mart, iki arada bir derede kalmışlığın, hep de burukluğun iklimidir bana göre... kış geçer, yaz dönümüdür artık... soğuklar usul usul terkeder ruh iklimini; mart, artık ısınmaya başlayacağımızın habercisi olarak geliverir ve bir de bakmışsınız ki hayallerin içine dalarsınız; deniz mevsimi gelmiştir, güneşlenmek, bir kıyı kasabasında romantik bir aşk hayalleri, belki bir bakışma, belki bir yaz romansı, artık geçen yıldan ertelediklerinizin zamanı gelmiştir diye düşünürsünüz...
mart, ne tam yazdır aslında ne de tam kış, ne tam soğuktur ne de tam sıcak...
böyle şahsiyetsiz bir aydır işte bu ay; güvenilmez, yalancı, biraz biraz puşt, bir tutulunan gibidir... nerede ne zaman ne yapacağını kestiremezsiniz ya hani hiç, böyledir işte mart; ne ocak’tır ki yâni soğuktan tiril tiril titretsin, ne de ağustos’tur ki sizi sırım sırım terlettirsin. oysa ocak ve ağustos’un da ne güzel ve ödünsüz şahsiyetleri vardır, mesela... mart, yalancıdır... hüzündür, burukluktur, güzdür ve yalancı bir iklimdir... aynı zamanda centilmendir ,hoyrattır , muzafferdir , asi ve coşkundur , romantiktir ... neyse nedir bilmem ama mart resmen puşttur...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?