bir koridor gibi çın çın öten daracık sokaktan ayaklarını vura vura uluslararası birlikler geçiyordu.
kimler yoktu ki aralarında?
uzun saçlı aydınlar, inatçı komünistler, nietzsche bıyıklarıyla yaşlı, sovyet filimlerindeki jönleri andıran yüzleriyle genç polonyalılar, kafası traşlı almanlar, cezayirliler, bunların arasına yalnışlıkla karışmış ispanyollar denebilecek italyanlar, hiç kimselere benzemeyen ingilizler, moris tores’e ya da moris şovalye’ye benzeyen fransızlar... hepsi de çelikleşmiş dimdik!
kışlalarına yaklaşıyorlardı ya, birden marş söylemeye başladılar. ve yeryüzünde ilk defa olarak savaş düzeninde yürüyen her ulustan karmakarışık bir sürü adam, enternasyonal’i bir ağızdan söylemiş oluyordu...
kimselere nasip olmayan böylesi bir kardeşleşmenin görkeminden titredi madrid. coşkuyla fısıldadı tek bir ağız gibi: "bizimle savaşmaya, bizimle ölmeye gelmişler!" onların dil sorunu yoktu, dünyayı yaratan ellerinden tanırlardı birbirlerini. no pasaran sır değildi onlar için. ve hangi dilde verilirse verilsin anlarlardı "hücum!" komutunu. yüzlerini bile görmedikleri ispanya işçi ve köylüleri için aynı kahramanlık ve sadelikte öldü onlar.
öldüler haykırarak! diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir! no pasaran!
proleterya partisi, savaşta en ön safta
beşinci alayı kurdu
savunmak için ispanya’yı
ispanya’nın çiçeği, en kırmızı çiçeği halkın
omuz omuza 4 taburla
dövüşüyor madrid sokaklarında
anacığım, anacığım
bak şuraya şarkılarla
yürüyor alayımız, yürüyor savaşa doğru,
yürüyor faşizme karşı!
no pasaran!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?