gittikçe daha kanalize bir yayına sahne olmaktadır.
çok değil, bundan 10 sene önce internetteki esas mantık ’ her şey tek tıkla elinizin altında ’ mantığıydı. yapılan işler buna hizmet ediyordu. beş altı arkadaş birlikte bir site açar, biri spor hakkında, biri politika hakkında öteki hava durumu hakkında... yazılar yazarlardı. zamanın doğrusu buydu. türkiye’ deki en popüler sitelere çevir kafanı bak; mynet.com güzel bir örnek olacaktır. içerisinde ne yok ki! hemen her konuda ciddi haberler, eğlenceli magazin haberleri, oyunlar , e-kart gönderme bölümü, mail fasilitesi... yok yok! fakat gün geçtikçe böyle siteler popülerliğini yitirmeye, yerini daha bireysel işlere bırakmaya başladı.
devir blogger devri.
bloglar, internetteki kültür değişimine önayak olan işlerdir dersek hata yapmış olmayız. kişisel site sahibi olmak önceden çok meşakkatli bir işken, artık sadece birkaç dakikada halledilebilmekte. bu da doğal olarak bireysel yayıncılığın popülaritesinin artmasına yol açıyor. blogların sayısının hızla arttığı dönemlerde onlar da, biraz yukarıda bahsettiğim mantıkla hazırlanıyorlardı. daha genel konular üzerine çok yönlü bir havaları vardı. bu eğilim gittikçe spesifikleşti ve artık hemen her site koca bir ağacın küçük bir yaprağını inceler hale geldi. olayın bütününe hakim olmak için birkaç siteye bakma zorunluluğu ortaya çıktı. bana sorarsanız bu kötü bir şey değil; çünkü hal böyle olunca yapılan işlerin içeriği kuvvetleniyor.
işin bir de özgürlük boyutu var tabii. merkez medyanın sahip olduğu reyting/tiraj kaygısı ya da politik korkular blogları etkilemiyor. insanlar çok daha özgür. çoğu amatörler tarafından önümüze sunulan işler daha objektif, daha az makyajlı ve daha samimi. habercilik zihniyetiyle yazılmış olsa da o profesyonellğe sahip olmayan yazarların elinden çıkan makaleleri daha anlaşılır buluyorum.
büyük yayın organlarından ölmüş gibi bahsetmek de doğru olmaz. gerek yazılı gerekse görsel medyada söz sahibi bütün kurumlar aynı ciddiyetle internette de varlıklarını sürdüyorlar. hala bir haberin doğruluğundan emin olmak için o büyük siteleri kontrol ediyoruz. ama ilk baktığımız yer onlar değil artık. buna biraz da - türkiye’ deki haber sitelerinden bahsediyorum - yayıncılık anlayışları neden oldu. haber sitesini tıkladığımda benim karşıma haberden çok göğüs, bacak ve dudak çıkartırsanız ben de oraya bir daha tıklamam. onları görmek istediğimde nereye gideceğimi zaten biliyorum. ama nasıl ki xhamster’ da siyaset görmek istemiyorsam, milliyet com’ da da pornografi görmek istemiyorum.
işte bloglar bizi bu bilgi ve görüntü kirliliğinden kurtardı. demogojiden kurtardı, ne şiş yansın ne kebapçılıktan kurtardı. önceden kafamızın içindeki havuzu doldurmak için musluğu açmak yeterli olurken artık kova kova su taşımak zorundayız belki ama olsun. inan böylesi daha iyi.
peki diğer popüler siteler?
ilk akla gelenler facebook ve twitter tabii ki. esasında buralarda da insanların kendi bloglarında yayınladığı içeriği, facebook ve twitter üzerinden paylaştıklarını görüyoruz. özellikle de blog sahibi insanlar facebook ve twitter için bir şey üretmiyor artık. kendi bloglarını canlı tutup, diğer ortamları oraya takipçi çekebilmek için kullanıyorlar. öte yandan, farkında mısınız bilmiyorum ama facebook çılgınlığı gittikçe dinginleşti. orayı sadece arkadaşlarıyla sohbet edebilecekleri bir platform olarak kullanmaya başladı insanların çoğu. bir de dahil oldukları gruplara bakmak için. eskisi kadar üzerine konuşulmuyor facebook’ un. bu ikiliden daha gözde olan twitter.
twitter üzerinde biraz duralım. bir kere şunu söylerek başlayayım; çok sıkı takipçisiyim. genel olarak burada olup bitenleri faydalı buluyorum. aslında olaya twitter kullanıcılarını üçe ayırıp bakarsak ikisinin tamamiyle sorunsuz işlediğini görebiliriz.
bunlardan birincisi - benim en beğendiğim -; kurumsal hesaplar. xx gazetesinin ya da xx spor kulübünün twitter hesabı gibi. hatta bunlara tarihte bugün, özlü sözler, kitap cümleleri gibi resmi olarak kurumsal olmasa da yayın mantığı açısından aynı kafada olan hesapları da ekleyebiliriz. bu hesapların amacı/insanların onları takip etme nedenleri çok belli ve bu doğrultuda yayın yapıyorlar. benim sana sunacağım şeyler belli, ister takip et ister etme diyorlar. bu iki tarafın da işini kolaylaştırıyor.
ikincisi; sıradan insanların hesapları. burası meselenin en sorunsuz tarafı; çünkü bu insanların sahip olması gereken herhangi bir sorumluluk yok. bu grubun takipçileri, - doğal olarak- çok da uzaklarında olmayan insanlardan oluşur. bunun farkı şu; mesela beni takip eden insanların çoğu arkadaşlarım. beni tanıyan, yaptığım işlerden veya sohbetimden keyif alan, fikirlerimi beğenen insanlar. dolayısıyla benim paylaştıklarımın çoğu - sanki bir muhabbet sırasında onlara söylüyormuşum gibi - hoşlarına gidecektir. az önce de dediğim gibi, zaten aynı şeylere güldüğümüz, aynı şeylere kızdığımız insanlar bunlar. birbirimizi yadırgamadığımız için, birbirimizden rahatsız olmadığımız için arkadaşız.
ünsüzler üzerinden twittera en sık yapılan eleştiri ’ herkes yazar oldu, herkes edebiyat parçalıyor ’ eleştirisi. kesinlikle katılmıyorum. herkesin edebiyat parçaladığı değil katılmadığım, bu zaten apaçık ortada olan bir durum; ama ben bunun kötü bir şey olduğuna katılmıyorum. amacı her ne olursa olsun edebiyatla - ya da herhangi bir sanatla - içli dışlı olmak iyidir. bunun kimseye zararı olmaz, faydası olur. hayatında cin ali serisinden başka kitap okumamış insan bile can yücel’ i tanıyor artık. bir de bu yönden bakalım olaya.
üçüncü grup ise; ünlü insanların twitter hesapları. işte sorun burada başlıyor. çünkü tam olarak burada, ünlülerin sahip olması gereken twitter bilinci kavramı ortaya çıkıyor.
nedir bu twitter bilinci?
aslında çok basit; biraz kendinin farkında olmakla alakalı bir durum bu. ünlü insanlar yaptıkları işlerle tanınır ve sevilirler, kişilikleriyle ya da özel zevkleriyle değil. kendilerine ait siteleri ve sosyal mecralardaki hesaplarını bu doğrultuda yönetmeleri gerekir. mesela ben elif şafak’ ı takip ediyorsam, onun kitaplarıyla, katılacağı programlarla, imza günleriyle ilgili ilk ağızdan bilgi almak ya da belki henüz çıkmayan kitaplarından bir iki cümle duymak için takip ediyorumdur. akşam yemeğini nerede yiyeceği, ya da arkadaşının doğumgünü partisinde nasıl dağıttığı beni hiç ilgilendirmez. o da bunun farkında olarak kullanırsa hesabını, kimseyi rahatsız etmez ve takdir kazanır.
bu can sıkıcı mevzu dışında twitter harika bir yer. her şeyden önemlisi çok hızlı. kusursuz olmasa da seviyoruz kendisini.
bahsetmediğimiz bir foursquare kaldı sanırım; ama onunla ilgili görüşümü daha önce belirttiğim için ( #1037371 ) yeni bir şey söylemeye gerek duymuyorum.
durum bu. daha doğrusu benim tespitlerim böyle. kapanışı da entrynin anlam ve önemine uygun videoyla yapıyorum;
^^http://tinyurl.com/29koh6
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?