aşık ile maşuk

kasif
ekşimtırak bir yaşanmışlık başlıyor şimdiki zamana münhasır;
geçmiş zamana kalacak acı tecrübeler var çokça şimdikinin içinde, geçmişinin özünde! miş’li zamanın küflenmiş raflarına doluşacak delişmen ama bir o kadar da hislere ayraç koyan tecrübe-yaşanmışlık sevinin ölümsüzlüğünde ama aslında kökeninde... anlamak yok, anlatmak istenenler haybede saklanan birer koz, kelebek olmadan önce tırtılın kaldığı örtüde… ama insan bu, kozanın ya da heybenin içinden tüm sıfat ve fillere olumsuzluk ekleyiveriyor en acımasız halleriyle.

bir aşk;
güzel başlar en yalın haliyle.
en gerçek coşkunluğu ile akar durur iç deryalarının oluk tartmaz kıvrımlarına. meylettiği gönülle –ama bedenle değil- çiftleşmek ve aynı olan ama ayrı meyvesi olan ağaçta yine ayrı olarak ama bir bütün bakmak isteyerek açar gönlünü koşulsuzluğa, heyecana, tarifsiz kıpırtıya, dipsiz keşif, köşksüz ve köksüz alemlere iç yakıcılığıyla.

sonra başlar zamanın doğum sancıları, içte büyüyen farklılıkların, tutarsızlıkların, bencilliklerin, aymazlıkların, dahasını istemelerin; yani kısaca doyumun; - bir bebek bekleyen kadın bedeninde oluşan vücut çatlakların oluştuğu pürüzlü yüzeyde, sancıdır son noktayı koyan pek çokça. bu pürüzlü yüzeyde, zamanın doğum sancıları kendini hissettirdiğinde, zaten bilinçte, biliçaltıda hazır eder kendini, yaklaşmakta olan doğumun her şeyi değiştireceğine ve belki de bitireceğine.

bu gebeliğin bitişi akabinde insan çoğalır; hisler tükenir canfeza duyguların yılgınlığıyla…

taraflardan biri kırgın fakat hala istekli, muhatabın öteki yanı şefkatli fakat kızgın, artık vereceği bir şey olmadığından. muştulanan birine güzel-özgür haber deminde, diğerine kahrolmak tazeliğinde, hem de her mevsiminde… doğru mudur bilinmez ama; iki taraflı ilişkilerin birinde seven, ötekinde sevilen dururmuş; yani biri aşık diğeri maşuk olurmuş, yani biri kavuşan, diğeri kavuşulan olurmuş; roller kişinin karakteriyle ve aslında en çok da verdikleriyle değil, zulalarında sakladıklarıyla biçimlenir, kimlikler bellenirmiş. biri etkin, diğeri edilgen bu yüzden olurmuş.

yani hayatta ne görünen tamdır, ne de yaşanan bilenen kadardır; hep dahası, hep ilerisi vardır. ama insan son noktayı bir yerde koyar; koyduğu nokta ile de o konuyu kapatır.

haa sonradan o noktanın virgül deminde olup, konunun ve durum devam etmesi olasılığı da varmış; en çok da bu sıkar, bu yakarmış can. yeniden gelen, yineden olan havva ya da adem. ezberler zati akılda kalem kalem, tutam tutam. işte burada baskın olan, ilkinde anlaşılamayan ama bu defa çok da fazla can yakan sevenle-sevilenin artık imbiğinden akan gerçeklerin sahneye koyulması olurmuş. yani sevilen çoktan bitirmişken fakat ezberini tazelerken, seven hep o filiz olan dalları ile baharı beklemenenin mahcubiyeti ile çiçek çiçek açar sevdiğine, yârına, yarınına, özlemine, hayaline, bergüzar tadındaki anısının kahramanına!..

tükenen tükenmiş, biten bitmiştir. aslında istenenin ne olduğunu kişi-ler bilmiştir:
ya iki elma, aynı dalda iki olup bir görmeye devam edermiş;
ya iki elma, aynı dalda bir olup, bir görmeye devam edermiş;
ya da iki elma, aynı dalda iki olup; ayrık, iki görmeye meyledermiş. birinde anı tatlı, diğerinde de anı iç çektiren bir anı oluverirmiş.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol