin bedelini ödüyoruz belki de yüz yıllarca. kemikten ete bürünmüş vücutlarda, iki geri bir ileri sayıp duyuyoruz ihtiraslarla. maske, insan siluetinde. off, tehlike çok büyük!

bir güvensiz haller var bu aralar bende. bildiğim tüm kelimelerin anlamına bakıyorum sözlüklerden tekrar tekrar. kaçırdığım bir nokta var mı diye. ya da belki de kaçışların adıdır bu; görmeye korkulanı ben bulurum da, belki de cesaretimi toplayıp dillendiririm, yetinmeyip bir de yaşayabilirim diye.
demiştim değil mi, ezberler zor bozulur, alışkanlıkların derin yarası yıllara sinmiştir, kurtulmak ne kadar zaman alır ve aslında nasıl da korkulur çokça.

içki içmek?
hı hıı, çok ihtiyacım var bu aralar. hayatı anlamayı bırakmalı yarına, zaten her şey bir ertelemece oldu son zamanlarda yaşamımda.
ölen/kalan her ne varsa, içinde sıkışsın bu aralar. anlamları zorlamak sonraya, en sonraya…
sen bunu oku özgünce, bu yeter şimdilik bana, bana kalacak olanından ayrıca.

...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol