her çıkışında akıldan, diyor ki aslında; dalgalar müzik gibidir. dinlerken kendinden geçersin, kendini unutursun, anlayamazsın aslına dalganın çarpacağı her kum tanesine sevdasını, her sürükleyişinin inceliğini. bundandır silinir ayak izleri.
sonra suskunluğu bir gülden, susuşu bahardan. bir baksan yüzü incinir. gözüne lanet. susuşu bir gülden, ama solmayacak o ses. ve beklediği her köşede izini bırakacak ayrılığın. sen de susarken gülü kıskanacaksın. her gün yeniden ölmek ve sesi olabilmek.
bir tel olsam, bir mızrap. dalgaya ne gerek. ne gerek olmamış yollar. büyük ağaçlar, sonra altında uçsuz bucaksız çayılar, dökülmeyen yapraklar ve bükülmeyen dallar hayal ederken, yüzünde o gülün kederi, ve masmavi bir bakış ediyor toplamımız.
bozdurup bozdurup harcadığımız her vakit, gülüşünden götürüyor. ve eksiliyoruz durmadan. hani o kum tanelerinin sürüklenmesi, hani dalganın sarıp sarmalaması, hernahgi bir şeyin sırtına uzanmış rüzgar olamıyoruz.
bir nağme inliyor ıslığımda. unutuyorum sonra. gülün kederi geliyor aklıma, susuyorsun sonra. ve gülmüyorsun ama kederde yakşıyor sana. şişenin dibine yaklaşmışken bu kadar, üstüme gelmeyin böylesine. ama bırakmayında gecelerin en derinine.
bakarken önümüzdeki manzaraya, rüzgar tersimize esiyor, senin gözlerin yaşarıyor rüzgardan. ama bakıyoruz inatla o manzaraya. ne görüyorsak uzak, ama aklımda değil. şimdi ben nerde rüzgarla karşılaşsam kocaman bakıyorum ona karşı. gözüme çarpsın istiyorum, ve yaş kaybediyorum. ağlamanın hilelisi ama olsun. senin gözünü yaşartmayacaktı. intikam.
sen orda bahar, sen orda bir damla su, sen orda tüm umutlarken, tükeniyor ama geçmiyor da kitapsız. her susuşun bir sadelik, her bakışın bir yaylım ateşi, ama dedim ya bazı geceler ay ışığı vuruyor benim yatağıma. oysa bazı geceler bir sokak lambasının ışığı bile vurmuyor. kör ve karanlık, ıslak ve nemli ve çaresiz en şiirinden.
ben bir duvara yaslanmanın, her geçen saatten sonra tükenip duvar dibine çökmenin keyfini değişiyorsam, bu işte bir terslik var. bu işte bir özlem, bu işte bir.. neyse.
biz melodrama oynamıyoruz ve farkına varamıyoruz bir kısa film repliğinin. en ucuzunda saklanmş sanki ve en uçtakine dkmişiz gözümüzü. bir çocuk bakışı bile yeter, bir anne sıcaklığı, bir baba yüreği ve bir kardeş, bir can teni. sen su olup akıyorsun sonra, sn çarpıyosun her taşa, ama yaslı kalıyorum o duvara.
hani soğuk geceler gelse, yaktığımız ateş sönse, yetişemesek son kıvılcımından tutuşturmak için odun atmaya. diyorum ya bazen bu suskunluklardan bıkacaksın ve söveceksin hayatı tüm kargaşasına. elinde bir kuru yaprak dolaşıp duracaksın o sokaktan bu sokağa.
unuttum desem, konuşmasam, yaslanmasam o duvara. bakmasam penceremdem odama vuran ay ışığına ve görmesem dalgların sarışını kumlarının, ve izlemesm sürüklenişlerini, ve yüzüme vurmasa her şeyin sırtına uzanan rüzgarı. sanki seni duyarım.
ama gül kederi susuşun. bükülmüş dal, düşen yaprak ve bozuk gök mavisi bakışın.
ben iyisi mi kuma yazayım yazımı, silsin dalga. ama sarıyor ya kumları. neyse.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?